Kemalist toplumsal mühendisliğin özellikle şehirli orta sınıf üzerindeki etkisi ve başarısı malum. Öte yandan muhafazakar kesimlerde yarattığı rahatsızlık da öyle.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı tam da bu baskıcı ve elitist toplumsal mühendisliğe karşı özgürlükçü bir parti olarak sundu kendini. İki dönem boyunca bu sistemin sonucu olarak işaret ettiği kurum ve anlayışlara karşı savaş açtı, onlarla hesaplaştı, yerlerinden etti.
Bu politikaların tamamı da hem muhafazakar kesimler hem de kendisini özgürlükçü (!) tanımlayan gruplar tarafından oldukça sahiplenildi, sevinçle karşılandı. Ne de olsa sine-i milletten kopup gelmiş bir partiydi AKP!
Ustalık (3. AKP iktidarı) döneminde ise bu özgürlükçü yanılsamanın sınırlarına dayanmış durumdayız, artık yanlış anlaşılamayacak ve yorumlanamayacak derece net darbeler alıyor hak ve özgürlükler.
Demokrasinin kendisi ise hak ve özgürlük kavramlarından özgürleşmiş salt bir temsil sistemine dönüşmüş durumda. Kullanılan dil ve söylemin hoyratlığı da bunun cabası.
Buna rağmen iktidar sahiplerinin ellerindeki araç ve mekanizmalar ihlal edilen her bir hak alanını birbirinden bağımsız ve özerk gösterme noktasında oldukça başarılı.
Önce öğretmenler memurlarla yarışır hale geldi başbakanın işaret ettiği üzere. THY çalışanlarının eylemi salt bir yüksek ücret meselesi olarak algılandı. Kürtaj meselesi ise gündem saptırma unsuruymuş muamelesi gördü.
28 Şubat'ın son izlerini ortadan kaldıracak bir hamle olarak ortaya atılan dört dörtlük yeni eğitim sistemine çocuk işçilik ve çocuk gelinler tehlikesi üzerinden karşı konulmaya çalışıldı. Ve bunların hepsinin denk geldiği bir nokta var o da AKP'nin mühendisliğini yaptığı toplumsal proje.
AKP'nin iktidara geldiği ilk dönemin ekonomik göstergelerinin işaret ettiği noktalardan birisi, çevre ülke ekonomilerinden farklı olarak Türkiye'de ücretlerinin diğer çevre ülkelerden yüksek olduğuydu.
Bu hızlıca başa çıkılması gereken sorunlardan biri olarak görüldü. Ancak Türkiye nüfus piramitinin azalma eğilimi gösteriyor olması bunun karşısındaki engellerden biriydi.
Yeni toplumsal proje liberal politikaların rahat rahat esip geçmesine olanak sağlayacak bir iklim yaratmaya dayanıyordu. Yani günde 1 dolara çalışmaya muhtaç, her tür sosyal güvenceden mahrum bırakılmış bir nüfus.
Üç çocuk buyrukları, kürtaj yasağı ve kadın bedenini kontrol etme çabası, çocuk evlilikleri ve işçiliğinin yolunun açılması, günde 16 saat çalışacak memur hayalleri, grev yasağı, tüm sosyal hakların özel sermayeye devri ve sosyal devletin günbegün yok oluşu hepsi aynı toplumsal projenin maalesef oldukça itinayla döşenmiş taşları.
Tam da bu sebeple AKP politikalarını salt bir muhafazakarlık, dindarlık gibi kavramlarla karşılamak oldukça zor. Çünkü karşımızda neoliberal politikaları her tür denetim ve kontrol mekanizmasından bağımsız bir şekilde hoyratça uygulayan bir iktidar var. Üstelik gerektiğinde herkesten çok milliyetçi, liberal, Müslüman, devrimci, Kürt, Alevi hatta "çevrecinin daniskası"!
Kürtaj yasağından çevre ve kentsel ranta kadar birçok yeni tasarı ve düzenlemeyle insanların yaşam alanları daralıyor. Hak ihlalleri herkes için günbegün artıyorken en tehlikeli yöntem bunlar arasında hiyerarşik sıralamalar yapmak. Herhangi bir alanı dışarıda bırakma ve önemsiz görme lüksümüz ise artık kalmadı.
Uludere katliamının kürtaj ile eş tutuluşundaki pervasızlık bu ayrımlardan ve hiyerarşilerden yüz buluyor. İktidara bu rahatlığı sağlamamanın tek yolu ise tüm itirazların birbirine eklendiği bir blok olarak haklara sahip çıkmak ve ihlallere karşı durmaktan geçiyor. Yani toplumsal dayanışma temelinde örgütlenen bir blok olabilmekten. (HK/HK)
*Hatice Kapusuz, ODTÜ, Siyaset Bilimi Yüksek Lisans