Midilli'de (Lesvos) Skala Skaminias ve çevresine her gün en az on bot geliyor. Her bot acılı ama umut dolu insanlarla dolu. Bottan inen her sığınmacının farklı bir öyküsü var. Ama onlara söylenmesi gerekenler aynı. Her gün defalarca yinelemek gerekiyor.
Hoşgeldiniz. Yukarıda bir çeşme var. Oraya dek 3 km. yürüyeceksiniz. Hep yokuş yukarı. Orada bekleyeceksiniz. Çeşmenin olduğu yere otobüs gelecek ve sizi alacak. Otobüs gelene dek bekleyeceksiniz. Otobüse para ödemeyeceksiniz. Otobüs sizi adanın merkezine, Mitilini’ye götürecek. Orada başvuru yapacaksınız.
Çeşmenin olduğu yerde küçük bir köy var. Köylüler iyi insanlar. Burada kimse size zarar vermez. Korkmayın. Köyde iki bakkal var. Oradan alışveriş yapabilirsiniz. Üç lokanta var. Onlardan yemek alabilirsiniz.
Durumun ciddiyetini kavradıkça ekler yapmak gerekiyor.
Çeşmenin olduğu yerde tuvalet yok. Yatacak yer yok. Geceleri serin olmaya başladı. Rüzgâr da çıkarsa üşürsünüz. Can yeleklerinizi yanınıza alın. Giyerseniz üşümenizi engeller. Ya da yere serip üzerinde yatarsınız.
Yokuş yukarı tırmanan sığınmacıları çok ender olarak arabasına veya kamyonetinin arkasına alan oluyor. Artık bunu da ekliyoruz:
Yolda sizi kimse arabasına almayacak. Bunu yapmak yasak. İnsan ticareti yapmak ile bir tutuluyor. Büyük cezası var. Bu nedenle sizi almazlar. Onlara kızmayın.
Sığınmacıların bilmediği çok şey var. Anlamakta zorluk çekecekleri şeyler de. Onları botlara bindirenlerin veya bu tehlikeli yolculuğa çıkmaya ikna edenlerin bunları söylemediğini tahmin etmek zor değil.
Önceki gün buraya bin kişi geldi. Ondan önceki gün de bin kişi. Ondan önceki gün 2000 kişi. Çok gelen var. Adadakiler artık yoruldular. Mitilini mülteci dolu, orada durum çok gergin.
Keşke yola çıkmadan burada onları nelerin beklediğini aktaran videolar izleyebilseler.
Devrilen bot
Her şeyin sırası belli. Sığınmacılar bottan inecek, herkes iyiyse açıklama yapılacak ve sonra yola çıkacaklar. Ama dün akşam, saat 21.00 sularında bu sıra altüst oldu çünkü limana gelen bir bot devrilmiş ve bottaki 50 kişiden çoğu denize düşmüştü.
Denize düşenler hemen kurtarıldı ve kıyıdaki bir lokantanın arkasına alındılar. Aralarında Türkçe bilenlerin de olduğu sığınmacıların hepsi Suriye’dendi.
Yardım etmek isteyenler müthiş bir hızla ve kargaşa içerisinde işe koyuldular. Çevredeki evlerde oturanlar battaniyeler ve giysiler getirdiler. Islak giysilerin hepsi hemen değiştirildi. Çocukların önüne sandviç ve bir bardak süt konuldu. Süt içmeyenlere gazoz dağıtıldı. Enerji versin diye isteyenlere çikolata verildi.
Gebe bir kadın için rahat edebileceği bir yer bulundu. Bebeği olan bir kadın onun yanına oturtuldu. Tahminen 15 yaşlarında olan Cihan ile konuştuğumuzda hemen herkes üstünü değiştirmişti. Cihan ailesinin iyi olduğunu söyledi. Yalnızca bacakları çok üşüyen teyzesi iyi değildi.
Onunla bakkalda çalışan genç kadın ilgilendi. Battaniyeye sardı; ağladığında sarılıp sakinleştirdi. Bacaklarına masaj yaptı. Yarım saat içerisinde teyze de düzeldi.
Bir kadın ailesi ile Kobane’den geldiğini söyledi. O arada duyuru yapıldı. Anladık ki, botun devrilmesi sırayı tümüyle değiştirmişti.
Bir otobüs gelip devrilen bottan çıkanları götürecekti. Lokantada çalışanlar bir sonraki bottan inenlerin oradan ayrılması için büyük çaba gösterdi.
İngilizce ve Türkçe duyuru yapıldı. Ardından anadili Arapça olan bir adam çeviri yapmaya başladı ve otobüse önce kadın ve çocukların alınacağı duyuruldu. Öyle de oldu. Neyse ki, otobüste 50 kişiyi alacak kadar yer vardı.
Otobüs ilk bottan inenlerin hepsi ile yola çıktığında saat 23.00 olmuştu. Öğrendik ki, otobüs Mitilini’ye gidiyordu.
"O zaman yola çıkmak gerek"
Otobüs yola çıktığında iş bitmemişti. Limana varan üçüncü bottan oldukça korkmuş kalabalık bir grup sığınmacı indi.
Bindikleri botun motoru kıyıya bir kilometre kala durmuş ve bot dizlerne dek suyla dolmuştu. Onları birkaç gündür bölgede bulunan Frontex teknesi bulmuş; kıyıya gelmelerini ise bir balıkçı teknesi sağlamıştı.
Bot limana getirildiğinde Ali ve ailesi kenarda oturmuş sallanarak, ellerini göğüslerine vurarak yüksek sesle şükrediyorlardı. Ali’nin biraz Türkçe konuştuğunu öğrenince olanları sordum. Şöyle özetledi:
Kaçakçılar bizi İstanbul’dan otobüsle ağaçlık bir yere getirdi. Biz 40 kişiydik. Ama bota başkaları da bindi. Onları indiremeyince havaya ateş açtılar. 5-10 kişi indi. 60 kişi kaldık. Ama bot çok ağırdı. Çantalarımızı atmamızı istediler. Her şeyimizi attık.
Hareket ettik ama denizin ortasında motor durdu. Dizimize dek suya battık. Çok korktuk. Bağırdık. Sonunda bir tekne geldi. Bize ışık yaktı; anons yaptı. Sonra da bizi bıraktı gitti. Balıkçı bizi kurtarmaya gelmese ölecektik.
Ali ile konuşurken Hüseyin yanımıza geldi. Türkçesinin iyi olduğunu söylediğimde Türkmen olduğunu söyledi. Önce Atina’ya, oradan Almanya’ya gitmeyi düşünüyordu. Bütün açıklamalarımı dikkatle dinledi ve hiçbir şey sormadan, “O zaman dediğin gibi yola çıkmak gerek” dedi.
Mitilini’de sokakta yatacağını biliyordu ve her türlü zorluğu göze almış görünüyordu. “Yolun açık olsun” diye arkasından seslendim ama beni duymadı bile.
Yeni gelenlere verilecek giysi kalmamıştı. Ama bu kez yukarıdan, köyden gelen bir kadın bir büyük torba dolusu çocuk giysisi getirdi. Çevredeki genç ve yaşlı kadınlar önce bebeklerle ilgilendiler ve sonra tüm çocukların üstlerini değiştirdiler. Yarım saat geçmeden gelenler sakinleşmişti.
Sonuncu bot?
Geceyarısı olduğunda kıyıya ulaşmakta güçlük çeken bir bot daha olduğu haberi geldi. Bu botta ikinci botla gelenlerin arkadaşları vardı ve telefonla haber gönderiyorlardı. Yaklaşık 20 dakika sonra mendirek tarafından bağırışlar duyulmaya başladı. Bot kayalara yanaşmıştı ve birkaç kişi bottakilerin inmesine yardım etmeye çalışıyordu.
Bottakilerin inmesi ve kayaları geçmeleri sağlandı. Bebekler ve çocuklar elden ele kıyıya aktarıldı. Tansiyonu düşen bir erkeğe genç bir kadın yardım etti.
Saat 1 olmadan Mitilini’ye giden otobüsün sürücüsüne telefon edildiği ve otobüsün geri geleceğini öğrendik. Son iki botla gelenlerin kaza geçirdiği ve aralarında yürüyemeyecek olanlar olduğu anlatılmış ve sıra yine bozulmuştu.
Saat 1.30 olduğunda otobüsün gelmesi bekleniyordu. Gecenin son botu gelmişti ama adaya gelen botların sonuncusunun ne zaman geleceğini kimse bilmiyordu.
Çiğdem’e ve zor durumdaki sığınmacılara yardım etmek için neredeyse kendini parçalayan Hristos’a “Haydi uykuya” dedim. Çiğdem, “Artık gidip dinlenelim,” dedi. Hristos ise, “Evet, yarın yine çok işimiz var” diyerek evine doğru yürüdü. (SD/YY)