Anadolu Üniversitesi’nde “Bu suça ortak olmayacağı” bildirisi imzacısı 21 akademisyen Ocak ayında açılan soruşturmadan altı ay sonra görevlerinden uzaklaştırıldı.
Uzaklaştırmalar devam ederken 9’u uzaklaştırma cezası gerekçesiyle ya da gerekçesiz, biri sosyal medya paylaşımı nedeniyle açılan soruşturma sonucu sözleşmelerinin yenilmemesiyle, bir akademisyen de kanun Hükmünde Kararname ile açığa alınarak okuldan atılmış oldu.
Sözleşme süreleri yakında dolacak akademisyenler için de aynı tehlike sürüyor.
Sözleşmesi yenilenmeyen akademisyenler Fidan Güneş Güngör, Gülcan Ergün ve Zafer Güzey ile konuştuk. Akademisyenlerin büyük bölümünün sözleşmelerinin yenilenmediğini Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarında gördüğünü anlattılar.
Yürütmeyi durdurma ve sözleşmenin yenilenmemesinin iptali için dava açtılar. Sonucu beklerken biraz umutlu biraz da umutsuzlar. Eskişehir’de kurulan ve bu hafta 11. kez yapılacak Dayanışma Dersleri ile üniversiteyi dışarıya taşımaya ve dayanışmayı sürdürmeye devam ediyorlar.
Fidan Güneş Güngör, Özel Eğitim Bölümü’nde dört yıldır araştırma görevlisi, Gülcan Ergün Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde beş buçuk yıldır öğretim görevlisi, Zafer güzey ise Konservatuar bölümünde 20 yıldır okutmandı.
"Sözleşme yenilenmediğini SGK da gördük"
Şimdiye dek sözleşme yenilemeleri nasıl oluyordu?
Fidan Güneş Güngör (F.G.G.): Sözleşmeler iki senede bir, bize söylenmeden otomatik olarak yenileniyordu. Süreç bölüm başkanı, dekan ve rektör şeklinde gidiyor. OHAL kapsamında dekanlar istifa etmişti. Dolayısıyla sözleşme yenilememe direk rektörlüğün kararı. YÖK, yazdığım dilekçeye cevap olarak “Bizimle ilgisi yok, üniversitenin kendi tercihi” dedi. Yani rektör istese bunu yapmayabilirdi.
Gülcan Ergün (G.E.): Sözleşmelerimiz iki yıllık. Şimdiye dek sözleşmeyi görmedik bile, birileri imzalayıp götürüyordu.
Sözleşmelerinizin yenilenmediğini nasıl öğrendiniz, gerekçe gösterildi mi?
F.G.G.: 28 Ağustos’ta üniversiteye giderek kararı elden aldım. Gerekçe olarak uzaklaştırma kararı ve dosyanın YÖK’e gönderilmesi gösteriliyordu.
G.E. : Bana bildirim yapılmadı, Eylül sonunda SGK kayıtlarında gördüm. Okuldan bir yazı aldım sonra. Hakkında soruşturma olması sözleşme yenilememeye gerekçe olamaz, bu nedenle Fidan’dan sonra sözleşme yenilenmemelerde bu gerekçe gösterilmedi. Gerekçe olarak “kadronun boşaltıldığı, görev sürenizin dolduğu” ibareleri vardı.
Z.G.: Sözleşmemin uzatılmadığını SGK’dan gördüm. Gerekçe yok, daha önce haberimiz olmadı, bir yazı gelmedi.
"Sürekli mahkemelere yazı yazan insanlar olduk"
Önce soruşturma süresince okuldan uzaklaştırma sonra da sözleşmelerin yenilenmemesi ile karşılaştınız. Bu süreç maddi ve manevi olarak size nasıl yansıdı? Buna karşı neler yapıyorsunuz?
F.G.G. : Düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmak amacıyla imza atmıştım. Bunun sonucunda atıldık. Üniversitelerin düşünce ve ifade özgürlüğünün dile getirilebileceği yer olması gerekiyor ama tamamen biat kültürü ile yönetiliyor. Bunu görmek üzücü.
Ben daha işin başında bir araştırma görevlisiydim. Genç bir akademisyen olarak böyle bir şeyle karşılaşmak benim bilimsel araştırma yapma, akademide söz söylemem önünde ket vurdu.
Psikolojik olarak da etkiledi. Doktoram devam ediyor ama tezime odaklanmakta zorluk çekiyorum.
Maddi zorluklar çekiyoruz. Geçinmekte güçlük çekiyoruz. 20 seneden beri sürekli okuyan insan olarak da verdiğiniz emeklerin bu kadar kolay heba edilmesi ciddi anlamda hayal kırıklığına neden oldu.
Hem maddi hem manevi olarak kendimizi toparlamaya çalışıyoruz, dayanışıyoruz.
Kasım’da uzaklaştırmaların süresi bitecek ama ne olacağını bilmiyoruz. İmzasını çekip geri dönenleri bile mobbing uygulanıyor. Bilimsel çalışmalar dışında mahkemelere dilekçe yazan sürekli bu işlerle uğraşan insanlar olduk. Bilim insanı kimliğimiz gitti.
"Kimimiz arabasını satıyor, kimimiz evini boşaltıyor"
G.E. : Türkiye’de artık hukuk yok, yaşadıklarımız Türkiye’deki genel durumun yansıması. Uzaklaştırma süresi bitmeden, önceden haber verilmeden sözleşmelerin yenilenmemesi hukuka ve iş aktine aykırı.
Pek çoğumuz iş arıyoruz. Kimi arabasını satıyor, kimi evini boşaltıyor.
Z.G.: İmza atarken bu kadar olacağını zannetmiyordum. Bizde bunlar olurken ODTÜ’de Boğaziçi’nde benzer şeyler yaşanmadı.
Belirli bir gelirimiz vardı, şimdi olmadığı için maddi sıkıntılar çekiyoruz. Herkes “geri geleceksiniz” diyor ama gelebilecek miyiz o kadar ümitli değilim. Umarım geliriz. Üniversiteler bizim, bizim kalacak, kolay pes etmemek dik durmak lazım.
"Dayanışma dersleri"
Uzaklaştırmaların ardından Eskişehir’de dayanışma dersleri başlattınız? Orada süreç nasıl gidiyor?
F.G.G. : Her ay iki kez Salı günleri yapılıyor. Gelecek Salı 11.’si düzenlenecek. Edebiyattan sağlığa bir çok alanda hocalar gelip sunum yapıyor.
Üniversiteler dört duvarla çevrili hapishanelere dönerken, hocaların atılması halkla buluşmaya onlarla daha çok temas etmemize de neden oldu. Üniversitelerin sınıftan ibaret olmadığını, bir çok yerde fikirlerimizi iletebileceğimizi de gördük.
Daha çok konuda kendimizi anlatabildik. Daha fazla dayanışma ağı örüldü. Bu da umut verici. Döneceğimize inanıyoruz. Üniversitelerin bizim olduğuna inanıyoruz.
G.E. : Dayanışma dersleri iki amaçla başladı. İlki maddi anlamda dayanışmak için. Armağan ekonomisi oluşturduk, gelenler gönüllerinden ne geçerse kutulara bırakıyor, fonumuza katıyoruz.
İkincisi de “Bilimi sadece sizin istediğiniz yerlerde yapmıyoruz, yapmayacağız, istediğimiz her yerde yapılabilir, insanlara ulaşabiliriz” mesajını vermekti.
Z.G.: Bir grup kurduk, dayanışmaya destek amaçlı bir dinleti yapacağız, oradan toplanan paralar da akademisyenlere dağıtılacak. (BK)