"Piyasa, İktidar ve Sahiplik Kıskacında Medya: Türkiye'nin Basın Özgürlüğü Sorunu" toplantısında farklı medya kuruluşlarından gazeteciler, basın özgürlüğü önündeki engelleri kendi deneyimleri üzerinden tartıştı.
TESEV ve Friedrich Ebert Stiftung'un Conrad Hoteli'nde düzenlediği toplantının ilk oturumunda Ceren Sözeri "İktidarın Çarkında Medya Bağımsızlığı Önündeki Siyasi, Yasal ve Ekonomik Engeller" başlıklı raporunu sundu.
İkinci oturumda Dilek Kurban'ın kolaylaştırıcılığında "Türkiye'de Gazetecilik-Medya Politikaları Basın Özgürlüğüne Nasıl Yansıyor?" konusu tartışıldı.
Asal: Desa direnişçisinin haberini yaptırmadım
İMC TV'den Defne Asal, medyayı tek başına değil, "anaakım", "bağımsız", "alterantif", "yandaş" sıfatları ile tanımlanmasının bile medaynın şu anki durumunu özetlediğini çünkü zaten medyanın bağımsız olması gerektiğini söyledi.
Asal, Aktüel dergisinde yönetici iken Desa'da direnen Emine Aslan'la röportaj yapılmasını sonradan sıkıntı olabileceği için engellediğini bu yüzden de çok utandığını itiraf ederek, mülkiyet yapısı, editöryel bağımsızlık ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasalar değişmeden basın özgürlüğünün değişmesinin zor olduğunu belirtti.
Kurşun: İsmail Cem gazeteyi yurtdışında gösterdi
Azadiya Welat Gazetesi'nden Vedat Kurşun, 1990'a kadar tüm Kürt gazetelerinin sürgünde çıktığını Özgür Gündem ve Azadiya Welat Gazetesi'nin de İstanbul'da çıkarak sürgün hayatı yaşadığını söyledi.
1996'da çıkan Azadiya Welat Gazetesi'nin dört yıl önce öldürülen Musa Anter'in gazetesinin devamı olduğunu belirten Kurşun, o dönem gazeteci öümleriyle anılan Kürt basının bugün tutuklamalarla anıldığını belirtti.
"Kürtçe yasaklıyken nasıl Kürtçe bir gazete çıkabilidi diye şaşırıyorsanız bunun yanıtı şu: Dış İşleri Bakanı İsmail Cem, yurt dışına gittiğinde bizim gazeteyi göstererek 'Türkiye'de Kürtçe gazete çıkıyor' diyerek, baskı olmadığını göstermeye çalıştı."
Çakırözer: O röportajı halkın haber alma hakkı için yaptım
Cumhuriyet Gazetesi'nden Utku Çakırözer, AKP Kongresi'nde Cumhuriyet dahil belli gazetelerin akreditasyonun yapılmadığını hatırlatan Çakırözer, bu kongre faaliyetlerinin halkın vergisi ile yapıldığını belirterek bunun demokrasiye aykırı olduğunu belirtti.
Çakırözer, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile Esad yanlısı olduğu için değil, o dönem Türkiye uçağının da düşürüldüğünü hatırlatarak halkın bilgi alma hakkına bir katkı sunmak için yaptığını belirtti. Ayrıca Çakırözer, büyük medya kuruluşlarına da röportaj talebi geldiğini ancak bazı AKP'li yetkililier tarafından söyleşi yapılaması için telkinlerde bulunulduğu iddiasını hatırlattı.
Akel: Gazeteciler üstündeki psikolojik şiddet var
Gazeteci-yazar Ali Akel, dün ordunun taşıyıcılığını yapan Türk medyasının bugün sivil ancak biraz daha otoriter bir iktidarın etkisi altında olduğunu söyledi. Yeni yüzyıl gazetesinin kapnmasının ardından Yeni Şafak gazetesinin farklı düşüncelerin bir arada durabildiği, bir deneyim haline geldiğini bleirten Akel, 2000 krizinin ardından AKP'nin iktidara gelmesi ile birlikte medyada sermaye değişimi ile birlikte byük bir dönüşüm olduğunu belirtti.
Said-i Nursi'den ve Vedat Türkali'den alıntılar yapan Akel, şöyle devam etti:
"Dışarıda mı içeride mi olmak zor diye sorsak; gazeteci attığı manşetten, yazdığı habere inanmıyorsa, imzası var ama suçluluk yaşıyorsa bu resmen gazeteciler üstünde uygulanan psikolojij şiddettir; bu tahribat fiziksel şiddetin çok daha ötesindedir."
Topuz: Muhabir ve editör iktidara karşı duramaz
Radikal Gazetesi'nden Ali Topuz, maaşlı ve çalışma garantisi olmayan muhabir ve editörün başbaşa veip tüm kudret güçlerinee karşı tek başına mücadele edemeyeceğini belirterek bunun ancak toplumsal örgütlenme ile mümkün olduğunu söyledi. Buna karşı koyacak kişinin sadece işinden değil mesleğinde de olabileceğini ekledi.
Kaplan: Savcı gazetecenin ne yazdığına değil, kim olduğuna bakıyor
Yeni Şafak Gazetesi'nden Hilal Kaplan, genel yayın yönetmenlerinin patronlarının alt elemanı gibi iş bağlama aracı olarak çalıştıklarını, köşe yazarlarının vicdanlarına ses vermeden siyasi pozisyon belirtmek için yazdıklarını belirterek eleştirdi.
Terörle Mücadele Kanunu'nun ifade özgürlüğü önündeki engellerine değinen Kaplan, savcılar için bir gazetecinin ne yazdığının değil kim olduğunun önemli olduğunu söyledi.
"Ben anadili savundığum için hiç yargılanmadım ama Vedat (Kurşun) bunu savunduğu için yargılanabilir. Bu yüzden Kürt gazeteciler TMK'dan mağdur olur bizler olmayız."
Bilici: Eskinin 'çevre'si şimdinin 'merkez'i yeni sayfa açabilecek mi?
Zaman Gazetesi'nden Abdülhamit Bilici, Takrir-i Sükun Kanunu'yla İstiklal Mahkemeleri'nde gazetecilerin yargılandığını hatırlatarak "Böyle bir cendereden çıkmaya çalışan bir toplumuz" dedi.
Türkiye tarihinde hep statükoyu korumaya çalışan "merkez"le Kürtler, Aleviler, dindarların yer aldığı "çevre" üzerinden makbul vatandaş ve matbuat yaratılmaya çalışıldığını belirten Bilici, daha önce değişimi savunan cephe içinde yer alanların şimdi gazetesini terk etmek zorunda kaldığını söyledi.
Bilici, "Eskinin 'çevre'sinde yer alan şimdinin 'merkez'indeki yeni isimler, eski alışkanlıklar mı sürdürecek, yoksa herkesin asgari düzeyde haklarının temsil edileceği demokrasi için yeni bi sayfa mı açılacak?" diye sordu. (NV)