Haberin İngilizcesi için tıklayın
"Ben ailem olsun, çocuğum olsun istiyorum. Türkiye'de berberde çalışıyorum. Bin 800 TL alıyorum, bin lira kira veriyorum. Param bitiyor ama ben güzel yemekler güzel elbiseler giymek istiyorum.
"Savaştan kaçtık başka bir yaşam savaşına girdik. Biz keyfimizden gelmedik buralara, ya da gidenler keyfinden gitmek istemiyor. Hiç kimse anlamıyor ama savaş çok zor, toprağını bırakıp başka bir yere gitmek çok zor."
"Herkes bizi top gibi görüyor abla, herkes birbirine atıyor. İnsanız biz insan. Yorulduk artık, anne, baba, kardeşler hepimiz başka yerlerdeyiz. Ülkemde savaşı bitirsinler, herkes ülkemizden çıksın, biz geri gitmek istiyoruz."
Türkiye'nin sınır geçişlerini engellemeyeceğini açıklamasının ardından Avrupa'ya geçmek isteyen binlerce mültecinin Yunanistan sınırındaki bekleyişi sürerken; İstanbul Aksaray'da da yüzlerce insan gitmekle kalmak arasında bekliyor. Gidenler niçin gitmek istiyor, mültecilerin hepsi gitmek istiyor mu, kalanlar ne diyor? Sudan'dan Irak'a binlerce mülteciye "memleket" olan Aksaray'da bu sorulara cevap arıyoruz.
Aksaray, her gününden farklı bir kalabalık, farklı bir hareketlilik yaşıyor. Bir taşınma hali var gibi, ellerde çantalar herkes heyecanlı bir koşuşturma içinde...
"Sizin gibiyim artık..."
Murat Paşa Parkı'na doğru ilerlerken, bir mağazanın önündeki gencin parkı izlediğini görüyorum. Yaklaşıp "merhaba" dediğimde kendisinin de Halepli bir mülteci olduğunu söylüyor İsmail. Aksaray’da bir mağazada tezgahtar olarak çalışıyor.
Beş yıl önce Suriye’den geldiğini, gelmeden bir süre önceye kadar Özgür Suriye Ordusu’nda savaştığını; kuzenlerinin ise Esad’ın Ordusu’nda yer aldığını bir solukta anlatıyor İsmail. Daha sonra “kime karşı savaşıyorum, kimi öldüreceğim” diyerek silahı bırakıp Türkiye’ye geldiğini söylüyor.
“Sen de Avrupa’ya gitmek istiyor musun?” diye soruyorum. Kararlı bir ses tonuyla: “Hayır, istemiyorum, gitmeyeceğim. Buradan ancak Suriye’ye dönerim, başka bir yere gitmek istemiyorum. Beş yıldır Türkiye’deyim ve ilk iki yıl çok zorlandım ama şimdi arkadaşlarım oldu, patronum ailem gibi. Sizin gibi konuşuyorum, sizin yemeklerinizi yiyorum, sizin gibiyim artık.
“Şimdi bu kadar alışmışken her şeye yeniden başlayamam. Çünkü mültecilik çok zor, bir yere alışmak, arkadaş olmak, kendini kabul ettirmek zor. Ben buradan sadece ülkeme gideceğim. Savaştan kaçtık başka bir yaşam savaşına girdik. Biz keyfimizden gelmedik buralara, ya da gidenler keyfinden gitmek istemiyor. Hiç kimse anlamıyor ama savaş çok zor, toprağını bırakıp başka bir yere gitmek çok zor."
Biraz kaygılı biraz da heyecanlı
İsmail’in yanından ayrılıp Murat Paşa Parkı’na doğru ilerliyorum. Bir zamanların Topkapı Otogarı gibi. Ellerinde çanta, torba, battaniyeleriyle bekliyor yüzlerce insan. Herkes birbirini izliyor. Biraz kaygılı biraz da heyecanlı bir yüz ifadesiyle...
Parkın orta yerinde bir grup genç kendi aralarında yüksek sesle konuşuyorlar. Yanlarına yaklaşıp, “Edirne’ye mi?” diye soruyorum. Yarım yamalak bir Türkçe ile hep bir ağızdan cevap veriyorlar; “Yunan polisi bizi dövdü, paralarımızı aldı, bizi Türkiye’ye attı.”
Cezayirli, Sudanlı, Faslı 6 genç adam. Avrupa’ya gitmek için Edirne’ye gidiyorlar. Fakat geçemeyince beş parasız Türkiye’ye geri dönüyorlar. “Niye gitmek istiyorsunuz?” diye soruyorum. Adının Moyha olduğunu söyleyen Cezayirli genç cevap veriyor: “Çünkü biz daha iyi bir hayat istiyoruz, insan gibi yaşamak istiyoruz.
"Ben ailem olsun, çocuğum olsun istiyorum. Türkiye’de berberde çalışıyorum. Bin 800 TL alıyorum, bin lira kira veriyorum. Param bitiyor ama ben güzel yemekler yemek, güzel elbiseler giymek istiyorum. Bunlar için Avrupa’ya gitmek istiyorum. Edirne’ye gittik, bota bindik Yunanistan’a gittik ama Yunan polisi bizi dövdü paramızı, telefonumuzu aldı ve geri gönderdi.” Bacaklarındaki kesikleri, atılan dikiş izleriniz gösteriyorlar. Yaşadıkları korkuya rağmen, her ne olursa olsun, Avrupa’ya gideceklerini söyleyerek, noktalıyorlar.
"Herkes bizi birbirine atıyor"
Üç adım ileride ise öfkeli bakışlarla iki genç duruyor. Yolumu kesip ne yaptığımı soruyorlar. Gazeteci olduğumu söyleyince, dertlerini anlatacak birini bulmanın heyecanıyla anlatmaya başlıyor gençlerden biri. Adı Ahmed, 24 yaşında. O da gidip gelmiş Edirne’ye: “Oradaki insanları görünce vazgeçtim geri geldim. Herkes bizi top gibi görüyor abla, herkes birbirine atıyor. İnsanız biz insan. Yorulduk artık, anne, baba, kardeşler hepimiz başka yerlerdeyiz. Ülkemde savaşı bitirsinler, herkes çıksın ülkemizden biz ülkemize gitmek istiyoruz.” Gözleri doluyor Ahmed’in, yoruldum diyor tekrar tekrar. Her gün rüyasında Suriye’deki evini gördüğünü söylüyor, zaten daha fazla da konuşmaya devam edemiyor .
Demirlerin üstüne oturmuş moralleri bozuk iki Iraklı kardeş de Ankara’dan geldiklerini söylüyorlar. Gerçekten geçiş var mı diye kendi gözleriyle görmek için istemişler. Fakat umutlarını Meriç Nehri'ne bırakmışcasına, Yunanistan'a geçmenin mümkün olmadığını ve Ankara'ya geri döneceklerini belirtiyorlar.
"İki çocuğum okusun diye..."
Yol kenarında dizilen araçların yanında bir kalabalık, hep bir ağızdan konuşuluyor. Tartışmanın orta yerine girmeden ne söylediklerini anlamak mümkün değil. Yaklaştıkça anlıyorum; otobüs şoförüne ‘yanlış yerlerde bırakıyorsunuz’ diyor biri. Tartışmanın ortasında elimde makinayı görenler, şoförleri bırakıp anlatmaya başlıyorlar.
Kobanêli Mazlum Ali de Urfa’dan gelmiş, o da gerçekten geçiş var mı diye önceden gelip bakmak istemiş: “Göç İdaresi’nden çağırdılar, ‘sınır açıldı gidebilirsiniz’ dediler. 15 TL kayıt için para istediler verdim, 400 TL param gitti buraya gelene kadar ama geçiş yok.
“Urfa’ya döneceğim, kendi topraklarıma gitmek istiyorum ama orası nasıl şu an bilmiyorum. Oraya dönersek eski hayatımız olacak mı, yoksa yine aç mı kalacağız, bilmiyorum. Avrupa’ya da iki çocuğum var, onlar okusun diye gitmek istiyorum. Suriyelilere yardım veriliyor deniyor ama herkese verilmiyor. Ben yardım almıyorum, boyacılık yapıyorum. Bir gün aç bir gün tok yaşıyoruz.”
"Gönderin dedik, insanlara işkence edilsin demedik"
Mazlum Ali, konuşurken arkadan 70'lerinde bir ses: "Kızım Türklere de soru soruyor musun, ben de konuşabilir miyim?" Konuşma sırası taksicilik yapan emekli asker Şaban Kıroğlu'nda: "Edirne Uzunköprülüyüm, kapılar açıldı deniyor ama insanlar gidemiyor. Tamam biz de istiyoruz Suriyeliler gitsinler ama böyle olmaz ki, bebekler, çocuklar, kadınlar soğukta donuyorlar. Türkiye gönderiyor, Yunanistan almıyor. Böyle olmaz ki, biz gönderin dedik de insanlara işkence edilsin demedik" (RT)