Hüseyin Edemir, 2008'de Ortadoğu Teknik Üniversitesi Tarih Bölümü'nden mezun oldu, eğitimine Almanya'da devam etmeye hazırlanıyordu. 31 Ocak 2010'da, Sevgi Göğülter ile nişanlanmasına beş gün kala gözaltına alındı, 1 Şubat'ta tutuklandı. 1999'da yurtdışındaki bir aramada bulunan ve 2001'de Gençlik dergisine yapılan baskında ele geçirilen iki sayfalık belge "delil gösterilerek", Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi (DHKP-C) üyeliğiyle suçlandı. Edemir'in arkadaşları, kurdukları "Hüseyin'e Özgürlük İnsiyatifi" kapsamında "Beni de Al" isimli bir klip hazırlamış ve "O içerideyse bizi de alın" demişlerdi.
Edemir, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davanın 23 Haziran'da görülen beşinci duruşmasında altı yıl üç ay ceza aldı ve tahliye edildi. Edemir, "özgürlük partisi" verdiği akşam, yaşadıklarını bianet'e anlattı:
* Mahkemeye ilk çıkarıldığımda, avukat isteme gereği bile duymadım, "Hemen bırakırlar" diye düşünüyordum. Neden tutuklandığımı bile öğrenemeden cezaevinde gönderildim. Sonrasında avukatlarım da tutuklanmama şaşırdıklarını söylediler. İlk duruşmada bırakılacağımı düşünüyorlardı ama öyle olmadı.
* Cezaevinde de neden yattığımı bilmeden 1,5 yıl kaldım. Ben üniversitede katıldığım eylemleri, basın açıklamalarını, muhalif bir kimliğim olduğunu hiçbir zaman inkar etmedim, eğer onlarla suçlansaydım zaten kabul ederdim. Ama bunların hiçbiri "örgüt üyeliği" için geçerli kanıt değil, zaten mahkemede de hiçbiri karşıma çıkmadı.
Slogana hücre cezası
* Tek kişilik hücrede kaldım. Sadece havalandırmada başka insanları görebiliyordum. Metris Cezaevi'nde bir ay kaldıktan sonra Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Cezaevi'ne gönderildim. Orada yılbaşını kutlamaya hazırlanıyorduk, meyve almıştık. 31 Aralık sabahı hücreye giren gardiyanlar bizi yerlerde sürükleyerek çıkardılar, sevk edileceğimizi söylediler. Edirne F Tipi Cezaevi'ne gönderildim, giderken eşyalarımı almama bile izin vermediler, sonradan yolladılar.
* Cezaevinde birçok kitabıma el konuldu, piyasada satılan birçok kitabın bana verilmesine izin vermediler. Tekirdağ'da, "Canım Feda" adlı, 19 Aralık Hayata Dönüş Operasyonu'nu anlatan bir kitabı, "terör örgütü propagandası yapıyor" diyerek yasakladılar. Aynı kitap, gittiğim diğer cezaevlerinde yasak değildi. Gazeteleri, haftalık ya da aylık dergileri de geç veriyorlardı.
* Tekirdağ'da hücre cezası ve bir ay iletişimden men cezası aldım. Ayrıca infaz edilmemiş yedi disiplin cezam daha vardı. Cezaevi İkinci Müdürü Haydar Ali Ak, hücreler arasında haberleşme için kullandığımız notlara kızarak zorla arama yapmak istedi. Karşı çıkınca darp edildik, bu kez de "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" diye bağırdım ve yine ceza aldım. Attığım sloganın "tehdit" içerdiğine karar vererek üç günlük hücre cezası verdiler. Temmuz ayında 12 gün boyunca su vermedikleri oldu. Cezaevinde kırmızı kalem bile yasak...
* Tahliye kararına hem şaşırdım hem de yarım bir sevinç yaşadım. Bana ceza vermek zorunda kaldılar çünkü 1,5 yıllık tutukluluğu başka türlü açıklayamazlardı. Topu Yargıtay'a attılar. Tahliyemde, beni her hafta ziyarete gelen ailemin, arkadaşlarımın ve Beni de Al grubunun çabalarının etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü benimle aynı maddelerden suçlanan ve yıllarca tutuklu olarak yargılanan birçok insan var.
"Düğüne herkesi çağıracağız"
* Bu 1,5 yılın hesabını nasıl verecekler? Bu sürede kazandığım okula gidemedim, eğitimim yarım kaldı. Ancak artık Almanya'ya gidemeyecek olsam da eğitimime mutlaka kaldığım yerden devam edeceğim, kararlıyım. Yurtdışına çıkış yasağı kondu. Bununla da hukuki yollardan mücadele edeceğiz.
* Türkiye'de hukuk işliyor olsaydı, Kenan Evren Köşk'te, ben de F tipinde olmazdım. Cezaevinde çıktığım an, adımlarımı saymadan yürümenin heyecanını, arada engeller olmadan gökyüzünü görmenin mutluluğunu yaşadım...
* Yıllarca dışarıda "Tecrite hayır" dedim ama tecritin ne olduğunu cezaevinde anladım. Tecritin ruhunuza verdiği acıyı hiçbir şeye veremez. 17 yaşında sistemli işkenceye de maruz kalmıştım ama ruhum o zaman, şimdiki kadar acımamıştı. Tecrit en büyük işkence. İşkencenin izleri görülebilir, anlatılabilir. Ama tecritin ruhumdaki izlerini anlatamıyorum. Biyolojik olarak da birçok iz bıraktı, gözlerim bozuldu, kalabalıkta tedirgin oluyorum, kulaklarımda duyma zorluğu başlamıştı.
* Bundan sonra, cezaevinde benim durumumdaki insanların dışarı çıkması için, adaleti bulması için çalışacağım. Cezaevi koşullarını anlatmak, duyurmak istiyorum. Oradaki arkadaşlarıma söz verdim. Cezaevi hakkında anlatılanların hiçbiri yalan ya da abartma değil. İçeridekiler de yazarak, çizerek bu koşullara direnmeye devam ediyor.
* Nişanımızı da düğünümüzü de yapacağız. Eylül başı gibi olmasını planlıyoruz, düğüne herkesi davet edeceğiz.
"Mücadelemiz diğer tutuklular için sürecek"
Edemir'in cezaevinden çıkması için "Beni de Al" kampanyasını yürüten arkadaşlarından Dilek Örer, "Şimdi diğer tutuklular için, parasız eğitim pankartı açan Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer ile Hopa olaylarını protesto ettikleri için tutuklananların serbest bırakılması için çalışacağız" diyor.
Kampanyada hazırlanan klibi izlemek için tıklayın.