Basın Konseyi Başkanı Orhan Birgit, Türkiye'de siyasi iktidarın gazetecileri terörist gibi damgalamasını ve işverenleri dolaylı baskı altında tutmasını, basın özgürlüğünün önündeki en büyük engeller olarak nitelendiriyor.
Türkiye'deki habercilik sorunları ile ilgili, editoryal bağımsızlık, sansür, otosansür gibi konularda ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?
Bütün günümüz, iletişim ve ifade özgürlüğünü korumak bu özgürlükleri savunan editoryal bağımsızlığa uyan meslektaşlarımızın haklarını kovalamakla geçiyor.
Hapisteki gazeteciler ve gazetecilerin yargılanmaları hakkında nasıl çalışmalarınız var?
Hapiste bugün itibari ile 100 ya da 102 gazeteci var. Basın Konseyi Başkanı olarak ben bu arkadaşlarımı ziyaret etmeye çalışıyorum. Bu nedenle bu konuda daha özgür olabilmek için 1968'de milletvekili olduğum zaman kaydımı sildirdiğim baroya geri döndüm.
Türkiye'de basın özgürlüğünün önündeki başlıca engeller sizce neler?
Türkiye'de basın özgürlüğünün önündeki engellerin başında, siyasi iktidarın doğrudan bu özgürlüğe karşı değilmiş gibi görünmek isteyerek, "terörist" damgalamasını kullanması; büyük sanayi mensubu gazete işverenlerini dolaylı baskı altında tutarak, onları sansür ve oto sansür araçlarını kullanmaya yöneltmesi geliyor.
Medyaya yönelik hazırlanan yargı paketindeki yenilikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Medyaya yönelik hazırlanan yargı paketlerinde ne yazık ki uzun ya da ucu açık tutukluluğu belli bir süre içine alacak hükümler yok. Biz Basın Konseyi olarak haklarında soruşturma açılacak meslektaşlarımızın, ceza mahkemeleri usul kanunundaki hükümlerde tutuklama koşulu olarak gösterilen kaçma şüphesi ya da delilleri yok etme, karartma gibi gerekçelerin dışında olduğunu düşünüyoruz. Yazılmış ya internet ortamında ya da basılı olarak yayılmış bir "suç aleti" yok edilemez, karartılamaz. O nedenle, bu doğrultudaki tutuklama gerekçeleri medya için işlemez diye düşünüyoruz. (EG/HK)