1983'te Amed'te (Diyarbakır) doğdum. İlköğretim ve liseyi Amed'te okudum. 2005'de Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik bölümüne kayıt yaptırdım; hala aynı bölümün -bir dönem uzaklaştırılmış- uzatmalı öğrencisiyim.
Hawar gazetesiyle ilgili hakkımda açılan bir davada mahkumiyet kararı verilince, fakülte yönetimi de bir dönem uzaklaştırma cezası verdi.
Ceza şu an infaz aşamasında. Uzaklaştırma cezası bitti, bu sene (1. Dönem) kaydımı yaptım, sınavlara götürürlerse, Mavi Ring ile gireceğim.
Dağıtımcılıkla başladım
1995 yılında (12 yaşında) Yeni Politika gazetesini dağıtarak başladım gazeteciliğe ve Yeni Politika'yı takiben, Yedinci Gündem'e kadarki gazetelerde dağıtımcılık yapmaya devam ettim.
1999-2002 arasında Özgür Halk dergisinin Amed (Diyarbakır), Merdin (Mardin) ve Enqere (Ankara) bürolarında muhabirlik yaptım.
2005 yılında kısa bir dönem bölgesel Mavi ve Kent gazetesinin Amed temsilciliğini yürüttüm.
2005-2007 arasında Dicle Üniversitesi öğrencilerince çıkarılan Tigris dergisinin çalışmalarına katıldım.
Yayınevi maceram
2008 yılında bir grup arkadaşımla Aram Yayınları'nı devraldık ve yayınevinin yayın yönetmenliğini yapmaya başladım. 2010'un 8 Ocak'ından tutuklana kadar da yayın yönetmeni olarak çalışıyordum. Şimdilerde ise "tutuklu gazetecilik" yapıyorum.
Daha önce Özgür Gündem gazetesinin 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü vesilesiyle istediği "Gazetecilik öyküm" başlıklı yazıya ekler yaptığım sırada, daha gazetelere bakmamıştım.
Şunu eklemek istiyorum; onlarca çalışanın katledildiği bir gelecekte gazetecilik, yayıncılık yaptım ve tabii ki tutuklanabileceğim geldi aklıma.
Hakkımdaki ilk davalar 2008 sonlarında Ülkeye Bakış gazetesi ve 2009'da kitaplar ve Hawar gazetesi (sonra dergi olarak çıkardık Hawar'ı) nedeniyle açıldı.
Özellikle 2009 yılında Demokratik Toplum Partisi (DTP) kapatılana kadar, hani ortalığı "açılımlar" götürüyordu ya, bu yüzden iki yıl tutuklu kalacağımı ciddi ciddi hiç düşünmemiştim.
Ne saflık değil mi? Çünkü bugün, artık herkesin şikayet ettiği Terörle Mücadele Kanunu (TMK), Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından, 2006 Haziran'ında "Toplum Kırım Yasası"na dönüştürülmüştü.
Yani aslında iyimser olmak için bir neden yoktu ki bugün böyle olduğu "polis devleti" uygulamaları arttıkça, her ne kadar sorumluluk kabul edilmeyip hep başkaları suçlansa da -ki bir polis devletinde en kolay şey suçlamaktır, fiile suç uydurmaktır- böyle olduğu ayan beyan çıktı.
Avukatım da tutuklandı
PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın çeşitli tarihlerde yaptığı konuşmalarından derlenen "Kültür-Sanat Devrimi Üzerine" isimli kitapla ilgili yanılmıyorsam 15 ay hapis cezası aldım. Bu hapis cezası henüz onaylanmış değil.
Aynı kitapla ilgili Kültür Bakanlığı'nca kitaba bandrol vermediği ve kitabın dağıtımı yapılmadığı halde "Bandrolsüz kitap dağıtmak,..." suçlamasıyla açılan bir başka dava ise hala sürüyor.
Duruşması 21 Nisan 2011'de Diyarbakır 3. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeydi. Avukatım 6 ay gibi bir ceza verildiğini, ancak hükmün açıklanmasının geri bırakıldığını söylemişti "son" görüşmede.
Son görüşmemizden iki üç hafta sonra da tutuklandı zaten, "KCK operasyonlarının "avukatlar" dalgasında.
Bu davaları Aram Yayınlan bünyesinde 2008 Ekim'inde çıkardığımız haftalık Ülkeye Bakış gazetesiyle ilgili dava izledi. Toplam iki sayısı çıkan ve her iki sayısı da toplatılarak bir aylık kapatma cezası verilen Ülkeye Bakış'la ilgili davada 3 yıl 2 ay hapis cezası aldım. Bu ceza da henüz onaylanmış değil.
Bakanlığın yetkisi
Bitmedi... Bu kez 2009 Mayıs'ında günlük Kürtçe Hawar gazetesini çıkarmaya başladık. Gazete her ne kadar Azadiya Welat'tan farklı olarak kültür, sanat, edebiyat ağırlıklı olsa da, çıkan 26 sayısının 12'si soruşturuldu; bu soruşturmalar üç ayrı davaya dönüştü.
Davaların birinden beş yıl hapis cezası aldım. Bir diğerinden yine hapis cezası aldım ama kaç yıl bilmiyorum. Üçüncüsü ise sürüyor... Hawar ile ilgili aldığım hapis cezaları da henüz onaylanmış değil.
Son olarak; 2009'da PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AHİM) sunduğu savunmalarını üç cilt olarak Demokratik Uygarlık Manifestosu adıyla yayınladık.
Bu kitabın öyküsünü başlı başına anlatmak gerek aslında ama ben, "kitap kitap olalı böyle zulüm görmedi" diyeyim, sizler de gerisini tahmin edin.
Kitap, "Çözüm gelişmezse PKK direnişi derinleştirir," cümlesi gerekçe gösterilerek yasaklanıp toplatıldı.
Kültür Bakanlığı ise bu kez kitaba bandrol vermemekle kalmadı, kitabın gerçekten AHİM'e sunulan savunma metinlerini içerip içermediğini incelemek üzere özel bir sansür kurulu oluşturdu.
Bakanlığın yetkisi dışındaki bu hukuksuz uygulamanın Türkiye'de başka bir örneği yoktur.
TMK 7/2
Hakkımda yerel mahkemelerde kesinleşmiş hapis cezalarının 3. Asliye Ceza'daki dışında, tamamı TMK 7/2 madde ile ilgilidir.
Ceza aldığım bu davalarda tutuksuz yargılandım. Tutuklu olduğum davada esasında TMK 7/2 madde ile ilgili ancak savcı yeterli görmemiş olacak ki, mütalaasında, "... Terör örgütünün ve elebaşısı'nın propagandası yapılan kitapların ve yayınların dağıtımını yaparak ve yasadışı PKK terör örgütünün yayın organı gibi hareket ederek bir bütün halinde sanığın (yani benim) örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek ve örgüte bilerek isteyerek yardım etmek suretiyle örgüt üyesi olmak suçunu da ('da' önemli) işlediği tüm dosya kapsamında sabit olduğundan; 7 kez TMK 7/2 ile birlikte, TCK 314/3 ve 220/6-7. maddeleri yollamasıyla TCK'nin 314/2, 3713 sayılı yasasının (yani TMK) 5. Maddesi, TCK'nin 53, 54, 58/9 ve 63. Maddeleri uyarınca da cezalandırılmamı" istemiş.
Bu mütalaa, 17 Kasım 2011'deki duruşmada, yani gelen savcı tarafından da tekrarlandı.
Örnek olması, iddianameler hakkında bir fikir oluşturması için mütalaadan bir kesit daha paylaşmak istiyorum:
["Medeni ferho'dan iyi günler arkadaş Kandil" başlıklı yazı içeriğinde yasadışı PKK terör örgütü mensuplarından gerilla, örgütün Kuzey Irak'taki merkezi konumunda bulunan Kandil Dağı'ndan da ''dağdan ve sadece Savaş yerinden ibaret olmadığı, ağaçların, çalılıkların, taşların ve suyun içinden yaşama direnerek devam ediyor" şeklinde terör örgütünün propagandasını yapmak... ]
Böylesi, ceza hukuku literatürüne "Doğayı tasvir etmek marifetiyle propaganda yapmak" diye geçer herhalde.
Kürtçe çeviriler
Garip olan şu ki; Kürtçe çoğu mahkeme heyetince tutanaklara "bilinmeyen bir dil" vs. olarak geçirildi ve Hawar, Azadiya Welat gibi gazeteleri inceleyip, soruşturma, dava açacak, ceza verecek kadar "bilinen" bir dil...
Gerçi her kim tercüme etmişse ( Adliye'de çaycı mıdır, katip midir ya da bu işin ehli midir bilmiyoruz) yanlış çevirmiş...Gazetelerde "PKK, gerilla, KCK, önder" gibi kelimeler taranmış adeta.
Ayrıca, tercümenin bağımsız kişi veya kurumlarca yapılması talebi (Vedat [Kurşun], Ozan [Kılınç] ve benim yargılandığım davalarda) reddedildi.
2 Aralık 2011 tarihli Özgür Gündem'de Aslı Erdoğan'ın "pişmanlık yazısı" başlıklı yazısını okumanızı tavsiye ediyorum.
Tutuklandım
Kitaplar toplatıldıktan sonra Diyarbakır'da açılan soruşturmayla ilgili ifadem alındıktan sonra tutuklanma talebiyle mahkemeye sevkedildim ve tutuklandım 8 Ocak 2010'da.
O günün benim için özel bir anlamı daha var; 20 Aralık 2009'da doğan, adını Deniz koyduğum yeğenimi de ilk kez adliye koridorunda gördüm, öptüm, kokladım. Şimdi 16 aylık...
Çıktığımda onun yaşı kadar yatmış olacağım.
O gün bugündür de tutukluyum. Duruşmam, ki muhtemelen son duruşmam, 12 Mayıs 2011'de.
Mahkeme heyeti (6. Ağır Ceza) avukatıma "Bir kanaat oluştu bizde, karar vereceğiz," meallinde bir şeyler söylemişti, bu yüzden son duruşma olur, diye düşünmüştük.
Ancak öyle olmadı, duruşmalar ertelenmeye devam etti. 14. Duruşmada 23 Şubat 2012.
Bu arada Demokratik Uygarlık Manifestosu kitabıyla ilgili aynı gerekçe ve suçlamalarla hakkımda ikinci bir dava daha açılmış.
Davayı açan savcıya "Bu kitapla ilgili zaten yargılanıyorum!" dediğimde bana mealen "O dava kitabı yayınladığın için, bu dava da kitapları dağıttığın için," demişti ki, kitapların dağıtılması söz konusu değil.
Sadece kitaplar bir yerden başka bir yere nakledilirken polisler topluca el koymuş; bunun üzerine savcılar da harekete geçip toplatma kararı çıkartmıştı.
Açılan ikinci davanın duruşması 28 Nisan 2011'de. Ancak tutuklu yargılandığım 6. Ağır Ceza Mahkemesi, 3 Mart'taki duruşmamda davaların birleştirilmesine karar verdi.
Şimdi bekliyorum, acaba kitabı okudum diye de dava açacaklar mı? Olur mu, olur!
Basılmamış kitapların dijital kopyalarının bilgisayarlardan toplandığı "ileri demokrasi"li Türkiye'de, neden olmasın ki?
Adliye ''sarayları''nda
Bizi Adliye "Sarayları"nda insanı iğrendirecek derecede kirli bir odada saatlerce, ellerimiz kelepçeli olarak bekletiyorlar, duruşma günlerinde ringler için ne diyeyim? Beş insanımızı cayır cayır yaktılar. Daha ne olsun?
Bazı avukatlar artık tahliye talep etmiyor. Mahkeme heyetine "Buna yetkiniz yok, biliyoruz. Operasyon talimatlarını bizzat (baş)başbakan veriyor, tahliye kararlarını da ancak o verir" diyorlar. (Av. Fethi Gümüş, son KCK Şırnak davası duruşmasında.)
Benim gazetecilik ve gazetecilik faaliyetlerimden dolayı hakkımda açılan davalarla ilgili öyküm bu kadar.
"Gazeteci değiller, terör suçlusudurlar", diyenlere inat, inadına gazeteciyim. (BA/NM)
* Bedri Adanır, D Tipi Kapalı Cezaevi-Diyarbakır