Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Milliyet gazetesinden Aslı Aydıntaşbaş ile yaptığı söyleşide Hrant Dink'in ailesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) açtığı davada Türkiye'nin yaptığı savunmayı içine sindiremediğini söyledi.
"Pazar günü olayı duyunca çok canım sıkıldı" diyen Davutoğlu, o dönemde yurtdışında olduğu için Dink davasına gönderilen savunmayı görmediğini bu nedenle de altında imzasının bulunmadığını söyledi. Davutoğlu'nun konuşmasından bölümler şöyle:
İçime sindiremem: Pazar günü Dink dosyasını istettim. Okuyunca dedim ki, ben bunu içime sindiremem. Hrant Dink, bu ülkenin bir aydınıdır, benim de tanıdığım, saygı duyduğum bir insandı. Ölümüyle ilgili bir mazeret buluyor görüntüsü doğru değil. Ne bir aydın, ne bir bakan olarak ne ben ne de Adalet Bakanı'nın böyle bir şeyi savunuyor olması düşünülemez. Biz devlet olarak gerekli tüm tedbirleri almakla mükellefiz.
Hrant Dink'i sahiplendik: Bakanlık açıklamasında da Hrant Dink'i sahiplendik. Hrant Dink'i tanırım. Çok sempatik biriydi. 11 Eylül'den sonra bir gün aynı panelde konuşurken, oğlunun Amarika'da Müslüman diye gözaltına alındığını anlatırken "Biz gâvuruz ama sizin gâvurunuzuz" demişti.
İnanmadıklarımızı kabul edemeyiz: AİHM'de bu yanlış savunmaları engellemek için ifade özgürlüğünü kısıtlayan hükümleri kaldırmak gerekiyor. Tabii bunu yazanlara da kızamıyorum. Devleti savunma görevi veriliyor. Ama AİHM'de savunma yapmış olmak için inanmadığımız ilkeleri savunmak yanlış. AİHM'ye mevzu olacak davaların iç hukuk sisteminde çıkmasını engellemeliyiz. Bunun bir başka yolu da şimdiki anayasa referandumuyla gündeme gelecek olan, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı ve ombudsmanlık.
Savunma artık geri çekilmez: Devlet zorda kalmadıkça kendi insanıyla mahkemeye düşmemeli. Dink davasında anlaşma yoluna gitmek olabilir. Savunmayı artık geri çekemeyiz çünkü hukuken o aşama geçmiş. Ama bir formül bulacağız. Ama asıl mesele, bunlara gerek kalmayacak formüller bulmak.
Suçu kabul ediyoruz: Genelde AİHM'de "dostane çözüm" ve tazminat kararlarını ben imzalıyorum. Bana en ağır gelen imzalar bunlar. Çünkü hem suçu ve hem de ülkenizin bir eksikliğini kabul etmiş oluyorsunuz. İkincisi devletin cebinden para çıkıyor. Bütün dünya önünde de mahkûm olmuş oluyorsunuz. AİHM'ye Rusya'dan sonra en çok dosyası giden ikinci ülke biziz.
İfade özgürlüğü dosyaları üzüyor: Beni üzen, bu kadar krizle uğraşırken, önünde ifade özgürlüğüyle ilgili dosyaların olması. Ruhuma bir sürü krizden ağır geliyor. "İfade özgürlüğüyle ilgili bana dosya getirmeyeceksiniz" dedim. Bu ülke artık ifade özgürlüğünden yargılanan bir ülke olmamalı. Bu konuda iç hukuk öylesine sağlam temellere dayanmalı ki AİHM'ye gidilmesine gerek kalmasın. (SP)