Bodrum sahilinde hayatını kaybeden sığınmacı çocuğun fotoğrafıyla göçmenlerin sorunları tekrar gündemde. Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Yardımcı Doçent Doktor Lami Bertan Tokuzlu ile sığınmacıların karşı karşıya kaldığı durumun sorumlularını, sistemdeki eksikleri ve yapılması gerekenlerini konuştuk.
Tokuzlu, uluslararası koruma sistemindeki sorun ve eksiklere işaret etti. Devletlerin göçmenlere yük olarak bakmasının yanı sıra göçmenlerle gelen yükün paylaşılmamasının sorun yarattığını anlattı.
Çözüm içinse temel denetim örgütü olduğunu belirttiği Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) daha aktif rol üstlenmesi, göçmenlerin geldiği ülkelerdeki sorunların ortadan kaldırılması, Türkiye’nin ise uluslararası işbirliği için devletlere baskı uygulaması gerektiğini söyledi.
“Koruma sistemi doğru dizayn edilmemiş”
Tokuzlu, uluslararası koruma sisteminin doğru dizayn edilmediğini belirtti. Bunda statülerle ilgili eksikliğe dikkat çekti:
“ 1951 tarihli Mültecilerin Statüsüne ilişkin Cenevre Konvansiyonu bu anlamda evrensel norm. Konvansiyon içindeki koruma statüsü kural olarak bireysel başvuru ve bireysel risk analizi üzerine kurulmuş durumda. Suriyelilerin durumunda ortada bireyselleşmiş riskten ziyade genel asayiş yoksunluğu, ayrımsız şiddet dediğimiz durum var.
“İlk uluslararası sistem kurgulandığında ayrımsız şiddete karşı durum düşünülmemiş. Çok sayıda insan bir anda sınır geçmeye çalıştığı zaman çoğunlukla bireysel risk analizi yapmak mümkün olmuyor.”
“Yeni standartlarda eksikler”
Tokuzlu, toplumsal nüfus hareketlerinin çoğalmasıyla bazı hedef ülkelerin yeni standartlar getirmeye başladığını söyledi. Bunlarda da eksiklik olduğuna ve ortaya çıkan başka sorunlara dikkat çekti:
“ Avrupa Birliği’nin (AB) bu alanda geçici koruma yönergesi var. Bugüne dek pek işletilmedi çünkü siyasi kararla harekete geçiyor. Belirli ülkeden gelenlerin risk altında olduğunun varsayılması ve onlara geçici korunma sağlanması üzerine karar alınması gerekiyor.
“Türkiye’de AB hukukundan adapte edilerek yapılan, 2013 Nisan’ında Meclis’ten geçen Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu var. Geçici koruma ilgili tek maddelik bir hüküm var. Bu maddenin içeriğiyle ilgili yönetmelik geçtiğimiz yıl çıktı. Bir düzen altına alınmaya çalışıldı, haklar, kurallar getirildi. Ama bu aşamada da uluslararası sistemle ilgili olan yük paylaşımı sorunu ortaya çıkıyor.”
“Yük paylaşımı yok”
Tokuzlu, göçmenlerin sorumluluğunu tek bir ülkenin üstlenmesinin mümkün olmadığını, uluslararası işbirliğine ihtiyaç olduğunu söyledi.
“1950’lerde kurgulanan sistemde uluslararası yük paylaşımı mekanizması yok. Bu da kimin koruma yapacağı konusunda ciddi sıkıntı yaratıyor.
“Yükü kimin paylaşacağı, kimin ne kadar katkıda bulunacağı ile ilgili sistem olmadığından tüm devletler, özellikle hedef ülkeler, karşı karşıya olduğu yüklerden kurtulmaya çalışıyor.
“Kale Avrupası fenomeni diye tanımlanan durum ortaya çıkıyor. 1999’da Amsterdam Anlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle AB bu konudaki rejimini önemli ölçüde değiştirdi. Bu düzenlemelerin anlamı, ağırlıklı olarak Avrupanın göçmenler ve koruma arayanlar bakımından kaleye görüştüğü görülüyor. AB ülkeleri yükü üstlerinden atmak için gayret sarf ediyor.”
“Küresel dayanışma kampanyası başlayamadı”
Tokuzlu, BMMYK’nın bir dönem bu soruna çözüm bulmak için uluslararası koruma sistemini dayanışmaya dayalı olacak şekilde yeniden kurgulayacak Küresel Dayanışmalar Kampanyası başlatmayı istediğini anlattı:
“Ancak hedef ülkelerin tepkileri nedeniyle ortaya çıkacak sistemin eskisinden daha kötü olacağı gerekçesiyle bundan vazgeçtiler.”
“Geldiğimiz noktada aynı sistematik sorunlar duruyor. Bu insanlar sorumluluk almak istemeyen devletler arsında adeta pinpon topuna dönüyor. Devletler konuya sadece yük perspektifi ile baktıklarında bu tür sorunları yaşama ihtimali artıyor.”
“Koruma yükünden kaçma eğilimi”
Tokuzlu, göçmenlerin güvenli yollarla sınırları aşmasının sağlanmasına ilişkin de istedikleri hedef ülkeyi seçememelerine işaret etti.
“Sığınma arayanlara sığınma hakkı tanımak Cenevre Konvansiyonunun yükümlülüğü. AB ülkelerinin ve aslında Türkiye’nin de son zamanlarda geliştirdiği sistemde sığınma arayanlar kendi istedikleri hedef ülkeleri seçmez hale geliyorlar. AB düzenlemelerinde güvenli ülkeden geçip AB’ye gelen koruma arayan kişinin başvurusu açıkça mesnetsiz bulunup, güvenli üçüncü ülkede başvur denebiliyor.
“Bu, Cenevre Konvansiyonu’nun mantığına da aykırı. Cenevre Konvansiyonu’nda tüm taraf devletlerin yükümlülük altına girmesi ve koruma talebiyle muhatap olduklarında risk analizini yapmaları esastır. Her devlet korumayı sağlamaktan bireysel olarak sorumludur, başka devletlerin o korumayı sağlayabilecek olması değerlendirme dışında olmalıdır. Koruma yükünden kaçınma açısından devletler daha sınırlayıcı biçimde yorumlamaya başladılar bu yorumlama da giderek yaygınlaşıyor.”
“BMMYK’ya önemli rol düşüyor”
Tokuzlu, sorunun çözümüne ilişkin ilk olarak BMMYK’ya işaret etti.
“ Temel denetim örgütü BMMYK. Öncelikle bu konudaki yönlendirme ve sözleşmenin uluslararası koruma sisteminin nasıl yorumlanması gerektiği konusunda BMMYK daha aktif rol üstlenmeli.
"BMMYK’nın daha önce yapmaya çalıştığı uluslararası yük paylaşımı sisteminin kurulması faydalı olur.
"Sorunun çözümü ile ilgili temel işlev görmesi gereken örgüt BMMK. Hem mevcut sistemin koruma odaklı işlemesi hem de geliştirilmesi daha koruyucu, bu tür durumları engelleyici şekilde yeni mekanizmaların yaratılması açısından BMMYK’ya önemli rol düşüyor.”
“Ülkelerindeki koşullar düzelmeli”
İşaret ettiği bir diğer nokta da menşe ülkelerdeki durumun düzelmesi:
“AB’de son zamanlar da buna vurgu yapıyor. İnsanların kaçmasına yol açan koşul düzeltilmesi, sorunun kaynağında giderilmeye çalışılması. Bu hedef ülkelerin tek başına yapabileceği kolay bir şey değil.”
“Türkiye Avrupayı işbirliğine zorlamalı”
Türkiye’nin ise AB, ABD, hedef ülkelerle daha yakın işbirliğine giderek onları bu konuya daha fazla yatırım yapmaları, çaba sarfetmeleri için baskı uygulaması gerektiğini belirtti.
“Türkiye; sınırdan geçişleri engellemek için, duvar örülmesi gibi polisiye tedbirlerle geçişleri azaltmaya çalışıyor. Daha çok işbirliğine ihtiyaç var. Tek başına çözebileceği sorun değil. Kendi adına alabileceği tedbirlerin bir kısmını aldı ama uluslararası işbirliğini Türkiye mobilize etmeli.
“Uluslararası koruma alanı, devletlerin tek başlarına idare edebilecekleri konu değil, öyle olmaktan da giderek çıkıyor. Giderek devletlerin daha çok uluslararası işbirliği ile halledebilecekleri konu haline geliyor.
“Türkiye batı ülkeleri üzerinde çok ciddi baskı olmalı, bunun için de uygun koşullar var. Türkiye’den kaçanların sayısında ciddi artış var. Avrupa ülkelerine ‘Bu konuda gayret göstermezsiniz tek başına mücadele etmemiz, göçü, insan kıyımını azaltmamız mümkün olmaz’ mesajı vererek onları da işbirliğine zorlaması gerekir.” (BK)
* Fotoğraf: Arpad Kurucz / Budapeşte / AA