Kadir Has Üniversitesi’nden matematik bölümünden Yrd. Doç. Dr. Öznur Yaşar Diner’in Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 33. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
İmzaladığım için suçlandığım bildiriyi, sonuçları ülkenin yayın organlarında günbegün haberleştirilen, bebeklerin, çocukların, yaşlıların, güvenlik güçlerinin, anne ve babaların hayatlarını kaybetmesine yol açan çatışmayı sonlandırmak için yapılmış bir çağrı olarak okudum; barış içinde yaşama hakkının ülkenin her yerinde herkes için tesis edilmesini istediğim için metni imzaladım.
Bu metni imzalamak benim gözümde bu nedenle bütünüyle vicdani, bireysel bir eylemdi.
Bu metin huzur ve güven üzerine inşa edilmiş bir kamu düzeni talep ediyordu. Böyle bir barış isteminin terör örgütü propagandası yapmış olmakla suçlanma sebebi olması içinde bulunduğumuz çarpık "huzur" döneminin bir sonucudur.
Aslında, bizim tartışmamız gereken konu, neden bu metnin yazıldığı ve desteklendiği değil, neden barış isteminin bu kadar az dile getirilebildiğidir.
Bildiriyi imzalamamın tamamen vicdani ve bireysel bir eylem olduğunu tekrar belirtmek istiyorum. Zira iddianame, imza atmanın “örgütlenmiş” bir eylem olduğu varsayımı üzerine kurulmuştur.
Bu varsayımı gerekçelendirmek için ise hiçbir kanıta yer verilmemiş; farklı zamanlarda ve birbirinden bağımsız gelişen birçok olay mantıklı bir şekilde birbirine bağlanma ihtiyacı bile duyulmadan bir çarpık kurgu yaratılmaya çalışılmıştır. İddianamede bu şekilde sıralanan olaylardan hiçbir sonuç çıkarılamaz.
İddianamedeki “talimatla davranma”, “hesaplı hareket etme”, “örgütlü karar alma” iddialarını kabul etmiyorum. Zaten bunlar hiçbir kanıta da dayandırılamaz ve iddianamede de dayandırılamamıştır. Dolayısıyla “terör örgütü propagandası yaptığım” suçlamasını da kesinlikle kabul etmiyorum.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün güçlendirilmesi bir devletteki barış ve güvenlik ortamına zarar vermez. Aksine devletin huzur ve güvenliği, düşünce ve ifade özgürlüğünün korunamaması oranında zarar görür.
Ülkemizin bir hukuk devleti olarak kendi içinde ve yaptığı antlaşmalarla uluslararası alanda, düşünce ve ifade özgürlüğünü evrensel bir değer ve hak olarak kabul etmesini açıklayan da sanırım bu hakikattir.
Sonuç olarak; vicdani gerekçelerle imza attığım bu bildirideki toplumsal barış ve güvenlik talebi, düşünce özgürlüğünün bir ifadesi olduğu kadar Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, uluslararası sözleşmeler ve bu özgürlüğü tanıyan diğer yasaların da koruması altındadır.
Bu nedenlerle derhal beraatimi talep ediyorum.(ÖYD/TP)