Makalenin İngilizcesi için tıklayın
Geçtiğimiz hafta Sağlık Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde Ergene Havzasında yer alan Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne illeri ile Kocaeli ve Antalya illerinde yürütülen çevresel faktörlerin sağlık üzerindeki etkilerini anlamaya yönelik araştırmanın kısmi sonuçlarını açıkladığım için Sağlık Bakanlığı’nın şikâyeti üzerine açılan davada 15 ay ceza aldım.
Beklediğim bir şeydi şaşırmadım.
Dava sürecine destek veren bütün kişi, kurum, örgüt ve inisiyatiflere teşekkür ederim.
Dava sonucunda verilen ceza Sağlık Bakanlığı’nın yürüttüğü araştırmadan elde edilen ve açıklanması halk sağlığını korumaya hizmet eden bilgilerin, halk sağlığını korumak için gizli tutulması gereken bilgiler olduğunu da kesinleştirmiş oldu.
Halk sağlığını korumak için, halk sağlığını koruma adına yapılan açıklamalara ceza verilebileceği de mahkeme kararıyla kesinleşti.
Duvar Gazetesi’nden Ali Duran Topuz verilen kararın hukuken ne anlama geldiği hakkında sağ olsun kapsamlı bir yazı yazdı. Üzerinde düşündüğüm pek çok şeyi netleştiren, açık seçik kılan bir yazıydı ve okunmasında büyük yarar var.
Kararın benim açımdan ne anlama geldiği üzerinde kısaca durmak istiyorum.
Dava süreci sonunda verilen cezanın benim mağduriyetim üzerinden tartışılmasını istemiyorum. Zaten böyle bir şeyi dava süreci boyunca da öne çıkarmaktan dikkatle kaçındık. Duruşma sonrası verilen ceza kararı da güzide yargımızın ne ilk ne de son uygunsuz kararı.
Bunları şu nedenle söylemeyi gerekli görüyorum: Dava sonucunda beraat da edebilirdim. Ama her durumda ortadaki sorular öylece yerli yerinde duruyor olacaktı: Bir kamu kurumu sorumluluk alanına giren meseleleri çözmekten uzak durabilir mi? Görevi halk sağlığını korumak olan bir kurum bu görevinden kaçınabilir mi? Araştırma sonucunda elde edilen bulgular nedir? Ne gibi önlemler alındı? Yaygın çevre kirliliğinin insan sağlığı ve özellikle çocuk sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri nedir? Kanser vakalarının sık görüldüğü illerde çevre kirliliği ile kanser hastalığı arasında bir korelasyon var mı? Suyu içilemez nitelikte kirli olan yerleşim bölgelerinde kirliliği gidermek için ne yapıldı? gibi çok sayıda sorunun yanıtı yok.
Bu sorular duruşmalar esnasında kovuşturmanın genişletilmesi talebiyle duruşmalara katılan avukatlar tarafından dile getirilmiş ve Sağlık Bakanlığı’na mahkeme kanalıyla sorulması talep edilmişti.
Ancak her defasında bu talepler reddedildi.
Özetle, Bakanlığa soru sorulamıyor mahkeme kanalıyla.
Peki ne yapacağız?
Tam da bu noktada, meseleyi Sağlık Bakanlığı’nın yürütmüş olduğu bir araştırmanın sonuçlarına erişimden ibaret değil de, daha genel, ülke genelinde çeşitli kamu kurumlarınca yürütülen çalışmalardan elde edilen sonuçlara erişim sorunu olarak görmek gerekiyor. Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı araştırmanın sonuçlarının açıklanması ile ilgili davayı daha kritik bir sorunun göstergelerinden biri olarak görmeliyiz.
O kritik sorun şudur: Kurumlarca yürütülen çalışmalara yurttaşlar neden erişemiyor?
Evet, ortada kamu kurumları kalmamış, kurumlar çok yıpratılmış ya da mahvedilmiş olabilir. Ama bu durum kamu fikrinden ve kamusal hayatın zeminini güçlendirecek tartışmalardan vazgeçmemizi gerektirmez. Aksine, tam da böyle zamanlarda, ısrarla kamunun çıkarlarını, kamusal olanı öne çıkarmanın bir gereklilik olduğunu düşünüyorum.
Dolayısıyla bilgiye erişimi mümkün kılacak kanalları açık etmek ve böylece kamu çalışmalarının yasaların çizdiği çerçeve içinde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, kamu yararı, çevre sağlığı, halk sağlığı gibi konularda ilgili kamu kurumlarında yapılan çalışmalar hakkında nasıl bilgi alınabileceği üzerinde durmak önemli görünüyor.
Kamunun çıkarlarını korumaya dayanak oluşturacak ve hepimizin hayatını yakından ilgilendiren somut bilgilere nasıl erişebiliriz sorusuna yanıt oluşturabilmekten söz ediyorum.
Kamu çıkarlarını korumanın kapsamına, beslenmeden, çevre sağlığına, eğitimden, yerel idarelerdeki ihale süreçlerine varana dek pek çok şeyin girdiği de bir gerçektir.
Bir gıda mühendisi olduğum ve ağırlıklı olarak da halk sağlığına yakın konularda çalıştığım için meseleye gıda, sağlık odaklı bir çerçeveden bakıyorum doğal olarak. Bu çerçevede gıdalar ve sularla ilgili çalışmaları yürüten kurumlar olan Tarım Bakanlığı’nda ve Sağlık Bakanlığı’nda ne gibi çalışmalar yapıldığını açığa çıkarmak yapılacak işlerin başında geliyor. Bilgiye erişim hakkı açısından ise bu kurumlarda gıda, beslenme, insan ve çevre sağlığını koruma konusunda yürütülen çalışmalardan elde edilen bilgilere nasıl erişeceğiz sorusu öne çıkıyor.
Örneğin sıklıkla gündeme gelen gıdalardaki pestisit, ağır metal ya da polisiklik aromatik hidrokarbon (PAHs) kalıntıları; gıdalarda kullanılan katkı maddeleri, gıdalarda zehirlenme ya da enfeksiyon etkeni olan mikroorganizmalar gibi sağlık açısından risk oluşturan çeşitli unsurlara karşı hemen hemen her ilde yürütülen çalışmalar var.
Bu çalışmalardan elde edilen bilgiler yurttaş erişimine neden açık değil?
Üstelik bilgi işlem sistemleri ve internet bu konuda olağanüstü yeterli bir altyapıyı en azından son 15 yıldır sunmasına rağmen.
Bu konuyu gıdalar ve sularla ilgili olarak yürütülen çalışmalar üzerinden daha sonra etraflıca ele almaya çalışacağım.
Dava sürecinde destek ve dayanışma gösteren herkese bir kez daha teşekkür ederim. (BŞ/DB)