İnsan hakları örgütleri, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu'nun kurulması hakkındaki kararın açıklanması ancak içeriğinin paylaşılmamasını eleştirdi.
Yedi hak örgütünün açıklamasında, sivil toplumun hazırlık sürecine dahil edilmediği ifade edildi.
Ayrıca, “Hükümetin kapalı kapılar ardında hazırladığı ve bir paket içerisinde ele aldığı böyle bir kurumun saygınlığına hiç önem vermediği, sadece vize muafiyeti sağlanması amacıyla gerçekleştirildiği” belirtildi.
“Vize muafiyeti” için insan hakları
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, 11 Ocak’taki Bakanlar Kurulu toplantısında gündemlerinde olan “Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu'nun kurulması” kararını basınla paylamıştı.
Kurumun, bir “paket” içinde görüşüldüğünü ifade eden Kurtulmuş ,“vize muafiyeti koşulu” olarak tasarlanan bu kurumun “işkenceyi önlemek” amacıyla birlikte “kamu ve özel sektörün içerisinde karşılaşılabilecek ekonomik ve sosyal haklara erişimdeki ayrımcılığa dayalı olası hak ihlallerine karşı kurulacağını ve yasama, yürütme ve yargıya müdahale etmeyecek nitelikte olacağını” belirtti.
Kurtulmuş, önümüzdeki günlerde Meclis’e gönderileceğini ifade ettiği tasarının içeriğini kamuoyuyla paylaşmadı.
“İşlevsiz kurumlara bir yenisi…
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları Derneği (İHD), İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlum Der), Helsinki Yurttaşlar Derneği (HYD), İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD), İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD), Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi (UAÖ Türkiye) Kurtulmuş’un sözleriyle ilgili şu açıklamayı yaptı:
* Paris İlkeleri, bu kurumların hazırlık süreçlerinde sivil toplumun katılımını zorunlu kılar. Böylece devletin kendi eylemlerinin denetim sorumluluğunu “yapısal, işlevsel ve mali açıdan bağımsızlığı garanti altına alınmış” bir kuruma devretmesi öngörülür. Sivil toplumu hazırlık sürecine hiçbir şekilde dahil etmemek daha en başından bu yeni kurumun geçersizliğini ilan etmek anlamına gelir.
* İnsan Hakları Kurumunun felsefesinde, yasama, yürütme ve yargı erklerinin insan haklarına aykırı eylemlerinin önlenmesi için müdahaleci bir sıfatı olduğu gibi, ihlallerin giderilmesi açısından da koruyucu bir pozisyonu mevcuttur. Kurulacağı ilan edilen kurumla ilgili Hükümet Sözcüsü’nün açıklamaları ise zaten halen mevcut olan ve hiçbir şekilde insan haklarının korunmasında bir ağırlık teşkil etmeyen kurumlardan farklı bir işlev üstlenilmeyeceğinin kabulü anlamına geliyor.
* Alıkonulma mekanlarına habersiz ziyaret yetkisi tanınmasıyla işkencenin önlenmesini amaçlayan uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme’nin Seçmeli Protokolünü (OPCAT) oluşturdu. Türkiye de bu Sözleşmeyi ve Protokolü onayladı ve yürürlüğe koydu. OPCAT uyarınca oluşturulması öngörülen Ulusal Önleme Mekanizması, kendi işlevini dahi yerine getiremeyen Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na görev olarak verildi.
* 2004’ten beri insan hakları örgütleri olarak, tamamen ayrı ve Sözleşmeye uygun olarak bağımsızlığını ve etkinliğini koruyacak bir ulusal önleme mekanizmasının oluşturulmasını savunduk. Bakanlar Kurulu ilan ettiği bu yeni çalışmasıyla, zaten olmayan bir işlevi gerçekleşemeyecek başka fonksiyonlarla birleştirerek, özellikle yıllardır “insan hakları kurumları” adına bütünüyle içi boşaltılmış ve sonuçta insan hakları ortamına zarar verici yapılara dönüşmüş girişimlerine bir yenisini daha eklemesi endişelerine yol açıyor. (AS)