Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) 1946'dan beri faaliyette. Sansüre karşı eğitimler veren Cemiyet Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) basın ve ifade özgürlüğünü engelleyen 13 maddesinin değiştirilmesine de katkıda bulundu. Gazetecilerin çalışma koşullarını düzenleyen ve artık etkisizleşen Basın İş Yasası ve gazetecilerin yıpranma payı da gündemlerinde.
TGC Genel Başkanı Orhan Erinç bianet'in sorularını yanıtlıyor; 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde medyayı değerlendiriyor.
Türkiye'deki habercilik sorunları ile ilgili editoryal bağımsızlık, sansür, otosansür gibi konularda ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?
Editoryal bağımsızlık ancak sendikal örgütlenmenin güçlü ve toplu sözleşmenin yaygın olduğu bir ortamda söz konusu olabilir. Türkiye'deki meslek örgütlenmesine iki aşamada izin verilmesi, Avrupa'daki gazeteci örgütlenmesinin dışında bir yapılanmaya yol açtı.
Cemiyetlerin (derneklerin) örgütlenmesine 1946'da, sendikanın örgütlenmesine 1952'de izin verildi. Sendikanın toplu işsözleşmesi imzalama yetkisi ise 1963'te tanındı. Örgütlenmedeki iki başlılık ve sendikasızlaştırma girişimlerinin sonuç vermesi nedeniyle doğan boşluk, zaman zaman sendikanın yasal görevlerinin cemiyetlerden beklenmesi sonucunu yaratıyor.
Sansür ve otosansür, yayın organlarının yapılanma biçimlerinden kaynaklanan ve meslek ilkeleri ile bağdaşmayan, halkın bilgilenme hakkının kullanılmasını da engelleyen yanlış bir yaklaşım.
Sansür ve otosansür konusunda, 1998'de uygulamaya konulan "Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi"ndeki kuralları yaşama geçirmek için, meslek içi eğitim çalışmaları düzenliyoruz. Yaptığımız açıklamalar ve uyarılarla da yönlendirme çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Hapisteki gazeteciler ve gazetecilerin yargılanmaları hakkında nasıl çalışmalarınız var?
TGC, Terörle Mücadele Yasası'nın (TMY) özellikle 6. ve 7. maddelerinin kaldırılması, olmazsa düzeltmeler yapılması konusunda önerilerde bulundu. Buna paralel olarak "terör" tanımının amacı dışında sonuçlar veren hukuka aykırı durumu da ilgililere her fırsatta iletiliyor.
TGC, "terörist" konumunda ve tutuklu yargılanan meslektaşlarımızın "gazetecilik faaliyetleri" nedeniyle suçlandıklarına olan inancını her fırsatta yineliyor. Bu nedenle meslektaşlarımızın duruşmalarını temsilcilerimizin katılımıyla izliyoruz.
Cezaevlerini ziyaret ederek tutuklu meslektaşlarımızla görüşüyoruz. Onlara moral veriyoruz ve yalnız olmadıklarına ilişkin dayanışma duygusunun pekiştirilmesine çalışıyoruz. Ziyaretlerimizi yalnız İstanbul'da değil, Ankara ve Diyarbakır'da da sürdürüyoruz.
Tutuklu gazetecilerin yanı sıra, TCK'nın ifade özgürlüğünü sınırlayan maddeleri kapsamında yargılanan meslektaşlarımıza da aynı ilgiyi gösteriyoruz. 10 bin dolayında soruşturma ve kovuşturma dosyası meslektaşlarımızı ayrıca baskı altında tutuyor.
Duruşma gün ve saatlerini öğrenerek bu duruşmaları da izliyoruz.
TGC'nin girişimiyle Türkiye'de ilk kez 93 meslek örgütü bir araya gelerek Gazetecilere Özgürlük Platformu'nu (GÖP) oluşturdu ve bu kapsamda bir dayanışma sağlandı.
TGC, TCK'nın tümüyle değiştirilmesine değin Adalet Komisyonu alt komisyon raporunun tartışmaya açılmasından başlayarak, Hukuk Danışmanı Avukat Fikret İlkiz'in de katkılarıyla 26 maddenin değiştirilmesi için çalışmalar yürüttü.
Bu sayede 13 madde değiştirildi. Bunlar arasında "hakaret"le ilgili maddede, "yakıştırmalarda bulunmak" suçu ile kurul halinde çalışan kamu görevlilerinden birine yapılacak hakaretin, kurulun tümüne yapıldığı kabul edilerek cezanın üye sayısında arttırılması kuralı metinden çıkarıldı.
Yine "ulusal milli çıkarlara aykırı hareket" suçu, çıkar karşılığına dönüştürülerek gazetecilik faaliyetleri kapsamından uzaklaştırıldı. 301. maddenin değiştirilmesi de TGC'nin çabalarıyla sağlandı.
Türkiye'de basın özgürlüğünün önündeki başlıca engeller sizce neler?
TCK'nin, TMY'nin ve Ceza Muhakemesi Yasası'nda yer alan suç tanımları ile uygulama kurallarının hukuka aykırı içerikleri hukuki engellerin başında geliyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını dikkate almayan yasama çalışmaları ile uygulamaların değişmesi gerektiği tartışmasız bir gerçek.
"Basın-İş Yasası" olarak adlandırdığımız "212 sayılı Yasa ile değişik 5953 Sayılı Yasa", neredeyse uygulamadan kaldırıldı. 1952'de çıkarılan yasanın uygulanmaması halinde caydırıcı yaptırımı olmadığından, gazetecilerin çalışma güvenlikleri yok denecek düzeye indirgendi. Bu duruma, yıpranma hakkının kaldırılması da eklenince gazetecilerin haber verme haklarını çekinmeden kullanabilmeleri olasılığı azaldı. İfade özgürlüğü bu nedenle zarar gördü.
TGC yasanın değiştirilmesi önerilerini de raporlar halinde iletiyor. Medyanın yapılanması, siyasetin ve iş dünyasının müdahalelerine kolaylıkla karşı koyacak nitelikte değil. Bu durumun yayın politikalarını etkilemesi, basın özgürlüğünün önündeki engellerden bir başkasını oluşturuyor.
Medyaya yönelik hazırlanan yargı paketindeki yenilikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Üçüncü yargı paketi hazırlığı 2010 Şubat ayında Adalet Bakanlığı'nın başlattığı ve TGC adına Hukuk Danışmanımız Avukat Fikret İlkiz'in katıldığı çalışmayla başladı.
Ancak bakanlık, şikâyet konusu olan TCK maddelerindeki hapis cezalarının bazılarının sürelerini arttırmayı yeğledi.
Yasanın olumlu yanları ise, açılmış ya da sonuçlanmış kovuşturmaların askıya alınması, geçici yayın durdurma uygulamalarından vazgeçilmesi, şimdiye kadar verilmiş yayın yasağı ve toplatma kararlarının gözden geçirilmesi, terör örgütü mensubu olmayanların da üye gibi cezalandırılmasından dönülmesi olarak nitelendirilebilir.
Ancak cezaların arttırılması, hapisteki gazeteci sayısının artmasına yeni nedenler getirecektir. Tasarının ocak ayından bu yana alt komisyonda bekletilmesi de TGC'nin eleştirilerinden bir başkasıdır. (EG/YY)