Sayın Başbakan,
Diyarbakır'da yaptığınız konuşmada "Diyarbakır cezaevinin kapatılacağını" söylediniz. "Yıkalım ki unutalım... yerine yeni cezaevi yapalım" dediniz.
Yanlış yaptınız!
Türkiye, cumhuriyet tarihinin belki de en derin kırılmalarıyla referanduma gidiyor. Demokrasinin evrensel yolculuğuna çıkarken, toplumun tüm kesimlerine saçılmış kırıklar,kanamaya devam ediyor.
Camdan kırığımız: Türkler ve Kürtler!
Biliniz ki Diyarbakır cezaevi, Türkiyeli Kürtlerin toplumsal hafızasında yoğun acı yüklü sembolik bir yere sahiptir.
Türkiyeli Kürtlerin uğradığı katmerli haksızlığın, adaletsizliğin, her şeye rağmen bir halkı halk yapan direniş ruhunun da cisimleşmiş ifadesidir Diyarbakır cezaevi.
Türkiye'nin batısında yaşayan halk için ise Diyarbakır cezaevinde yaşananlar ve bunların sonuçları pek bilinmez, gözden ıraktır.
Böylesine yıkıcı bir görüş ortaya attığınıza göre sizden de ırak olmalıdır Diyarbakır cezaevi.
"Olmalıdır" çünkü, Diyarbakır da "damardan girerken", bu cezaevinde uygulanan vahşetin sorumluları hakkında şimdiye kadar hiçbir işlem yapılmayışını hiç kendinize sordunuz mu?
Partinizin Belediye Başkanı olduğu bir İstanbul semtine dikilen devlet kahramanları anıtının başına , vahşetin uygulayıcısı Oktay Esat Yıldıran adının yazılmasının akla yakın başka bir izahı var mıdır?
Diyarbakır cezaevini yıkarak, somut olarak yaşanmış ve işlenmiş insanlık suçunu unutturamazsınız, yok sayamazsınız, yandan dolanarak önemsizleştiremezsiniz...
Yaşanmış gerçeklerle yüzleşme ihtiyacı orta yerde dururken, gerçekleştireceğiniz herhangi bir yıkım toplumun ilerici güçleri tarafından aydınlatılmaya çalışılan toplumsal hafızanın karanlık halinden medet ummaktır.
Karanlığa oynayan güçlerce kolaylıkla rehin alınıp boğulmaya mahkum olmaktan öte, bizatihi o karanlık gücün yerine geçmek demektir.
Türkiye'de demokratikleşme, Türk-Kürt meselesinin çözümü yolunda samimi olarak ve kalıcı bir şekilde mesafe almak istiyorsanız, bunun ilk adımı, bunu beceren bütün ülkelerin yaptığı gibi, gerçeklerimizle yüzleşmek olmalıdır, yoksa artık Kürt halkına kendi olduğunu ve bir daha nelerin yaşatılmaması gerektiğini hatırlatan, Mazlum Doğan, Kemal Pir, Hayri Durmuş'ların ölüme yattığı "kutsallaşan" mekanları yıkmak olmamalıdır.
Gerçeklerimizle yüzleşme konusunda Diyarbakır cezaevinin özel ve kritik bir önemi vardır.
Toplumsal barış ve adalet istiyorsanız, yakın tarihimizin böylesi karanlık sayfalarının bütün ayrıntılarını resmi gerçek komisyonlarıyla ortaya sermeli, sorumluları tespit etmeli, bu bilgiyi toplumsallaştırmalı, mağdurlardan resmen özür dileyerek onları onurlandırmalı ve "bir daha asla" diyebilmek için kötülüğün sembolü haline gelmiş olan yerleri koruyarak iyiliğin sembolü haline dönüştürmelisiniz.
Diyarbakır cezaev'ni "oldu bitti, yıkalım, unutalım gitsin" demek yaşanmış gerçeği yok saymak, inkar etmek demektir. Kürt halkı ve Türkiye'nin aydınlık yüzleri asla bunu kabul etmez!
Çünkü Diyarbakır cezaevi, hem unutulamayacak kadar derin izler bırakmıştır, hem de böylesi bir unutma talebi mağdur ve yakınları açısından ciddi bir saygısızlıktır.
Yapmanız gereken Diyarbakır cezaevini yapı olarak aynen koruyarak, yaşanmışlıkları sergileyen, mağdurları onurlandıran, toplumu eğiten, dolayısıyla toplumsal hafızanın olumlu ve yapıcı bir yönden yeniden kurulmasına katkıda bulunan, barış ve kardeşlik sembolü bir İnsan Hakları Müzesi'ne dönüştürmektir.
"Diyarbakır cezaevinin dili olsa da konuşsa" dediniz, ama Diyarbakır cezaevini yıkarak "duvar" diye bir şey bırakmıyor, halkın acılarından öğrenmesini, mazisini, yaşadığı zulmü ve direniş ruhunu canlı tutmasını buldozerlerle yerle bir ediyorsunuz.
"O duvarların dili var" Sayın Başbakan, yeter ki siz onları yıkmayın. 2,5 yıldır faaliyet gösteren "Diyarbakır Cezaevi Gerçeği ile Yüzleşme ve Adalet Komisyonu" 1980-84, 12 Eylül askeri cunta döneminde Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi'nde yatmış olan 500'e yakın eski politik mahkumla cezaevinde yaşadıkları ve tanık oldukları üzerine kapsamlı görüşmeler gerçekleştirdi.
Bütün bu görüşmeler, çok boyutlu ve sistematik bir değerlendirmeye tabi tutuluyor. Bu çalışmanın sonuçları, komisyon çalışmaları sırasında edinilen izlenimler ve konuyla ilgili öneriler 25-26 Eylül tarihinde Diyarbakır'da düzenlenen bir sempozyumda sunulacak. Buradan çıkan sonucun devamı olarak çok daha kapsamlı/asli raporu diğer ürünler eşliğinde kamuoyuna sunulacak.
Yıkmak için acele etmeyin, biraz bekleyin ve bizi bir dinleyin...
Sayın Başbakan,
Türkler ve Kürtler olarak, birbirimizi anlamanın yolu Diyarbakır cezaevinde yaşatılanları sorgulamaktan geçiyor.
Diyarbakır vahşetinin sorumlularını toplum vicdanında ve insanlığın ortak değeri hukukta yargılanmasını sağlayarak toplumsal yaraları adalet duygusuyla sarmaktan geçiyor.
Adalet ve toplumsal barış için bu ülkenin tüm demokrasi güçlerini, yok edici karanlıkları var edenleri ve bu karanlıklarda var olanları, insan kişiliğini ve onurunu yok edenleri, insanlık suçu işleyenleri, demokrasinin aydınlığına, gün ışığına çıkarmaktan geçiyor.
Diyarbakır cezaevi karanlık sayfasını kapatmanın ve barışa giden yol budur!
Yoksa Diyarbakır cezaevini yıkmak değildir, barışa giden yol! (CC/TK)
* Celalettin Can, 78'liler Girişimi Sözcüsü, "Diyarbakır cezaevi gerçeğini araştırma ve adalet komisyonu"ndan.