Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, bugün Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “ulusal önleme mekanizmasıyla” ilgili kararnamenin, “kaygı verici olduğunu, işkencenin önlenmesine dair zarar verici bir durum oluşturduğunu” söyledi.
Türkiye İnsan Hakları Kurumu (TİHK), “İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Ek İhtiyari Protokol”de öngörülen görevleri yerine getirmek ve yetkileri kullanmak üzere ulusal önleme mekanizması olarak belirlendi.
Milletlerarası Sözleşme niteliği taşıyan karar, Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve kabinenin diğer üyelerinin imzasıyla yayımlanarak, yürürlüğe girdi.
Mekanizmanın içi boşaltıldı
Bakkalcı, kararın neler getirdiğini ve “neden gayriciddi ve kabul edilemez” bulduklarını bianet’e anlattı:
“Somut olarak işkencenin önlenmesine yönelik özellikle de işkence gerçekleşmeden önlem alınmasını, özgürlüğünden alıkonulan kişilerin bulunduğu her türlü mekanı ziyaret ederek gerekli önlemleri kuvvetlendirme konusunda, çok önemli bir imkan olan ‘işkencenin önlenmesine yönelik ulusal önleme mekanizmasının’, bu kadar içinin boşaltılarak bu kadar amacından uzaklaştırılarak doğrudan siyasi iktidarın sorumluluğunda bir adım atılmasından dolayı çok üzgünüz.”
“Bu mekanizma, bütün dünyada işkence ve kötü muamelenin yaşanmaması için ortaya çıkarılmış olan çok kıymetli bir mekanizmaydı.”
Kararname değil yasa
“Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceyi Önleme Sözleşmesi'nin Seçmeli Protokolü’nü (OPCAT) 27 Eylül 2011’de onayladı. Onaylamakla da bunun yükümlülüklerini yerine getirme sözünü verdi.”
“Prosedür gereği 27 Ekim 2012’e kadar ulusal önleme mekanizması kurulması gerekiyordu. Kurulmadı. Bugünkü resmi gazetedeki kabul edilemez cümlelere kadar, adım atılmadı.”
“Olması gereken, bu sözleşmenin gereği olarak özel yasa çıkarılmasıydı. Bu ulusal önleme mekanizmasının yetkilerini, yapısını, fonksiyonel bağımsızlığını, görev tanımını, çalışacakların özelliklerini, niteliklerini, atama kriterlerini, dokunulmazlıklarını ve bütçesini özel bir yasayla belirlemesi gerekiyordu sözleşme gereği ve keyfiyete yol açmamak için. Onun yerine Bakanlar Kurulu kararnamesi çıktı.”
“Gezi’de işlevsizliğini gördük”
Bakkalcı, TİHK ile ilgili görüşlerini, yasa çıktığı dönemde de dile getirdiklerini belirtti:
“Yasanın saydığım tüm özellikleri içermesi gerekirken, kararnamede hiçbiri yok. Kararname ile bu fonksiyon mevcut Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nca üstlenilecek.”
“Paris Prensipleri’ne göre bu kurumlar bağımsız olmalıdır. Ancak bağımsız bir kurum yerine TİHK yasası çıkmış, zaten Türkiye’de bütünüyle içi boşaltılmış insan hakları kurumuna bir yenisi eklenmişti.”
“Gezi süreci bile var olan TİHK’nun ne denli işlevsiz olduğunu ortaya koymaya yeter.”
“İnsan hakkı ihlali, doğrudan devlet ve devlet görevlileri tarafından ortaya çıkar. olası ihlalcinin aynı zamanda koruyucu olamayacağı gerçeğinden yola çıkarak Paris Prensipleri bu kurumlarının bağımsız olmasını gerektirir.”
“Kararname zarar verecek”
Metin Bakkalcı, TİHV, Ankara Üniversitesi, merkezi İsviçre’de bulunan Uluslararası İşkenceyi Önleme Komitesi ve ilgili bakanlıklardan temsilciler ile sivil toplum kuruluşlarından temsilcilerle 16 Ocak’ta toplandıklarını ve bu kurumların nasıl kurulmasına ilişkin görüştüklerini anlattı:
“TİHK temsilcisi, kurumun fonksiyonunu yerine getiremeyeceğini, bu konuda hazırlık için görüşme yapılmadığını, kurumun da bu konuda talebi olmadığını, böyle bir fonksiyon verilecekse kurumun çökeceğini açıkça ifade ettiler.”
“Toplantının sonunda, Bakanlık yetkilileri ve TİHK temsilcileri de dahil işleyişin böyle olmaması, zarar vereceği konusunda mutabakata varıldı. Her şey bu kadar açıkken toplantının sonunda bir kararname hazırlandığını öğrendik. Kararname bugün yürürlüğe girdi.”
“Meşru değil, yok hükmünde”
“Kararname son derece kaygı verici, işkencenin önlenmesine yönelik zarar verici bir durum oluşturur.”
“Böyle bir şey meşru olamaz ve yok hükmündedir” diyen Bakkalcı, TİHV olarak kararnamenin iptali için hukuki süreci başlatacaklarını, ayrıca geçerli sayılmaması için faaliyetlerini de sürdüreceklerini ifade etti.
Bakkalcı, uluslararası ortamda da bunun kabul edilmesinin mümkün olmadığını belirtti.
Protokol ne öngörüyordu?
Protokol, bağımsız uluslararası uzmanların taraf olan devletlerin toprakları içindeki gözaltı/tutukevi gibi alıkoyma mekanlarına düzenli olarak ziyaret etmelerine olanak tanıyor.
Bu ziyaretlerin amacı, alıkoymanın koşullarını ve alıkonanların gördüğü muameleyi değerlendirmenin yanı sıra, taraf ülkelere koşulların iyileştirilmesiyle ilgili tavsiyelerde bulunmak.
Protokol, aynı zamanda, taraf ülkelere alıkoyma mekanlarına düzenli ziyaretlerin gerçekleştirilmesi ve uluslararası uzmanlarla işbirliği yapılması için ulusal bir mekanizma kurma zorunluluğunu da getiriyor.
Protokol'ün getirdiği bir başka yenilik de, işkencenin önlenmesinde yeni bir uluslararası mekanizma olan alt komisyon'un kurulması. Protokol'e göre, bu alt komisyon ulusal mekanizmalarla birlikte çalışacak. (AS)