Fotoğraf: FreeOsmanKavala / Twitter
İş insanı ve hak savunucusu Osman Kavala’nın tutukluluğunun 1000. günü yaklaşırken avukatları Köksal Bayraktar, Deniz Tolga Aytöre ve İlkan Koyuncu’yla birlikte eşi Ayşe Buğra online bir basın toplantısı düzenledi.
Ayşe Buğra: Bizim için korkunç bir deneyim
Toplantıda konuşan Kavala’nın eşi Ayşe Buğra, hayatlarından 1000 günün çalındığını söyledi. Osman Kavala'nın annesinin 90 yaşında olduğunu belirten Buğra "Annem artık oğlunu bir daha görüp göremeyeceğini düşünüyor. Yargı sürecindeki acayipliklerinden rahatsız olmayanlar bu durumdan vicdani bir rahatsızlık duyabilirler mi bilmiyorum" dedi.
"Aradan geçen 1000 gün içinde Osman Kavala dört kere tutuklandı, üç kere tahliye edildi, bir kere de tahliye edildi. Beraat ettiği gün ben yakınlarımız dostlarımızla birlikte onu karşılamayı beklerken cezaevinden adliyeye götürüldü ve tutuklandı. Bu bizim için korkunç bir deneyimdi. Ben bütün bu yaşananları ne hukuki münazaralarla ne de akıl ve mantık çerçevesinde anlamlandıramıyorum. Yalnız Osman Kavala’nın yaşadıkları, yaşadıklarımız bana Türkiye’de gerçeklik algısının kaybolmuş olduğunu düşündürüyor. Gerçek olanla gerçek olmayan arasındaki farkla fazla ilgilenilmediğini düşündürüyor. Gördüğümüz şey aslında bunun yargıdaki yansımaları.
"Vicdani bir rahatsızlık duyuyorlar mı bilmiyorum"
"Bu ortamda makul şüphe, kanıt gibi kavramlar anlamını kaybediyor. 1000 gündür özgürlüğünden mahrum olan Osman Kavala ‘Ne yapış da tutuklamış?’ sorusuna kimsenin somut nedenlerine dayanarak verebileceği bir cevabı yok. Bununla birlikte bu soruyla fazla ilgilenmeyen, fazla önemli bulmayan ‘Mutlaka bir şey yapmıştır da tutuklanmıştır’ diye düşünen bir kesim var. Osman Kavala’nın tutukluluk sürecinde yaşanan acayipler böyle bir ortamda yer alıyor. Medyada olup bitenler de bu ortamda yer alıyor.
"Eşimin 1000 günlük tutukluğu süresince ve ondan önceki dönemde de bazı medya organlarında mesnetsiz, asılsız, kişiliğe saldırı niteliğinde haber ve yorumlarla karşılaştık. Hala dahi karşılaşıyoruz. Bu haberlerin gerçekle ilişkili olup olmaması fazla önemsenmiyor. Bizim bu konuda yaptığımız hukuki girişimler de sonuçsuz kalıyor. Bütün bunların toplumsal huzur ve refah açısında ve ülkenin konumu açısından son derece zararlı şeyler olduğunu düşünüyorum.
"Bu arada bizim hayatımızdan çalınan 1000 gün telafisi imkansız bir kayıp oluşturuyor. Eşimin annesi 90 yaşını geçmiş bir insan ve oğlunu bir daha görüp göremeyeceğini düşünüyor.
"Yargı sürecindeki acayipliklerinden rahatsız olmayanlar bunlardan vicdani bir rahatsızlık duyabilirler mi bilmiyorum. Ama bu 1000 günlük tutukluluk süreci artık işkence sözlü kullanılarak tarif edilecek bir hal almış durumda.
"Koronavirüs nedeniyle uzun bir süre eşimi göremedim"
Ayşe Buğra Osman Kavala’nın sağlık durumu ve hapishanedeki koronavirüs tedbirleriyle ilgili sorulan soruyu da şöyle cevaplandırdı:
“Cezevinde çok sıkı tedbirler alındığını zannediyorum. Eşim yarı tecrit koşullarında tutulduğu için salgın karşısında epeyce korunaklı bir durumda. Maalesef salgın sırasında görüşler ayda bire indirildi. Ben kapanma başladıktan sonra uzun bir süre kendisini görmedim. En son 19 Haziran’da gördüm. Şimdi 28 Temmuz’da tekrar görecem. Tabii bu çok zor oldu. Zaten zor bir şey yaşıyoruz ama her hafta kendisini görebilme imkanının ortadan kalkması epeyce zor oldu. Salgından sonra kendisini haftada bir göreceğimi umut ediyorum.”
Kavala’nın avukatları ise dosyanın hukuki boyutunu değerlendirdiler. İlk olarak söz alan avukat Köksal Bayraktar 1000 günde yaşananları özetledi.
Bayraktar süreci özetledi
Her şeyin 18 Ekim 2017’de başladığını söyleyen Bayraktar Osman Kavala'nın tutukluluğu üzücü olarak nitelendirdi ve şöyle konuştu:
“Bu tarihte Osman Kavala bir uçaktan indirdi ve İstanbul’a getirilerek gözaltına alındı. 1 Kasım’da ise tutuklandı. 1000 günlük tutukluluk süresince 58 sayfa tutan bir sorgulamanın dışında bir sorgulama yapılmadı. Cumhuriyet savcısının önüne dahi çıkartılmadı. Sulh Ceza Hakimliğince verilen tutuklama kararının ardından cezaevine kondu.
"1 Kasım 2017’deki soruşturmada dosyasında Osman Kavala için iki itham vardı. Bunlar ‘TCK 309: Anayasal düzeni cebirle ortadan kaldırmak’ ve ‘TCK 312: Hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs’
"Tutuklama kararında bu maddelerin sayısı belirtilerek karar çıkartıldı. Bu durum 15 ay devam etti. Bu sürede Kavala’nın hangi fiili işlediği belli değildi. 15 Şubat 2019’da anca iddianame düzenlendi. Tutukluluğundan tam iki yıl sonra ise 11 Ekim 2019’da TCK 309 suçlaması resen geri çekildi.
"Yargılama TCK 312 ithamına dayanarak devam etti. Bu suçlama 18 Şubat 2020’de beraat ve tahliye kararıyla sonra erdi. Tahliye kararı verildiğine göre Türkiye’de yargı organları bağımsız olduğuna göre Osman Beyin evine gitmesi gerekir değil mi? Ama gitmedi. Aynı gece yeni bir gözaltı kararı çıkartıldı. ‘Anayasal düzeni cebirle ortadan kaldırma’ ithamı geri döndü ve 9 Mart 2020’de yeniden tutuklandı.
"Yapılan hukuksuzluk açıkça ortaya çıktığı için 20 Mart 2020’de devlet bu sefer tutuklama kararını değiştirdi ve yeni bir maddeyi ortaya koydu. Söylemek dahi üzücü ‘casusluk suçlaması (TCK 328)’ isnat edildi. Daha önce bu isnat yoktu. Tahliye ve beraattan sonra ortaya çıktı. Yargı organları maalesef Ceza Kanunu’nun birbirinden ağır üç maddesi etrafında dolanarak ‘O olmazsa diğeri, diğeri olmazsa bir başkası’ şeklinde ithamlarını değiştirdi. Ve bugün Osman Kavala 1000. günde de tutuklu kalmaya devam ediyor."
Koyuncu: Eşi benzeri olmayan bir dosya
Bayraktar'ın ardından söz alan İlkan Koyuncu ise "Kavala’nın dosyası hiç eşi benzeri olan bir dosya değil" dedi. "Ceza Kanunu’ndan hangi maddeyi içine atsanız bir suç olarak tutuklamaya sebebiyet veriyor" diyen Koyuncu şunları kaydetti:
"Osman Kavala 1000 gündür cezaevinde olduğu için takdir edersiniz ki arada suç işleme şansı yok. 2017’de isnat edilmeyen bir casusluk suçlaması iki buçuk sene sonra hiç cezaevinden çıkmamış bir insana isnat edilebiliyor.
"Casusluktan tutukluluğun unsurlarının oluşabilmesi için bilgi ve belge temin etmek gerekiyor. Biz bugün Osman Kavala hangi bilgi ve belgeyi temin etmiştir bilmiyoruz. Siyasi amaçla mı, askeri amaçla mı bilmiyoruz. Çünkü öyle bir bilgi ve belge yok. Osman Kavala bir kamu görevlisi değil. Kritik bir görevi olan bir personel değil. Yani kendi kendine bir bilgi ve belgeye ulaşabilecek birisi değil.
"Dolayısıyla Osman Kavala tek başına hangi bilgi ve belgeye ulamış olabilir, o bilgi ve belge nedir, hangi devlet yararına bu belgeyi kime vermiştir? Suçun unsurları bunlardan ibaret ve biz bu soruların cevaplarını bilmiyoruz. Ben iddia makamının da bildiğini düşünmüyorum. Bu Osman Kavala hakkında somut herhangi bir suç ya da deili olmadığını gösteriyor.
"Osman Kavala hakkında sadece ve sadece bir tane soruşturma dosyası olmuştur ve hala dahi o soruşturma dosyası vardır. Yani Osman Kavala için ayrı soruşturma dosyası açmıyorlar. 2017 tarihli bir soruşturma var, dönüyor dolaşıyor onun içine yeni bir suç isnadı ekleniyor. Daha da enteresanı dosyaya yeni bir delil de sunulmuyor. Daha önce Osman Kavala’ya yöneltilmiş sorular dışında yeni bir soru da yöneltilmiyor.
"Diyorlar ki ‘TCK 312’den Gezi’den beraat ettin o zaman aynı deliller casusluğun unsuru olabilir.’ Bu sefer casusluktan tutuklanıyor. Zaten çok da fazla bir şey söylemeye hukuken gerek yok. Çünkü AİHM ‘hak ihlali’ kararı verirken, tutuklamanın siyasi saikle yapıldığını söyledi. Osman Kavala’nın 1000 gündür casusuluk faaliyetinde bulunamayacağını bildiğimize göre bu suçlamalar hukuken çok fazla bir şey söylemek mümkün değil."
Bayraktar: Eylül'de Delegeler Komitesi konuyu ele alacak
Koyuncu'nun konuşmasının ardından soru-cevap kısmına geçildi. Bir soru üzerine AİHM sürecine ilişkin bilgi veren Köksal Bayraktar, "Türkiye karara itiraz etti, AİHM de bu itirazı reddetti. Böylece AİHM kararı hukuken kesinleşmiş oldu. Biz de karar kesinleşmiş olmasına rağmen uygulanmıyor diye başvuruda bulunduk ve bu süreç devam ediyor. Eylül ayında Delegeler Komitesi konuyu ele alacak. Süreç yürüyor ama Osman Kavala hala tutuklu" dedi.
Aytöre: Süreç hukuki değil siyasi
Avukat Tolga Deniz Aytöre de bir başka soru üzerine dosyaya ilişkin bilgi verdi. "Casusluk' suçlamasına ilişkin tutuklama gerekçelerinde iddiaların aynı olduğu söyleyen Aytöre, "Burada bir iddianame henüz yok, ne zaman düzenleneceği konusunda da bir bilgi yok. Ama iddianamenin nasıl yazılacağı çok önemli" dedi.
Sürecin hukuki değil siyasi olduğunu kaydeden Aytöre, "Bunu sadece biz söylemiyoruz. Gezi davası duruşması daha devam ederken, biz duruşmadayken ya da verilen beraat kararı sonrasında kimler, hangi siyasiler bu açıklamalar yaptıysa bu siyasi gücün olayı kişiselleştirdiği sonucuna ulaşabilirsiniz" dedi.
Ne olmuştu?
1 Kasım 2017'de TCK'nın 309. ve 312. maddelerinden tutuklandı. 11 Ekim 2019'da TCK'nın 309. maddesinden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından re'sen tahliye edildi. 18 Şubat 2020'de TCK'nın 312. maddesinden (Gezi Parkı Davası'ndan) beraat etti. Tahliyesinin hemen ardından TCK'nın 309. maddesinden gözaltına alındı, ertesi gün aynı maddeden tutuklandı. 9 Mart 2020'de ise TCK'nın 328. maddesinden tutuklandı. 20 Mart 2020'de TCK'nın 309. maddesinden beraat etti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 10 Aralık 2019'da Kavala'nın tutukluluğun hak ihlali olduha hükmetti ve 'derhal serbest bırakılmalı' kararı verdi. Bu karar 12 Mayıs 2020'de kesinleşti.
Osman Kavala hakkında |
1957'de Paris'te doğdu. Manchester Üniversitesi Ekonomi bölümü mezunu. 1982'den sonra Kavala Grubu'nda yönetici olarak çalıştı. Murat Belge'yle birlikte Türkiye'nin önde gelen yayınevlerinden İletişim Yayınları'nın kuruluşunda yer aldı. Türk-Polonya İş Konseyi, Türk-Yunan İş Konseyi, Center For Democracy in Southeast Europe (Güneydoğu Avrupa'da Demokrasi Merkezi) gibi çeşitli iş ve toplumsal kuruluşların Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundu. TESEV Yönetim Kurulu üyesi, Açık Toplum Enstitüsü'nde Danışma Kurulu üyesi, Helsinki Yurttaşlar Derneği üyesi, Tarih Vakfı ve Diyarbakır Kültürevi'nin destekçisi. |
(HA)