Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü Araştırma Görevlisi Sedat Yağcıoğlu, sık sık medyanın ve kamuoyunun gündemine taşınan Bölge'de çocukların toplumsal gösterilere katılması olgusunu, çocukların katılım hakkını kullanmasının bölgeye özgü bir biçimi olarak değerlendirdi.
Üç aylık hakemli dergi Eğitim, Bilim, Toplum'da yayımlanan "Yeni Çocukluğun Kurucuları Kürt Çocukların Siyaseti Ve Siyaset Alanı Olarak Toplumsal Gösteriler" adlı makalesinde Yağcıoğlu, Kürt çocukların neden toplumsal gösterilere katıldığını, taş atmanın Bölge'deki çocuklar için ne anlama geldiğini araştırdı.
Yağcıoğlu bianet'e yaptığı değerlendirmede, çocukların toplumsal gösterilere katılımını, "günlük hayatlarında her alanda sistematik bir ayrımcılığa maruz kaldıkları için doğal bir tepki" olarak niteledi.
Diyarbakır'da yaptığı çalışmada 23 çocukla görüşen Yağcıoğlu, çocukların konuyla ilgili kendi ifadelerinden örnekler verdi:
"Taş atıyorum çünkü özgür değilim", "taş atıyorum çünkü kendi özgür dilimi kullanamıyorum", "çünkü ölen akrabalarımın fotoğraflarına bakıp kim öldürdü diye sorduğumda 'devlet' deniyor. Ben taş atmayayım da ne yapayım, benim onlara aslında kayalar yuvarlamam lazım."
Çocukların sistematik bir devlet şiddetine maruz kaldıklarını farkında olduğunun altını çizen Yağcıoğlu, zorunlu göçün etkilerine de dikkat çekti.
"Çocuklar kendi varoluşlarının bir imha ile zorunlu göç ile gerçekleştiğini farkındalar; sürecin çocuklar için hep karşılarında mücadele edilecek bir devlet algısıyla oluştuğu görülüyor. Buradan itibaren bir mücadele pratiği başlıyor."
Toplumsal gösterilere katılımda etkili bir başka faktör olarak Diyarbakır'ın konumunu da vurguladı Yağcıoğlu. Günlük hayatta şiddetin de gerçekleştiği toplumsal gösterilerin yoğun olduğu bir kent! Dolayısıyla bu gösteriler çocukların günlük rutinlerinin bir parçası aynı zamanda. Yağcıoğlu'nun bir çocuğun anlattıklarından aktardığı örnek yeterince net aslında.
"Bakkaldan ekmek alacaktım, polis amca beni tuttu, senin bu gösteride ne işin var diye gözaltına aldı, sonra serbest bıraktı. Bu süreçten sonra ben de bu haksızlığa karşı mücadele etmeye başladım."
Çocukların kendi tepkilerini başlatabiliyor olmalarının, kimi bölgelerde bir araya gelip gösterileri başlatabilmelerinin de üzerinde duran Yağcıoğlu'nun tespitine göre, bu durumun temelinde devlet şiddeti ve ayrımcılık bulunuyor.
Panzere karşı taş çok mu?
Yağcıoğlu çocukların kimi zaman molotof atma gibi daha radikal eylem biçimlerini tercih etmelerini de yorumladı.
2010 ve 2011'de dört çocuğun kendi bedenini ateşe verdiğini hatırlatarak bu konudaki bilimsel çalışmalara atıfta bulunan Yağcıoğlu, sistematik olarak şiddete maruz kalma, bu şiddetin haksız bir şiddet olduğunu fark etme durumunda bireylerin tepkilerini kendi bedenlerine şiddet uygulayarak gerçekleştirebildiklerine değindi.
Bu tip davranışları çocukların karşılaştıkları şiddete karşı verebilecekleri meşru bir savunma olarak gördüğünü vurguladı. "Şunu ifade diyorlar: Üzerinize iki panzer birden geliyor, biber gazı atılıyor, coplanıyorsunuz, siz bir tek kaldırımdaki taşı atmışsınız çok mu? Size zaten silahla geliniyor..."
Kalem ve taş
Medyada da sık sık yer alan "Bu çocukları rehabilite edersek, iyi eğitim verirsek gösterilerden kurtarırız" iddiasını değerlendiren Yağcıoğlu, bunu "farklı bir çocukluk kurgusu üzerine inşa olmuş bir söylem" olarak yorumladı ve bir çocukla olan görüşmesini aktardı.
"Sanki bunu sormuşum gibi bir çocuk şöyle cevap verdi: Bize diyorlar ki elin kalem tutsun, yaz oku, büyük adam ol, bu sorunları o zaman çöz; şiddetle çözme. Bizim düşüncelerimize izin veriyor musunuz ki, bizim kendi anadilimizle yazmamıza izin veriyor musunuz ki?.. Evet ben okuyacağım, benim bir elimde kalem olur, öbür elimde taş. Kalemimi ezen elinizi taşımla ezerim."
Yağcıoğlu'na göre, bu örnekteki gibi çocuklar kendilerine öğütlenen sürece sistemin izin vermeyeceğini biliyor ve bunun için şiddete yönleniyor. (YY)
Sedat Yağcıoğlu'nun makalesine ulaşmak için tıklayınız.