Ankara'da 20 Ocak'ta gözaltına alınıp 23 Ocak'ta tutuklanan beş üniversite öğrencisi, PKK, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi (DHKP-C), Türkiye Komünist Emek Partisi/Leninist (TKEP-L), Maoist Komünist Parti (MKP) isimli dört ayrı "terör örgütüne üye olmakla" suçlanıyor. 5,5 aydır Sincan 1 No.lu F Tipi Cezaevi'nde olan öğrenciler bu süre içerisinde okullarına da devam edemediler.
Tutuklanan Ankara Üniversitesi İktisat Fakültesi birinci sınıf öğrencisi Yusufcan Yıldırım'ın annesi Melek Yıldırım, bianet'e yaptığı açıklamada, "Muhalif öğrencileri bu yolla sindirmeye çalışıyorlar" dedi.
Yıldırım, 5 Ocak'ta Ortadoğu Teknik Üniversitesi'ndeki (ODTÜ) "Başkaldırıyoruz" protestosuna katıldığı için hakkında dava açılan 117 öğrenciden biriydi.
Tutuklanan öğrencilerden Ali Haydar Yıldız'ın avukatı Murat Yılmaz da, Yusufcan Yıldırım, Ali Haydar Yıldız, Uğurcan Soybelli ve Rıdvan Akbaş isimli dört öğrencinin 20 Ocak'ta akşam 18:30 civarında Demetevler Parkı'nda, "başka bir öğrenciyi dövmeyi planlamakla" suçlanarak gözaltına alındıklarını, ertesi gün de Didem Ezgi Serap'ın aynı olayla ilgili gözaltına alındığını söyledi.
Yılmaz, gözaltına gerekçe gösterilen olayı şöyle anlattı: "19 Ocak'ta Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde sağ görüşlü öğrenciler, sol görüşlü bir öğrenciyi dövdükten sonra Sıhhiye tren istasyonundan aşağıya attılar. Ertesi akşam, Yıldırım, Yıldız, Soybelli ile Akbaş bu olayın ardından "ülkücü bir öğrenciyi döverek misilleme yapacakları şüphesiyle" parkta yürürken gözaltına alındılar. Polis tutanaklarında, 'HPG tüzüğüne göre hareket ederek, ülkücü öğrencinin evini tespit edip keşif yaptıkları, istihbarat faaliyetinde bulundukları' ileri sürüldü."
"İşlenmemiş bir suçla itham edildiler"
Avukat Yılmaz, tutanaklarda iddia edilen suçlamalara hiçbir delil gösterilmediğini ayrıca basında çıkan bazı haberlerle olayın yanlış yansıtılarak öğrencilerin karalanmaya çalışıldığını ifade etti. Tutanaklara göre, Soybelli'nin üzerinde, ülkücü öğrencinin adresi çıktığı da iddia ediliyor ancak Soybelli bu iddiayı reddediyor.
"Biz de 'HPG tüzüğü' diye bir şey olduğunu ilk kez tutanakları okuduğumuzda gördük" diyen Yılmaz, 10 Ocak'ta dosyaya gizlilik kararı konulduğunu olduğunu ifade etti.
Tutuklama ve gizlilik kararlarına ettikleri itirazlarına da, mahkemece hiçbir gerekçe gösterilmeden reddedildiğini belirten Yıldız, şu anda dosyaya ulaşamadıklarını açıkladı.
Yıldız, "İşleyip işlemeyecekleri belli olmayan bir suçla itham edildiler. Aralarında bağlantı kurulamayan bir tüzükte yazılı planla ilgili suçlanarak gözaltına alındılar ve 5,5 aydır haklarında iddianame düzenlenmesini bekliyorlar. Dosyaya dört örgüt kondu, tutuklama kararına da kimin hangi örgütle bağlantılı olduğu yazılmadı, suçlamalar açıklığa kavuşmuş değil. Bununla ilgili delil de sunulmadı" diye konuştu.
Avukat Yıldız, "Ayrıca Serap olduğu söylenen başörtülü bir kadının fotoğrafları bazı gazetelerde yayınlandı ve 'Kimliğini başörtüsüyle gizleyerek ülkücü öğrencinin evinin çevresinde keşif yaptı' diye yazıldı. Serap baştan suçlu ilan edilerek sanık hakları ihlal edildi. Oysa fotoğraflardan o kişinin Serap olup olmadığı bile anlaşılmıyor, öyle olsa bile sadece yolda yürürken çekilmiş fotoğraflar var, istihbarat faaliyeti yaptığına dair bir kanıt yok" dedi.
"Dört örgüte birden nasıl üye olsunlar?"
Yusufcan Yıldırım'ın annesi Melek Yıldırım da özetle şu açıklamayı yaptı:
* Oğlum hakkında hiçbir delil göstermeden "cezalandırma timinden" olduğu iddiası öne sürüldü, basında çıkan haberlerde de böyle lanse edildi. Birbirinden alakasız dört ayrı örgüte birden nasıl üye oldukları da tutanaklarda açıklanmıyor. Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Y. Yılmaz da olayla ilgili 28 Ocak'ta yazdığı yazısında "Şizofrenik terör örgütü" başlığını kullanmıştı.
* Yusufcan da bu davalarla ilgili süreçleri bildiğinden, "Beni burada daha uzun süre tutarlar, benimle ilgili yaz tatili planı yapmayın" demişti. Tutuklamaların cezaya dönüştürüldüğünün farkında. Cezaevinde, tutuklanan iki arkadaşı Akbaş ve Yıldız'la birlikte kalıyor. Baskılar cezaevinde de devam ediyor. "Gereksiz slogan atmak" suçlamasıyla yedi ay iletişimden men cezası aldı, cezalar kesinleşirse, üç iletişimden men cezasına karşılık bir ay ziyaretçi cezası alacak.
* Oğlum muhalif, ülke sorunlarına duyarlı bir çocuktu, ODTÜ'deki protestolara katıldığı için de hakkında dava açılan 117 öğrenciden biriydi, buradaki dava gerekçesi de "basın açıklamasına katılmasıydı". TEKEL eylemlerine de 78 gün boyunca destek vermişti. Yükselen öğrenci muhalefetini, yargı yoluyla sindirmeye çalışıyorlar. Bu öğrencilerin tümünün haksızlığa uğradığını düşünüyoruz. (AS)