Bu hafta 332. kez toplanan Cumartesi Anneleri yine Galatasaray'daydı; yine kayıplarını andılar, yine adalet istediler... Kayıp yakınları, destekçileri ve insan hakları savunucuları savcılara seslenerek "bu cezasızlık politikasından vazgeçilmesi, gözaltında kayıp olaylarının yaşandığı dönemin asker, polis, sivil bürokratlarının, politikacılarının tespit edilip yargılanması" gerektiğini vurguladılar.
Bugün toplanan Cumartesi Anneleri ve destekçileri yaptıkları konuşmalarla bir kez daha kayıplarına dikkat çektiler. Bu hafta basına ve kamuoyuna gözaltında kaybedilen Abdulvahap Timurtaş'ın hikâyesi anlatıldı.
14 Ağustos 1993'te, Şırnak'ın Silopi ilçesinde, Yeniköy yakınlarında ilçe jandarması tarafından gözaltına alındı Abdulvahap Timurtaş.
Onu gözaltındayken görenler olmasına rağmen, babası Mehmet Timurtaş Jandarma Komutanlığı'na başvurduğunda, dönemin Jandarma Komutanı Hüsam Durmuş, Abdulvahap'ı tanımadığını ve gözaltına alınmadığını söyledi.
Ancak Abdulvahap Timurtaş'ı gözaltındayken gören tanıklardan Nimet Nas ve Sadık Erdoğan, baba Timurtaş'a oğluyla gözatındayken görüştüklerini anlattılar. Babasının oğluna dair duyduğu son haber bu oldu; tüm başvurulara, tüm girişimlere rağmen Abdulvahap'tan bir daha haber alınamadı.
AİHM'de karar oy birliğiyle alındı
Yurtiçindeki hukuki girişimlerden bir sonuç alınamayınca Mehmet Timurtaş davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'ne taşıdı. AİHM'deki davada Türk Hükümeti'nin savunmasında, gerekli araştırmanın yapıldığı, fakat Abdulvahap'ın gözaltında olduğuna ilişkin delil bulunamadığı anlatılıyordu. Timurtaş Ailesi ise avukatları aracılığıyla AİHM'e, Abdulvahap Timurtaş'ın jandarma tarafından nasıl yakalandığına dair kesin bilgiler içeren, 14 Ağustos 1993 tarihli resmi belgeyi ulaştırdı. Savcılık dosyasından elde edilen belgedeki imza Jandarma Komutanı Hüsam Durmuş'a aitti.
AİHM'in kararı oy birliği ile alındı. Abdulvahap Timurtaş'ın gözaltında kaybedildiğine hükmedildi ve Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2,3,5 ve 13. maddelerini ihlal ettiği için mahkum edildi.
Cumartesi Anneleri, adı birçok gözaltında kayıp olayında ve faili meçhul cinayetlerde geçen Silopi İlçe Jandarma Komutanı Hüsam Durmuş'u Abdulvahap Timutaş'ın gözaltında kaybedilmesinden sorumlu tuttuklarını belirterek, o dönem jandarma karakolunda görev yapan diğer kolluk güçleriyle birlikte yargılanmasını istediler.
Ayrıca dönemin başbakanının (Tansu Çiller), dışişleri bakanının (Hikmet Çetin), içleri bakanının (Nahit Menteşe), genelkurmay başkanının (Doğan Güreş), emniyet genel müdürünün (Mehmet Ağar) ve AİHM savunmasında gerçekleri yansıtmayan, yalan bilgiler veren 50. hükümetin dışişleri bakanlığında görevli hukukçu sıfatlı bürokratların yargılanmasının gerektiğini de duyurdular.
Kayıpların soruşturulması için komisyon talebi
Cumartesi Anneleri'nin bugünkü eyleminde ayrıca 1995'te Dargeçit'te gözatına alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Abdurrahman Olcay'ın ablası Hatun Olcay da konuştu. Olcay, gözaltına alındığında bir öğrenci olan kardeşinin failinin belli olduğunu söyledi ve faillerinin cezalandırılmasını istedi.
1980'de Kars'ta gözaltına alınan, kendi okulunda işkence edilen ve işkencede katledilen Cemil Kırbayır'ın ağabeyi de yaşanan acılara dikkat çekerek barışın tesis edilmesinin önemini vurguladı ve barışın tesis edilmesinin yolunun yüzleşmeyle mümkün olacağını anlattı. Cemil Kırbayır'ın katledilmesinin resmi olarak da tespit edilmesine ve tüm çabalarına karşın hâlâ hiçbir dava açılmadığını aktardı.
1995'te İstanbul'da kaybedilen Rıdvan Karakoç'un kardeşi Hasan Karakoç ise yaptığı konuşmada, gözaltındayken ağabeyinin işkence gördüğünü, hayatını kaybettiğini ve kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü anlattı. Kayıp yakınlarının 17 yıldır süren mücadelesinin sonuç alıncaya kadar devam edeceğini söyleyen Karakoç, kayıp yakınlarının tüm taleplerine rağmen devletin, siyasetçilerin duyarsız kaldıklarını dile getirdi ve acilen bu durumun değişmesi gerektiğini dile getirerek faillerin açığa çıkarılması talebinin meşruiyetini anlattı, bu yöndeki taleplerini tekrarladı.
1995 yılında İstanbul'da gözaltına alınan, kaybedildikten sonra cansız bedeni bulunan Hasan Ocak'ın ağabeyi Ali Ocak da mücadelelerinin önemine dikkat çekti. Ocak, bir dönem faili meçhullerle, gözaltında kayıplarla, toplu mezarlarla ülkeyi kan gölüne çevirenlerin hâlâ üzerine gidilmemesinin neden olduğu acıları anlattı ve faili meçhuller ve gözaltında kayıpların soruşturulması için kurulmasını istedileri komisyonu hatırlattı, bu konudaki ısrarlarını vurguladı. (YY)