Cumartesi Anneleri/İnsanları'nın Galatasaray Meydanı'ndaki 359. buluşmasında 6 Şubat 1973'te gözaltında kaybedilen Mimar ve Mühendislik Akademisi öğrencisi Ali Kayahan anıldı.
Ali Kayahan, 6 Şubat 1973'te arkadaşı Mustafa Üstüntaş ile buluşmak üzere gittiği Haseki Hastanesi önündeki durakta gözaltına alınarak Harbiye Jandarma Komutanlığı'na götürüldü ve arkadaşları Mustafa Üstüntaş ve Erkut Selçuk ile yüzleştirildi.
Üstüntaş ve Selçuk buradan mahkemeye sevk edilirken Kayahan yanlarında yoktu. Daha sonra mahkemeye bir dilekçe veren Selçuk, dilekçesinde şu ifadelere yer veriyordu:
"Ali'yi kontrgerilla merkezinde gördüm. Yüzü tanınmayacak haldeydi. Gözlerini açamıyordu. Kendisine yapılan işkence sabaha kadar devam etti. Sabaha karşı koridorda koşuşmalar başladı. Birisi doktor çağırın diye bağırıyordu. Bir müddet sonra sesler kesildi. O gün ifademi alanlara, Ali'ye ne olduğunu sordum. Onun kaçtığını söylediler."
8 Mayıs 1974'te dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'a telgraf çeken Mimar ve Mühendislik Akademisi öğrencileri, Ali Kayahan'ın akıbetinin araştırılması talebinde bulundular.
Ancak Kayahan için ne kadar başvuru yapıldıysa, hepsine verilen cevap aynıydı: "Ali Kayahan isimli kişi gözaltına alınmamıştır."
"Demagojiyi bırakın devletin işlediği suçların üstüne gidin"
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon'un Ali Kayahan'la ilgili hazırladığı basın metnini Mukaddes Çelik, tüm kayıplarda olduğu gibi, Ali Kayahan olayında da basının gerçekleri değil devletin görmemizi istediklerini yansıttığını söyledi.
"Kaybedenler, yalanlarına inanıp Ali'yi unuturuz sandılar. Ali'nin izini 39 yıl sürebileceğimizi hesaba katmadılar..." diyen Çelik, "Sizin sorununuz kabinemin sorunudur" diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a da şöyle seslendi:
"Kayıplar ve 'faili meçhuller' için parlamentonun ve hükümetin destekleyeceği, geniş yetkilerle donatılmış bağımsız bir komisyon kurulması talebimizi bizzat size söyledik. Neden bu konuda adım atmıyorsunuz? Demagojiyi bırakın ve devlet eliyle işlenen suçların, kontrgerilla yapılanmalarının üzerine gidin!"
Her yerden insan kemiklerinin çıktığını hatırlatıldığı basın açıklamasında, dünyanın her yerinde devlet eliyle işlenen insanlık suçlarının açığa çıkarılmasının hükümetlerin siyasi irade göstermesi sonucu gerçekleştiği ifade edildi.
"17 yıldır doğum günün olsun diyemedim"
Cumartesi Anneleri/İnsanları'nın 359. buluşmasında 1995'te oğlu Murat Yıldız'ı gözaltında kaybeden Hanife Yıldız, 25 Ocak 2012'de oğlu Hayrettin Eren'in mezarını göremeden ölen Cumartesi İnsanları'ndan Keramettin Eren'i andı.
Artık devletten ümidi kestiklerini, hepsinin aynı ağızdan konuştuğunu söyleyen Yıldız, Başbakan Erdoğan'ın "Karanlıkları aydınlattık" sözüne karşılık, "Karanlıkları siz değil, bizim mücadelemiz aydınlatıyor" dedi ve oğlu için yazdığı mektubu okudu:
"Dönemedin oğul. 17 yıldır sen bensiz, ben sensiz yaşıyoruz. Biz böyle mi söz verdik birbirimize? Biz hiç ayrılmayacaktık ama zalimler ayırdı bizi oğul.
Bir gün kapım çalınacak, 'Anne ben geldim, oğlun Murat' diyeceksin diye çok bekledim.
Gelmedin oğul, gelmedin.
Senelerden şubat ayını istemiyorum. Doğduğun ayda da sevinemiyorum. Tam 17 yıldır seni kucaklayıp, doğum günün kutlu olsun diyemedim oğul. Öldün mü ölmedin mi, onu da bilmiyorum. Benim senden alacağım bir haber ya da senden verilecek bir parça bekliyorum ama vermediler oğul, vermediler.
Şimdi soruyorum insanlara; zalimlik değildir de nedir bu?" (EKN)