Çizim: Zeynep Özatalay
İkisi tutuklu 20 sanıklı Cumhuriyet davasının sekizinci duruşması Silivri’de görülmeye başlandı.
Silivri Cezaevi’nin karşısında bulunan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve dört gün sürmesi planlanan duruşma öncesinde Silivri'de basın açıklaması düzenlendi.
"Suçlamalar gazetecilik faaliyeti"
Açıklamaya Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ile Barış Yarkadaş, Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Bülent Özdoğan ve Cumhuriyet Spor Müdürü Arif Kızılyalın katıldı.
Basın açıklamasında konuşan Yarkadaş, "541 gün süren tutukluluk boyunca, ortaya tek bir delil sunamadılar. Yaptıkları bütün suçlamalar gazetecilik faaliyeti. Adeta aklımızla alay edercesine bir dava dosyası burada görüşülüyor. Cumhuriyet gazetesi çalışanları, okurları ve Türkiye'nin tüm demokrasi güçleri içi boş dosya ile birlikte 541 gündür bir zulümle karşı karşıya. Şu an 150'nin üzerinde gazeteci haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutuluyor. Biz tüm gazetecilerin özgürlüğüne kavuşmasını istiyoruz" dedi.
Tanrıkulu da "Burada Cumhuriyet ve gazetecilik yargılanıyor. Bu dava talimatla açıldı. Yargı bağımsızlığının olmadığı yerde adalet gerçekleşmez. Tüm gazeteciler özgürleşene kadar burada olmaya devam edeceğiz" diye konuştu.
Duruşmada ilk olarak tutuklu sanıklardan Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay konuştu.
Cumhuriyet’e yönelik operasyonun AKP’ye yakınlığı ile bilinen yorumcu Cem Küçük’ün tweetleri üzerine kurulu olduğunu söyleyen Atalay hakkındaki bilirkişi raporuna ilişkin şöyle konuştu:
“Cem Küçük, ’Cumhuriyet gazetesi FETÖ’nün elinde oyuncak olmuş, FETÖ’nün ele geçirdiği Cumhuriyet, mahkeme kararıyla asıl sahiplerine iade edilecek’ diye yazmış. Alev Coşkun'un Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtığı dava ve FETÖ soruşturmasında ilk ifadesine başvurulan tanık Cem Küçük. Küçük dışında, arama ve gözaltı kararı gerçekleştirilene kadar başka bir tanık ifadesi yok. Koskoca Cumhuriyet gazetesi operasyonu bu şahsın ifadesi sonrası yapılmış ve operasyon bu kişinin ifadeleri üzerine kurulmuştur.”
Gürsel: Gazetecilik kriminalize ediliyor
Atalay’ın ardından tutuksuz sanıklardan Cumhuriyet yazarı Kadri Gürsel söz aldı. Gürsel savunmasında “Erdoğan babamız olmak istiyor” yazısı nedeniyle yargılandığını vurguladı.
Kadri Gürsel’in beyanı“İddia makamı üye olmamakla birlikte örgüte yardım ettiğimi, FETÖ’nun yayın organlarına ait telefonlarla iletişim kurduğumu ve 34 günlük yayın danışmanlığım nedeniyle terör örgütlerine yardım suçunu işlediğimi iddia ediyor. Bunları tamamen reddediyorum. "Erdoğan babamız olmak istiyor" yazısı nedeniyle suçlanıyorum. “Duruşma savcısının iddianameyi tekrar eden mütalaası hakkında birkaç sözüm olacak. Hakkımdaki suçlama hukuki değil siyasidir. Tutuklama gerekçesinde ayaklanma istediğim iddiası vardır. İddianamede bile itibar edilmeyen bir suçlamayı savcı mütalaaya neden almıştır? Yeni bir delil mi, tanık mı çıkmıştır? Hayır. Sayın savcı beni "Erdoğan Babamız Olmak İstiyor" yazısı nedeniyle suçlama baskısı altındadır. “Muhalif görüşleriyle tanınan bir gazeteciyim. SMS bombardımanına tutulduğum zaman ana akım bir gazetede yazı yazıyor ve ana akım bir televizyon programında yer alıyordum. FETÖ soruşturmasına tabi olanlar ve ByLock kullanıcılarının SMS atarak bir kişiyi yardım ve yataklık yapar hale getirmeleri imkansızdır. Gazetecilik faaliyeti hiçbir demokraside suç olarak görülemez “’Erdoğan Babamız Olmak İstiyor’ yazısı mı delildir? 34 günlük yayın danışmanlığım mı delildir? Haftada iki gün köşe yazısı yazmak mı delildir? En son tarafıma yapılan arama Cumhuriyet Davası'ndan 6 ay öncesine gitmektedir. Esas hakkında mütalaa Cumhuriyet haberleri, köşe yazıları ve manşetlerini kriminalize etmek istemektedir.” Çizim: Nalan Yırtmaç |
Atalay: Bu mu kanun, bu mu devlet?
Gürsel’in ardından Atalay esas hakkında savunmasına başladı. Atalay hedefin “Cumhuriyeti teslim almak, uysal ellere teslim etmek ve diğer gazete ve gazetecilere gözdağı vermek” olduğunu belirterek gazetenin toptan yayıncılık faaliyetinin yargılandığını vurguladı.
Akın Atalay’ın beyanıÇizim: Murat Başol “Bu davanın savcıları da Ergenekon savcıları gibi davranıyor ve düşünüyor. İnsanların ömründen çalıyor, büyük mağduriyetlere neden oluyorlar. Hakkımızda düzenlenen iddianameyi okuyorum, eviriyorum, çeviriyorum ama anlayamıyorum. Hedef belli; Cumhuriyeti teslim almak, uysal ellere teslim etmek ve diğer gazete ve gazetecilere gözdağı vermek. “’Bu olağan bir dava değil’. Soruşturma sırasında bizi itibarsızlaştırmak için absürt ötesi iddialar ortaya atıldı. Utanmazca ahlaksızca iddialar dolaşıma sokuldu, televizyonda dinledik, hatta iddianameye bile sokuldu. Burada yargılanan sanıkların eski eşlerine ve yakınlarına varana kadar banka hesapları ve ekstreleri dahi inceletildi. Kamuoyunda parkeci ve pideci olarak tanınmasına yol açan iddialar döndü dolaştı sahiplerini vurdu. Cumhuriyet gazetesi ve vakfının tüm bağlantıları, reklam verenleri inceletildi. FETÖ bağlantılı şirketlerin, hangi gazetelere ne kadar reklam verdikleri yıllara göre karşılaştırmalı olarak anlatıldı. Peki ne oldu? O gazetelere dava mı açıldı? Hayır. “Bu davanın ruhuna gelirsek… Süreç içinde bir bütün olarak yayıncılık faaliyetinin yargılama konusu yapıldığı açık olarak belirtilmiştir. Özetle bir bütün olarak yayın faaliyetiyle örgüte yardım etme suçunun işlendiği belirtilmiştir. “Ne demektir bir bütün halinde yayıncılık faaliyetini yargılamak ve gazeteciliği suçlamak? Tehlikenin farkında mısınız? Cumhuriyet gazetesinin, gazetecilik ve yayıncılık faaliyeti dışında bir başka işi yoktur. Diğer gazeteler gibi başka bir ticaretin ortaklığı yoktur. Bu sebeple bu gazeteye ekonomik yoldan baskı uygulanamıyor. “Gazete ve gazetecilerin görevi toplumun bilgilenmesini sağlamak, nitelikli enformasyon üretmek ve bunu topluma aktarmaktır. Gazetecilik diğer ticari faaliyetler gibi değerlendirilirse asıl amacı sahibine para kazandırmak olacağı için eleştiriden vazgeçmek zorunda kalır. Gazeteciliğin temel amacı olan gerçeklerin dışına taşarsa ticari amaçlar ve siyasi amaçları gözetirse o iş gazetecilik olmaz. Halkın devlet işleri hakkında bilgi alma ve bilgilenme hakkı basın aracılığıyla olur. Bu ülkenin en büyük medya grubuna birkaç hafta önce el konulmuştur. Bu değişim sonrası bu dava yoluyla kaybedilecek olan şey çok daha önemli hale gelmiştir. Bu siyasi bir davadır. Şimdi medya kuruluşları ve basını kontrol altına almak istiyorlar. Ama bu gazeteyi baskıyla tehditle korkutarak teslim alamazsınız. Gazetecilerini ve yayıncılarını tutuklayarak teslim alamazsınız. “Bu gazetenin çalışanları ve yöneticileri daha önce de öldürüldü, tutuklandı ve tehdit edildi. Şimdi bir kez daha test ediliyoruz. Gerekirse yanmayı göze alırız. Bu gazete ve mensupları baskıya ve tehdide rağmen işini gereği gibi yapar. Korkutulamazlar bu tür davalarla. “Yasakçı, baskıcı ve hukuk dışı uygulamalara karşı çıkılmalı ve bunlar hukuktan temizlenmelidir. Basın özgürlüğünün boğulmasına izin verilmemelidir. Yalnızca 94 yıldır yayınlanan bir gazetenin basın özgürlüğü değil bu toplumun özgürlüğü ve şerefi de söz konusudur. Norveçli bir polisiye yazarı hukuku uçurumun ucuna dikilen bir çite, hukukun ayaklar altına alınmasını da bu çitin kırılmasına benzetir. Gazeteciliğin yargılandığı, ifade özgürlüğünün çiğnendiği bu davada, sözlerimi Tevfik Fikret'in yüz yıl önce söylediği şu dizeyle sonlandırıyorum: "Haksızlığın envâını gördük.. Bu mu kaanun? En gamlı sefâletlere düştük.. Bu mu devlet? Devletse de, kanunsa da, artık yeter olsun Artık yeter olsun bu denî zulm-ü cehâlet" |
Kart: Bu fotoğraf güzel ülkeme yakışmıyor
Atalay’ın ardından tutuksuz sanıklardan Cumhuriyet Okur Temsilcisi Güray Öz “"Daha önce yaptığım savunmayı tekrarlıyorum. Tüm suçlamaları reddediyorum" dedi, çizer Musa Kart ise şöyle konuştu:
“Yaklaşık 40 yıldır karikatür çiziyorum. Bu süre içinde pek çok siyasi dönme ve liderliğe tanıklık ettim. Yaşadığımız bu dönem için hukuktan ve adaletten en uzak olanıydı diyebilirim. Cezaevinden çıktıktan sonra pek çok insanla el sıkıştım, kucaklaştım. İçlerinden biri bile ‘Sizin davanız siyasi değildi’ demedi, diyemedi. Cumhuriyet Davası'nda bu salonlar onurlu ve dürüst insanların duruşuna tanıklık etti. Bu süreçte paçalarımıza kirlerini bulaştırmak isteyenler, kumaşımızın leke tutmadığını bilemediler ne yazık ki... Bu karar duruşmasında kendim için bir talebim yok. Tekrar söylemek zorundayım ki; muhalif gazetecileri, siyasetçileri, akademisyenleri ve öğrencileri cezaevinde gösteren fotoğraf, benim güzel ülkeme yakışmıyor.”
Utku: Siyasi davadan adalet çıkmaz
Kart’ın ardından Cumhuriyet gazetesi avukatlarından Bülent Utku esasa ilişkin savunmasını yapmak üzere söz aldı.
İddianameyi “Dayanaksız suçlamalarda alabildiğince cömert; hukuksallık ve yasallıkta pinti mi pinti” diye tanımlayan Utku, “Suç olmayan fiillerde “kast” arama hukukun katli elbette ama yukarıda değindiğim üzere cesareti gerektiriyor ve operasyonu düzenleyen ve devam ettirenlerde bu cesaret yeterince var. Çünkü sırtlarını siyasal iktidara yaslamanın rahatlığı ve güveni ile oturuyorlar koltuklarında” diye konuştu.
“Esas hakkında mütalaanın zihniyeti bundan böyle keyfi biçimde haber ve yazıda suç unsuru olmadığı halde gazetecilik faaliyetinin cezalandırılmasına kapı açan bir zihniyettir. Yeni bir milattır” diyen Utku şöyle devam etti:
“Düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı önemli tehlikeli bir darbedir. Gazeteciliğe, gazetecilere, halkın haber alma hakkına önemli bir tehdit ve gözdağı ve tırpandır.
Siyasal davalarda beklenen hukuk değil, amaçlanan hedefe varılması olduğu için olanlar aslında olması gerekenlerden ibaret. Siyasal davalarda, olağanüstü dönemlerde yapılan yargılamalarda, siyasal iktidarlar savcı ve hâkimleri baskı ve kontrol altına alırlar. Bazıları ise zaten siyasal iktidara daha baştan teşne ve çeşnidirler.
Yargılamanın başlamasından bu yana verilen ergen nitelikli ara kararları da bu şartların olmadığını doğruladı. Yani kanım odur ki her siyasal davada olduğu gibi bu davadan da adalet çıkmaz. Umarım yanılırım.”
Sabuncu: Memleketi ve mesleği aşka sevmeye devam edeceğim
Utku’nun ardından tutuksuz sanıklardan Cumuhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu esasa ilişkin savunmasını yapmak için söz aldı.
Sabuncu “Doğru ve cesaretli haberciliğe memleketi ve mesleği aşkla sevmeye devam edeceğim” diye konuştu.
Murat Sabuncu’nu savunması"Gazetecilik bir aşk mesleğidir. Bizler mesleğine ve memleketine aşık insanlarız. Aşkın hakkını vermek gerekir bedeli ne olursa olsun. Bu bazen böyle iftiraya uğramak olur, cezaevi olur, dava olur. Ama ödediğimiz kişisel bedeller; yaptığımız haberlerle toplumun haber alma hakkının gereğiyse eğer teferruattır bizim için. Bir parçası olmaktan onur duyduğum gazetem Cumhuriyet, her zaman konuşturulmayanın konuşturulduğu, gösterilmeyenin gösterildiği bir gazete oldu. Güçlünün değil haklının yanında saf tuttu. Tarihi boyunca doğrulardan şaşmadığı için demokrasinin zaafa uğradığı dönemlerde İftiraya, saldırıya uğradı, çalışanları hapse girdi ya da kurşunların hedefi oldu. "Bizler bu zorlu ve onurlu tarihin bir parçasıyız. Bize atılan iftiraların teker teker çürütüldüğü siyasi davanın sonuna geldik. Onurumuzla başımız dik girdiğimiz bu salondan karar ne olursa olsun yine başımız dik çıkacağız. Abdi İpekçi'nin, Uğur Mumcu'nun, İlhan Selçuk'un, Hrant Dink'in, Musa Anter'in Metin Göktepe'nin yolundan ayrılmayacağız. Onların uğradıkları tüm haksızlıklara rağmen bu topraklara, burada yaşayan tüm insanlara duydukları aşk rehberimiz oldu. Doğru ve cesaretli haberciliğe memleketi ve mesleği aşkla sevmeye devam edeceğim." |
Şık: Her zamanki gibi sözlerimin ve yaptıklarımın arkasındayım
Daha sonra tutuksuz yargılananlardan muhabir Ahmet Şık konuştu. Şık “Her zamanki gibi sözlerimin de yaptıklarımın da arkasındayım. Çünkü gazetecilik suç değildir” dedi.
Ahmet Şık’ın beyanı“Hapishanelerle ilgili konuşurken, “Ben Ergenekoncu iken” ya da “Ben FETÖ'yken” diye başlayan cümleler kuruyorum. Herkesin bildiği üzere, şimdilik iki ayrı hapishane deneyimim var. İlkinde şimdi FETÖ denilen Gülen Cemaati'nin komplosuyla, mesleki faaliyetlerim suçlama konusu edilerek tutuklandım. İkinci tutuklanmam ise bu yargılamanın konusu nedeniyle oldu. Geçmişte koalisyon ortağı oldukları Gülen Cemaati ile birlikte suç işleyen siyasal iktidar emriyle hayata geçirilen ve öncekine benzer bir komploya maruz kaldım arkadaşlarımla birlikte. Yine mesleki faaliyetlerim suçlama konusu edildi. İlkinde olduğu gibi bu komploda da güvenlik bürokrasisi ve yargının kimi mensupları ile tetikçilik rolü üstlenen bir kısım medya çalışanı siyasal iktidarın suçlarına ortak oldular. "Yaklaşık 13 ay süren ilk hapislik deneyimimin sona erdiği gün olan 12 Mart 2012'de Silivri Hapishanesi'nden çıkarken bir siyasal tespit yaparak, tutuklanmama neden olan komploda görev alan polisler ile hakim ve savcıların tutuklanacağını söylemiştim. O komploculardan firar edemeyenlerin dışında kalanların tümü şimdi hapishanede. "Devletten hukuku çıkardığınızda elinizde kalana devlet değil çete denir. Dolayısıyla Gülen Cemaati'nin çetesinin mensupları için söylediğim aynı siyasal tespiti bu komploda rol ve görev alanlar için de yapmak elzem. Dilerim hukukun evrensel normlarını rehber edinen, gerçekten tarafsız ve gerçekten bağımsız mahkemelerde yargılanırlar. "6 yıl arayla ilkinin birebir aynısı olan bu komployla ilgili diyeceklerimi daha önce söyledim. 27 Temmuz 2017'deki ilk beyanımı ve bu siyasi davada siyasi savunma yapamayacağımı söyleyerek mahkemede konuşmamı engellediğiniz 25 Aralık 2017'deki ilk beyanlarımı aynen tekrarlıyorum. Her zamanki gibi sözlerimin de yaptıklarımın da arkasındayım. Çünkü gazetecilik suç değildir." |
Güngör: Tarihe nasıl geçeceğiniz size kalmış
Sanıklardan Mustafa Kemal Güngör ise esasa ilişkin savunmasında “Adını Atatürk’ün koyduğu en köklü gazete Cumhuriyet hakkında bir karar vereceksiniz. Bunun çok önemli bir anlamı olacak. Halkın haber alma hakkını, gazeteciliği, hukuku yakından ilgilendirecek. Vereceğiniz kararla ülkenin hukuk tarihine geçeceksiniz, nasıl geçeceğiniz size kalmış tercih sizin karar sizin” dedi.
Engin: Mütalaaya itibar etmemenizi talep ediyorum
Çizim: Murat Başol
Esasa ilişkin savunmasını yapan tutuksuz sanıklardan Aydın Engin ise “Biz sizin bildiğiniz gazetecilerden değiliz. Bizi satın alacak kişi ya da kurumlar anasının karnından doğmadı. Bizi satın alacakları da anasının karnından doğduklarına pişman ederiz. Sizden kişisel hiçbir talebim yok. Sizden hakkımızdaki bu mütalaaya itibar etmemenizi talep ediyorum. Ama çöpe atmayın çünkü bu hukuk fakültelerinde okutulacak. İleride böyle mütalaalar hazırlamayın diyecekler” dedi.
Erinç: "Hakimler var" deme umudumu koruyorum
Tutuksuz sanıklardan Cumhuriyet Vakfı Başkanı Orhan Erinç de esasa ilişkin savunmasında “Savunmamı avukatlarımız yapacaklardır. Ben “İstanbul’da hakimler var” deme umudumu koruyorum” dedi.
Tutuksuz sanıklardan Cumhuriyet muhasebe çalışanı Emre İper de “Ben Cumhuriyet gazetesinden çalışmıyor olsaydım zorlama iddialarla karşınızda çıkmazdım” diye konuştu.
Esas hakkında savunmaların bitmesiyle avukatlar söz almaya başladı.
Kadri Gürsel'in avukatı Köksal Bayraktar, "Esas hakkındaki mütalaa ile iddianame birbiriyle uyum içindedir ve aynı şekilde tekrarlanmıştır” dedi.
Bayraktar “Sadece ve sadece düşünce özgürlüğü içinde hareket eden ve insanların haber alma hakkı olduğuna inanan bir gazetecinin suçlanması bugünün hukuk anlayışına taban tabana zıttır. Kadri Gürsel'in beraatini talep ederim” diye konuştu.
Cinmen: Dürüst bir yargılama değil
Bülent Utku’nun avukatı Ergin Cinmen de “İddanamenin meşru olabilmesi için hukuk diliyle yazılmalıdır. İddialar, hukuk, evrensel hukuk ve insan haklarına uygun olmalıdır” dedi.
Cinmen şöyle konuştu:
“Adil yargılanma hakkı aynı zamanda dürüst yargılanma olmalıdır. Yani bu yargılama dürüst insanlar tarafından yapılmalıdır. Adil yargılanma ancak dürüst hukukçuların dürüst yargılamasıyla olur. Bir yerden gelen talimat ve zamanın ruhunu dikkate alarak karar veriyorsanız bu dürüst yargılama olmaz. Adil yargılama ilkesi sadece dürüst savcı ve hakimler tarafından gerçekleştirilebilir. Bu davanın iddianamesi, yargı süreci ve mütalaaya bakılınca dürüst bir yargılama olmadığını söyleyebiliriz.”
Duruşma yarın avukatların savunmalarıyla devam edecek. (EA)
* Bu haberi Cumhuriyet.com.tr Canlı Blog'u ile Dışarıdaki Gazeteciler'in Twitter hesabından derledik.