Click here to read the article in English / Haberin İngilizcesi için buraya tıklayın.
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 67. Yılında, Prof. Dr. Server Tanilli ve Prof. Dr. Bülent Tanör’ün anısına düzenlenen konferansta Türkiye’nin geçmişten bugüne siyasal anlamda yaşadığı ifade özgürlüğü problemleri tartışıldı.
Marmara Hukuk Derneği tarafından organize edilen etkinlik; Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Türk Ceza Hukuku Derneği, Düşünce Suçuna Karşı Girişim, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, İstanbul Barosu ve ANAYASADER’in katkılarıyla gerçekleşti.
Açılış konuşmalarını Düşünce Suçuna Karşı Girişim adına Şanar Yurdatapan ve Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği adına Prof. Dr. Tahsin Yeşildere gerçekleştirdi.
Konferansın ilk oturumunda Prof. İbrahim Kabaoğlu, Prof. Ozan Erözden ve Prof. Niyazi Öktem düşünce özgürlüğünün tarihsel serüvenini ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin hukuki değerini anlatan sunumlar gerçekleştirdiler.
Doğru: Yaşamayı seç ya da ifade özgürlüğünü kullan ve öl durumunda mıyız?
Başkanlığını Prof. Osman Doğru’nun üstlendiği oturumda; Prof. Doğru, Av. Tahir Elçi’nin insan hakları mücadelesinde Türkiye için öneminden bahsederek, şu soruyu sordu:
“Şu an Türkiye’de ya yaşamayı seç ya da ifade özgürlüğünü kullan ve öl durumunda mıyız gerçekten?”
Sınar: Cezalar muhalifleri susturmak için kullanılıyor
Konferansın en güncel bölümü ise son dönemlerde dava sayısı bir hayli fazla olan “Cumhurbaşkanı’na hakaret” konusunun hukuki ve siyasi yönünün tartışılması oldu.
Kemerburgaz Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç Dr. Hasan Sınar, konuşmasına “Devlet Başkanı’na hakaret suçu”nun tarihsel gelişimini anlatarak başladı.
Yrd. Doç. Dr. Sınar konuşmasının son bölümünde TCK madde 299’un demokrasi ve ceza hukuku ilkeleriyle ilişkisinden karşılaştırmalı hukuk örnekleriyle bahsederek konuşmasını tamamladı:
“Kıta Avrupası’nda devlet başkanına hakaret suçu, suç olmaktan çıkarılmaya çalışılıyor.
“Burada açıklanması gereken en önemli konulardan birisi hangi söylemin TCK 299. maddeye dahil olacağı, hangisinin siyasi eleştiri olarak kabul edileceği ayrımıdır.
“Burada, AİHM kararlarını incelemek işimizi kolaylaştıracaktır. Mahkeme geçmişten bugüne ifade özgürlüğü ile ilgili verdiği kararlarda güçsüzden ve mağdurdan yana tavır alarak ifade özgürlüğünü korumaya çalışmıştır.
“AİHM, siyasetçilerin sert eleştirilere göğüs germesi gerektiğini söyler. Ancak; Türkiye’de durum çok vahimdir. Cumhurbaşkanlığı’na hakaret suçu ile ilgili olaylarda Türkiye’de ceza hukuku son çare değil, ilk çare olarak uygulanıyor.
“Demokratik dönüşümünü sağlayamayan ülkelerde bu kavram ve cezalandırma yöntemi muhalifleri susturmak için kullanılıyor.”
Tansen: Bireyler devlet karşısında savunmasız
İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi Başkanı Av. Ayşegül Tansen, Türkiye’de şu an Cumhurbaşkanı’nın sorumsuz olduğunu söyledi.
Tansen, Cumhurbaşkanı’nın sahip olduğu sorumsuzluk nedeniyle bireylerin devlet mekanizmaları karşısında güçsüz durumda olduğunu belirtti.
Uygun: Seçilenlerin diken üstünde olmaları gerekir
Prof. Dr. Oktay Uygun ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ışığında Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunu değerlendiren bir sunum yaptı.
Prof. Uygun, ifade özgürlüğünün olmadığı toplumlarda demokrasinin gerçekleşmeyeceğini belirterek şunları söyledi:
“Hükümeti eleştirmek yurttaşlık görevidir. Bu olmadan demokrasi olmaz. Seçtiğimizin insanların diken üstünde olmaları gerekir. Böylelikle demokrasi gerçekleşir.
“Siyasetçilerin kendilerine yönelik eleştirilerde hemen ceza tehdidine başvurmaları kabul edilemez.
“Avrupa’da devlet başkanına hakaret suçu ya kaldırılmaya çalışılıyor ya da uygulanmıyor. Uygulandığı durumlarda da genelde ceza para cezası oluyor.
“Mizah dergileri geçmiş yıllarda da önceki Cumhurbaşkanlarını eleştiren karikatürler yaptılar. Ancak şu andaki kadar tutuklama ya da para cezası verilmesi gibi durumlar görülmedi. Daha önce sembolik davalar açılırdı ya da hiç böyle durumlar olmazdı.
“AİHM vatandaşların politikacıları eleştirirken dayanaksız olmaması şartıyla hakaret, ağır itham gibi söylemlerini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiriyor. Örneğin; yolsuzluk yapıldığı haberlerini gazetede okuyan bir vatandaş buna dayanarak politikacılara yönelik ağır sözler sarf edebilir.”
Yılmaz: Hakaret suçlamaları kutsallaştırma yaratıyor
Konferansın son bölümünde Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Didem Yılmaz ve Türk Ceza Hukuku Derneği başkanı Av. Fikret İlkiz oturumların değerlendirmelerini yaptılar.
Yrd. Doç. Dr. Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı’na hakaret suçunun kutsallaştırma ve ayrıcalık yarattığını belirtti. Yılmaz, özetle şunları söyledi:
“Bu uygulamalar artık politika aracı haline gelmiş durumda. Bu anayasal düzen ve demokrasiyle bağdaşmaz.”
İlkiz: Hukuk insan doğasına uyumlu olmalıdır.
Av. İlkiz, konuşmasında Cumhurbaşkanlığı’na hakaret suçunun ceza hukukunun işi olmaktan artık çıkarılması gerektiğini belirttikten sonra yargı alanında düşüncelerini ifade ederek konuşmasını tamamladı:
“Hukuk insan doğasına uyumlu olmalıdır. Ben özgürce düşüncelerimi ifade edebilmeliyim.
“Yargı artık çökmüştür. Yargı reformları kimseye güven vermeyen vaatler haline gelmiştir. Yargının kendisinin yargıya güveni kalmamıştır.” (Çİ/EKN)