* KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen, Eğitim Sen Genel Basın Yayın Sekreteri Hanım Koçyiğit, Eğitim Sen Avukatı Mehmet Rüştü Tiryaki ve Eğitim Sen Diyarbakır 1 No'lu şube yöneticileri, 3 Şubat'ta Dicle Üniversitesi'nde haklarında soruşturma açılan akademisyenleri ziyaret etti.
Barış İçin Akademisyenler’in Türkiye devletine şiddete son verme ve müzakere koşullarını hazırlama çağrısı yapan metnine imza veren akademisyenlere dönük soruşturmalar açılmaya devam ediliyor.
Dicle Üniversitesi imzacı 24 akademisyene soruşturma açtı.
Haklarında soruşturma açılan Hukuk Fakültesi’nden Araştırma Görevlisi Yasin Bedir ve Mimarlık Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Mustafa Oğuz Sinemillioğlu süreç hakkında bianet’e konuştu.
Çatışmaların sona erip barış sürecine dönülmesi talebiyle imza verdiklerini yinelediler.
"Bildiride imzanız geçmesi nedeniyle"
Soruşturma tebligatında "Teröre destek veren 1128 akademisyen' başlığı altında basında yer alan "Devletimizin itibarını zedeleme ve terör örgütüne destek verme amacı taşıdığı iddia edilen bildiride isminizin geçmesi nedeniyle hakkınızda disiplin soruşturması açılmış bulunmaktadır" ifadeleri yer aldı. Akademisyenlerin hangi suçtan hangi yasaya göre soruşturulacakları belirtilmedi.
Bedir, soruşturma açıldığının sözlü olarak tebliğ edildiğini söylerken, yazılı tebligat eline ulaşan Sinemillioğlu soruşturmayı geri çekmelerini, çekilmediği halde ise suçlandığı dosyayı görmeyi talep edeceğini söyledi. Akademisyenler hakkında idari soruşturma açıldığına dair haberler var ancak bu konuda kendilerine tebligat yapılmamış.
Bedir: Barış metniydi, kıyamet koparıldı
Yasin Bedir, bildiriye dönük tepkiler, akademisyenlerin karşı karşıya kaldığı hedef gösterilme, soruşturma, gözaltına alınmalara giden süreç ile ilgili “Bu noktaya geleceğini tahmin edemedim” dedi.
“Tabiri caize kıyamet kopartıldı. Bir barış metniydi. Amacımız var olan durumu duyurmak, barış talep eden sesimizi yükseltmek, var olan çatışmaların sona erdirilmesi ve müzakere sürecine, barış sürecine geri dönülmesiydi.
“Barış sürecine geri dönülmesi için inisiyatif almaktan başka bir amacımız yoktu. En azından kendi açımdan amacım, herhangi bir örgütün faaliyetlerinin propagandasını yapmak veya TCK’da yer alan 301 kapsamında suç işlemek asla değildi.
“Bana göre, bu kadar kıyamet koparılmasının sebebi bizim üzerimize gelerek muhalif olduğunu bildikleri hocaları susturmak, yıldırmak ve hepsini işten atamayacaklarına göre yapabildikleri kadarıyla kendi kadrolarını yerleştirmek. Uzun vadede de sindirme yoluna giderek akademisyenleri susturmak. Bu da bir vesile olarak kullanıldı.
“Barış sesinin yükseltilmesini sağladı”
İmza metni 11 Aralık’ta Türkiye’de 89 üniversiteden 1128 imzayla duyuruldu. Bedir’e Diyarbakır’da özellikle batı illerinden gelen desteğin nasıl yorumlandığını soruyoruz, memnuniyetle karşılandığını anlatıyor.
“Barış sesinin batıdan gelmesi toplum nezdinde heyecanla, mutlulukla karşılandı. Diyarbakır bölgenin siyasal nabzının en yoğun attığı kentlerden biri, yaşananlar burada daha yakından izlendi diyebilirim.
“Yapacağımız çağrı ile her şeyin biteceğini zaten düşünmedik. Bizim söylememizle olacak bir şey değil. Aktörlerin kendi aralarındaki siyasal problem. Bizimki barış sesinin yükseltilmesi açısından kamuoyu yarattı. Bu anlamda önemli bir gelişmeydi. İyi de ses oldu amacına ulaştığını söyleyebilirim. Gönül isterdi Sur’daki abluka da kalksaydı ama en azından kamuoyunda duyulabilirliğini arttırdı.”
Sinemillioğlu: Diyarbakır’da akşam ders yapamıyoruz
Sinemillioğlu metni sahiplendiklerini, metnin her şeyi net şekilde özetlediği söylüyor; “Savaş olmasın, barış olsun, çocuklar ölmesin.”
“Diyarbakır açısından bakarsak, sizinle konuşurken arkadan top sesleri geliyor. Burada güneş erken batıyor, akşam ders yapamıyoruz, çocuklar karanlık olunca gidemiyorlar. Diyarbakır’da etimizle, kemiğimizle, benliğimizde hissediyoruz, korkuyoruz, markete gitmeye korkuyoruz.
“Tabii ki devletin kendi politikaları vardır. Kendince güvenlik politikaları konusunda ülkenin geleceği ile ilgili şeyler üretebilir ama bunu hukuk içinde kalarak yapmak durumunda. Türkiye anayasasında kuvvetler ayrılığı var ama anayasadaki yürütme ve yargı ilişkisi karışmış durumda. Yürütme ne yapıyorsa hukuk içerisinde kalsın, yargının denetimine açık olarak yapsın. Bunu demeye çalıştık. ‘Teröristlerle’ savaşmasın diye bir şeyimiz yok.
“Devletle ilişki içindeyim, PKK muhatabımız değil”
Sinemillioğlu, neden PKK’ye seslenmedikleri yönündeki eleştirilere de “muhatabımız değil” diye yanıtlıyor:
“Ben devletle ilişki içindeyim. Devlete hizmet veriyorum, devlete çalışıyorum. Devlet beni korumakla mükellef, ben devleti savunmakla mükellef değilim.
“Benim görevim eleştirmek, bilimsel olarak her şeye kuşku ile yaklaşmak. Bilimin temelidir kuşku ile yaklaşmak. Bilim ortamının güvenliği sağlansın diyoruz. Yapılanları bir susturma olarak toplumu bir kalıbın içine sokma girişimi olarak görüyorum.
“Diğer yandan Sayın Cumhurbaşkanının bana küfretmeye hakkı yok. ‘Ben reisi cumhurum istediğim vatandaşa küfredebilirim’ bu hak verilmiyor. Sayın cumhurbaşkanı beni ve tüm insanları temsilen orada, hiçbir vatandaşa küfretmeye hakkı yok. Tabi ki cumhurbaşkanı olumsuz gördüğü şeyleri yargıya taşıyabilir ama burada yargıya taşıma değil, yargıya direktif verme söz konusu.” (BK)
* Fotoğraf: Eğitim Sen