Türkiye, Kuşkonar Katliamı’yla ilgili “köy bombalamaktan” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde suçlu bulundu. 19 yıl önceki olay, Human Rights Watch’tan (İnsan Hakları İzleme Örgütü) James Ron’un hazırladığı “Savaş ve İnsan, Türkiye’ye silah transferleri ve savaş yasaları ihlalleri” başlıklı kitapta da konu ediliyordu. Ertuğrul Kürkçü’nün Türkçe’ye kazandırdığı, sonra da çevirmekten yargılandığı ve mahkum olduğu 1995’te Belge Yayınları’ndan çıkan kitaptaki Kuşkonar Katliamı’yla ilgili bölümü aynen yayınlıyoruz.
Vaka 3- Özet
Human Rights Watch'ın görüştüğü beş tanığa göre (143) 26 Mart 1994 günü iki Türk savaş uçağı Şırnak ili Kuşkoııar (eski adıyla Gever) köyüne dört büyük bomba attı. Bombalar köyün üzerinde bir helikopterin dolaşmasından ve bombardıman uçaklarının atış yapmadan köyün üzerinden bir kez geçmesinden sonra atıldı. O yüzden bombalamanın kasıtlı olduğundan kuşkulanmak için pek neden bulunmuyor.
İki bomba doğruca, o sıralar 150 kişinin yaşadığı köyün orta yerine düştü. Aralarında on beş yaş ve altında on iki çocuğun da bulunduğu yirmi dört köylü öldü. Cesetlerden yedisi öyle kötü biçimde parçalanmıştı ki, giysilerden geriye kalan parçalar olmasa tanınamayacak haldeydiler. Bombalamanın nedeni hala aydınlanmış değil. Tanıklara göre, bombalama sırasında köyde PKK savaşçıları bulunmuyordu ancak saldırıdan birkaç gün öncesine değin köylüler köy korucularına katılmaları için hükümetçe ağır baskı altında tutuluyordu ve ertesi hafta yapılacak olan yerel seçimleri boykota hazırlandıklarına ilişkin kimi işaretler vardı. ABD Dışişleri Bakanlığı'na göre Türk yetkililer konuyla ilgili olarak yöneltilen sorulara karşılık saldırıdan sorumlu olmadıklarını söylemişlerdi. Ancak ABD hükümeti Kongre'ye sunduğu Haziran 1995 tarihli raporda ABD görevlilerinin "akınların yapılmış ve bazı sivillerin öldürülmüş olduğu"nu saptadığını belirtti.
Türk insan hakları kuruluşlarına göre, aynı bölgede 24-26 Mart tarihleri arasında en az dört hava akını daha gerçekleştirildi ve on sekiz kişi daha öldürüldü. Ölülerin hepsinin adları mevcut.
Tanım
Kırk beş yaşındaki tanık M. B., Human Rights Watch'a köyünün 1993 güzünden o yana köy korucularına katılması için yetkililerce yoğun baskı altında tutulduğunu söyledi. M. B. "Köy korucusu olmayı istemiyorduk," dedi, "ama fazla şansımız da yoktu." Çevredeki dağlarda ayaklanma bastırma operasyonlarına çıkan askerler 1993 güzünde köye karargah kurmuş ve bir hafta süreyle köyü harekat üssü olarak kullanmıştı. M. B. "emir verdikleri takdirde köyü terk edip etmeyeceğimizi sordular,” diye anlattı, "biz de, terk ederiz dedik." Doğrudan bir emir gelmemiş olsa da köylülerin çoğu yavaş yavaş başka yerlere gitmiş. Türk Hava Kuvvetleri vurduğunda köyde hala 150 kişi oturuyormuş.
M. B. 26 Mart 1994 sabahı evinde bulunduğu sırada köyün üzerinden bir helikopter geçtiğini söyledi. "[Helikopter] bir süre çevrede dolandıktan sonra, uzaklaştı," diye anlattı. Helikopterin geçip gitmesinden bir süre sonra iki jet 100 metreden daha alçaktan uçarak köyü yakından incelemiş. Jetler yeniden yükselip köyün üzerine ikinci kez gelmeye hazırlanmak üzere bir çember çizmiş. M. B. "bir şeyler olacağını farkettim," dedi, "onun için ailemi bir araya topladım ve yakındaki bir mağaraya doğru kaçtık." M. B. köye yüz metre mesafedeki mağaraya vardığında Türk jetleri Kuşkonar'a ilk bombalamayı başlatmış.
Jetler tek sıra halinde uçuyormuş. Öndeki jet bombayı bıraktıktan sonra göğe tırmanıyor ve öteki onun peşi sıra aynı şeyleri tekrarlıyormuş. M. B. uçaklardan iki bombanın düştüğünü görmüş. Bombalar yere çarpınca toz ve dumanlar saçarak patlıyormuş. "Sanki kıyamet günüydü," diye anımsıyor M. B. Evlerden kopan kaya, taş ve çakıl parçaları bombaların patladığı yerden iki yüz metre öteye kadar saçılıp havaya savruluyormuş. İlk iki bomba doğruca, köyün, aralarında bir metre bile açıklık olmayan onlarca evin bir araya yığıldığı orta yerinde patlamış.
Jetler yeniden dağların üzerine yükseldikten sonra bombardıman için ikinci kez dalışa geçmiş. Her ikisi de bir kez daha birer bomba bırakmış ama bunlar köyün kıyısına düşmüş. Bombalardan biri köy merkezinin yüz metre ötesinde, Kumçatı (eski adıyla Dergül) yolu kenarındaki dere yatağına, ikincisiyse elli metre öteye bir yamaca isabet etmiş.
Bir süre diye anlatıyor, M. B., toz ve duman bulutu öyle koyuydu ki, "gündüz geceye dönmüştü". Toz duman yatıştıktan sonra M. B. ve diğerleri köyün ortasına gelerek yıkıntılar arasından cesetleri çıkarmaya başlamışlar. "Kimin kim olduğunu söylemek hemen hemen imkansızdı" diye anlattı M. B.. "Cesetler paramparçaydı, her tarafa saçılmıştı. Sekizi öyle kötü yanmış ve parçalanmıştı ki, kim olduklarını tanıyamadık. Daha sonra kimlerin kayıp olduğuna bakarak onları, giysilerinden çıkarttık." M. B. hatırladığı kadarıyla kayıpların listesini verdi. Liste hava akınından kısa süre sonra Diyarbakır İnsan Hakları Derneği'nce yayımlanan isim listesiyle uyuşuyordu.
M. B. köyün, kenarları ustura gibi keskin, "iki el ayası genişliğinde" bomba parçalarıyla dolu olduğunu söyledi. Parçaların dışları siyah, içleri sarı boyalıymış. Tanık, bombaların "bir adam boyundan daha derin" ve iki üç metre çapında dört çukur açtığını anlattı.
Yakındaki Cizre kasabasında belediye görevlisi olan A. B., Human Rights Watch'a kendi köyü Kuşkonar'a bombalamadan bir gün sonra geldiğini söyledi. "Önce ceset parçalarını topladık", diye anlattı, "ondan sonra parçaları çarşafların içine topladık." A. B. on beş kişiyle birlikte çalışarak iki metre genişliğinde bir hendek kazmış ve yedisi tanınmaz haldeki yirmi dört cesedi bu hendeğe gömmüşler.
Otuz beş yaşındaki S. B. çalışmakta olduğu Adana'dan Kuşkonar köyüne bombalamadan iki gün sonra gelmiş. Tanık Human Rights Watch ile yaptığı ayrı bir görüşmede köye geldiğinde "otuz ya da kırk evin yıkılmış" olduğunu gördüğünü anlattı. "Köye vardığımda cesetlerin çoğu gömülmüştü," dedi. Ailesinden geri kalanlarla görüştüğünde, B. G.'ye bombaların sabah yemek yerken düştüğünü söylemişler. Kız kardeşi, kayın biraderi ve üç çocukları hep birlikte ölmüş. S. B. köyün haritasını çizerek bomba çukurlarının konumunu işaretledi; yaptığı çizim M. B. ve A. B.'nin Human Rights Watch'a verdikleri tarifi tutuyordu.
Mersin'de oturan elli yaşlarındaki T. F. Human Rights Watch'a Mart 1994 sonlanda Kuşkonar köyünden üç yaralı kadınla karşılaştığını anlattı. Yaralılardan biri yetmiş, diğeri otuz sekiz, üçüncüsü de yirmi altı yaşındaymış. "Çok kötü yanmışlardı", diye anlattı, "canları o kadar çok yanmıştı ki konuşamıyorlardı." T. F. Mersin devlet hastanesine gitmekten korktukları için yaralı kadınları, bir özel hastaneye götürmüş. "Yetkililerin kendilerini tutuklayacağından korkuyorlardı," diye açıkladı.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Haziran 1995'te Kongre'ye sunduğu Türkiye'de insan haklan konusundaki rapor basında çıkan haberlere göre dört köyün bombalandığı ve yirmi sivilin öldükleri belirtiyordu. Dışişleri Bakanlığı'na göre, "TH (Türkiye Hükümeti) bu saldırıyı yalanlıyordu ama ABH (ABD Hükümeti) görevlileri saldırının yapıldığını ve bazı sivillerin öldürüldüğünü belirledi. Bu olayın hangi koşullar altında gerçekleştiğini bütünüyle belirleyemedik," diyordu. (144) Rapor ayrıca "bildirildiğine göre 26 Mart 1994'de en az dört F-16'nın en az dört köyü bombala [dığını]," belirtiyordu. (145)
Türkiye İnsan Haklan Vakfı'na (İHV) göre, 24-26 Mart 1994'de Şırnak ilinin aralarında Koçağılı, Kumçatı, Sapaca, Hisar ve Çağlayan'ın da bulunduğu başka köylerinde de benzer saldırılar olmuştu. (146) (İHV), Kumçatı'da öldürülen sekiz ve Sapaca'da öldürülen iki kişinin adlarını veriyordu. Uluslararası Af Örgütü 22 Nisan 1994'de Avrupa ve Kanada İşlerinden Sorumlu ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı, Stephen Oxman'a bir mektup yazarak, ABD hükümetinin, 26 Mart 1994'de ABD'den sağlanan savaş uçaklarının Kumçatı köyünü bombalayıp "üçü çocuk sekiz kişinin öldürülmesi"ne karışıp karışmadığını soruşturmasını istedi. Af Örgütü, akından sağ kurtulan altı yaşındaki bir çocuğun adını verdi. (147) İnsan Hakları Derneği Diyarbakır şubesi de Koçağılı'da öldürülen sekiz kişinin isim listesini yayımladı. (148) İnsan hakları kuruluşlarına göre, kurbanların tümü sivildi. İHV'ye göre, "bombalamada yaralananlar Diyarbakır, Şırnak ve Mardin devlet hastanelerine kaldırılmıştı." (149)
Bir vakıf yayınında atıfta bulunulan Sapaca Köyü'nden Şengül Hikmet adında bir kadın, bombalamanın köy korucularına katılmaları için güvenlik güçlerinin sürdürmekte oldukları baskılar sonrasında, yapıldığını söyledi. “Bombalamadan iki saat önce", diyordu kadın, "güvenlik güçleri gene aynı maksatla köye geldiler. Kabul etmedik. İki saat sonra uçakların köyün üstüne doğru geldiğini gördük. Eskiden olduğu gibi dağları bombalayacaklarını sandık. Ama köyümüzü bombalamaya başladılar. Bombalama sonunda elli hanelik köyümüz yerle bir oldu. Köyümüz düz arazideydi, o yüzden bütün bombalar hedefe isabet etti."
Human Rights Watch, Sapaca köyündeki saldırıya tanık olan ve daha sonra Kuzey Irak'a sığınan 33 yaşındaki P. D., ile de görüştü. (150) P. D. Sâpaca'ya yirmi dakika yakınlıktaki Akduman köyünde yaşıyormuş. Human Rights Watch'a, 26 Mart öğleden sonra Sapaca üzerinde beş altı savaş uçağı gördüğünü anlattı. "Etrafta bir saat kadar dağılmadan kalan dumanlar gördük. Ormanları ya da başka bir yerleri bombaladıkların sandık. Ama köyü bombaladıklarını aklımıza getirmedik," dedi. "Sonra, Sapaca köyünden biri Akduman'a gelerek, bize, bombalandıklarını ve yardıma ihtiyaçları olduğunu söyledi. Çok sayıda insanın şarapnellerle yaralandığını anlattı. Bunun üzerine büyük bir grup halinde Sapaca'ya gittik. O sırada güneş batıyordu. Sapaca'ya girişte her zaman gördüğümüz ağaçlar ortada yoktu. Daha yakınlaşınca ağaçları gördük: Kırılmış ya da devrilmiş gibiydiler. Köylüler dereye kaçmaya çalışmışlardı. Her yandan toz ve duman yükseliyordu. Koku dayanılmazdı, zehir gibiydi. Ağaçların yaprakları bile kalın siyah bir tabakayla kaplanmıştı. Köyün evleri kendi içlerine çökmüştü. Altmış santim çapında ve on yaşında bir oğlan çocuğunun boyu derinliğinde bir çukur gördüm." Akduman köyünde ölenleri gömdükten sona Sapaca köylülerinin çoğu Kuzey Irak'a kaçmışlar; bir hafta sonra P. D. ve öteki Akduman köyü sakinleri de onları izlemiş. P. D., ayrıca Sapaca köylülerinin saldırıdan bir hafta sonra yapılacak olan yerel seçimleri boykot niyetinde olduklarını ve köy korucularına katılmaları için büyük baskı altında tutulduklarını anımsadığını da söyledi.
Sapaca köyüne saldırıda yaralanan Leyla Şen adında yetmiş yaşındaki kadın İnsan Hakları Vakfı'na Şırnak Devlet Hastanesi'nin kendisini geri çevirdiğini anlattı. Doktor neden yaralandığı konusunda yalan söylemeyi kabul etmedikçe kendisini tedavi etmekten korkuyormuş. "Doktor, eğer PKK'nin yerleştirdiği bir mayına basarak yaralandığını söylemezsen, seni tedavi edemeyiz'," demiş.
Türkiye İnsan Haklan Vakfı Mersin temsilcisi psikiyatrist Dr. Nihat Bulut, Human Rights Watch'a Nisan 1994'ün ilk haftası içinde Mersin'deki kliniğinde hava akınında yaralananları tedavi ettiğini söyledi. Köylülerin kendisine 26 Mart'ta köylerinin bombalandığını anlattıklarım ve hastaların yanık, kırık ve işitme sorunlarından şikayetçi olduklarını söyledi.
Uluslararası Hukuk İhlalleri
Yirmi altı sivilin ölümüne, çok sayıda sivilin yaralanmasına ve sivillerin mal ve mülkünün tahribine yol açan rastgele ateş.
Olaya Katılan Birlikler
Türk Hava Kuvvetlerine ait savaş uçakları.
Kullanılan Silahlar
Büyük olasılıkla ABD kökenli bir helikopter hava bombardımanı öncesinde Kuşkonar köyü üzerinde gözetleme amacıyla uçtu. Ardından, büyük olasılıkla ABD'den sağlanan iki savaş uçağı gene büyük olasılıkla ABD'den sağlanan dört bombayı köye attı. ABD Dışişleri Bakanlığı'na göre, en az dört F-16 olaya karıştı. Sapaca'ya saldırdıysa muhtemelen beş-altı F-16 yer almıştı.
Mart 1994 hava akınlarının kurbanları
Tanıklara, Türkiye İnsan Haklan Vakfı ve İnsan Haklan Derneği Diyarbakır şubesine göre, Mart'taki hava saldırılarında ölenlerin adları şöyle:
Kuşkonar köyü
Mahmut Benzer, 30; Ali Benzer, 25; Ömer Benzer, 10; Nurettin Benzer, 7; Çiçek Benzer, 2; Ayşe Benzer, 35; Elmas Yıldınm, 30; Şerife Yıldırım, 30; Biharuk Yıldırım, 13; Melese Yıldınm, 14; Şaban Yıldırım, 4; Mirza Yıldırım, 2; Çiçek Yıldınm, 2; İrfan Yıldırım, 4; Kerim Yıldınm, 2; Fecre Altan, 40; Hacı Altan, 10; Kedin Altan, 3; Mahmut Aygur, 65; Adil Aygur, 18; Ayşe Aygur, 50; İbrahim Burak, 50; Amna Burak, 50; Ömer Kalkan, 40.
Koçağılı köyü
Servet Kaçar, 100; Xoxe Kaçar, 40; Maşallah Kaçar, 17; Ahmet Kaçar (çocuk); Hasan Kaçar (çocuk); Ayşe Bengin, 60; Nuriye Bengin, 14; Fatma Bedir, 6; Leyla Erdinç (çocuk); Zahide Kılınç, 2; adı bilinmeyen bir kişi.
Sapaca köyü
Meryem Şen, 55; Salih Şen, 65. (JR/EK/AS)
---
143. Human Rights Watch'la görüşmeler, Adana, 15, 16 ve 17 Haziran 1995.
144. ABD Dışişleri Bakanlığı, Report on Allégations (".İddialar Üzerine Rapor"), s. 14.
145. Aynı yerde, s. 19.
146. Türkiye İnsan Haklan Vakfı, 1994 Türkiye İnsan Hakları Yıllığı, s. 5.
147. ABD Uluslararası Af Örgütü Müdürü William F. Schulz'un Avrupa ve Kanada İşlerinden Sorumlu ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Stephen Oxman'a 22 Nisan 1994 tarihli mektubu.
148. Human Rights Watch'in elindeki tarihsiz liste.
149. Türkiye İnsan Hakları Vakfı, 1994 Türkiye İnsan Hakları Raporu, ss. 3-4.
150. Human Rights Watch'la görüşme, Atruş mülteci kampı, kuzey Irak, Haziran 1995.
151. Human Rights Watch'la görüşme, Mersin, 15 Haziran 1995.