Oslo'da hükümet binalarını harap eden bomba yüklü aracın patlamasının ve 76 insanın ölümüne neden olan eylemin ardından ilk şüpheli, "Afganistan'da bir mağara içindeki adam"dı.
Fakat katilin sarışın ve Norveçli olduğu ortaya çıktığında dikkatler İslamcı terörizm konusunda uyarılar yapan mahçup uzmanlardan uzaklaşıp, ülke içerisindeki çeşitliliğe yöneldi.
Kim gazetecileri apaçık ortadaki şüphelilere yönelmekle suçlayabilir? Geçtiğimiz yıl Avrupa Birliği'nde (AB) 179 kişi El Kaide ile bağlantıları olduğu gerekçesiyle tutuklanırken, yalnızca bir kişi aşırı sağ eylemleri nedeniyle tutuklandı.
Aşırı sağın pek çok görüşünün demokratik yollarla seçilmiş siyasi partilerin politikalarının parçası olduğu Avrupa'da, bu durum pek de şaşırtıcı değil. Birçok örnekte, yakın zamandaki seçimlerde bu partiler oyların yüzde 20'sine yakınını alabiliyor ve bazılarında hükümetler iktidarda kalmak için bu grupların desteğine dayanıyor.
AB'ye üye devletlerden dörtte birinin Avrupa Parlamentosu'nda aşırı sağdan delegeleri var. Bunlar birbirlerinin politikalarının hepsini onaylamadıkları gibi her zaman işbirliği de yapmıyorlar.
Çoğu şiddeti desteklemedikleri gerekçesiyle kendilerini Anders Breivik'in eyleminden ayırmada hızlı davrandı. Breivik'in 'manifestosunda' isimleri geçen Flemenk parti lideri Gaert Wilders ve Belçikalı-Flemenk De Winters gibi isimlerse dehşete kapıldı.
Tüm bu partiler, toplum içindeki rahatsızlıklardan sorumlu tuttukları ve kendi ülkeleri dışında kontrol edilmesini istedikleri 'yabancılara' dair bir takıntıyı paylaşıyor. Hollanda'da, büyükanne ve büyükbabaları Hollanda'da doğmamış olanları göçmen saymaya yönelik bir tasarıyı kanunlaştırma yönünde çabalar var.
Bunun Avrupa'nın geneline uygulanması halinde, nüfusun yaklaşık dörtte biri göçmen sayılacaktır; insanlar vatandaşlık haklarından yoksun ve daha önce hiç ayak basmadıkları ülkelere gönderilmek üzere her an sınır dışı edilebilecek.
Avrupa'nın merkez sağı da göçmen karşıtı politikalara yöneliyor. Geçen birkaç haftada Danimarka sınır kontrollerini yeniden aktif hale getirirken, Fransa ve İtalya birkaç ay önce aynısını Kuzey Afrika'dan kaçan küçük bir göçmen akını karşısında uyguladı.
Fransa başkanı Nicolas Sarkozy, tüm AB ve temel insan hakları yasalarına karşın geçtiğimiz yıl Fransa'nın güneyini temizlemeye çalışırken, AB'de göçmen akışını engellemek ve göçmenleri caydırmak için çıkarılmaya çalışılan yasalar göz önünde bulundurulduğunda yalnız sayılmazdı.
Fransa'nın aşırı sağdan bir lidere sahip olacak ilk Avrupa ülkesi olup olmayacağını söylemek için henüz erken. Sarkozy'nin gelecek yılki başkanlık seçimlerinde Fransız Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen karşısında kesin bir zarar göreceğini söylemek neredeyse mümkün. Mart ayındaki araştırmalar Le Pen'in ilk turda seçileceğini gösteriyor.
Şubat ayında İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre yüzde 48'lik bir dilim, şiddeti reddetmesi halinde aşırı sağın göçmenlere ve aşırı İslamcı gruplara yönelik sert önlemler içeren politikalarını destekleyeceğini belirtirken, bu ortamda Fransa'nın yalnız olmadığını söylemek mümkün.
Yunanistan'ın Eurozone dışında kalmasını isteyen Avusturyalı aşırı sağcı parti Freedom Party ( Özgürlük Partisi) yüzde 29, Alliance for Austria (Avusturya için Birlik) yüzde 13 desteğe sahip. Tüm bu oranlarla bu partiler, hükümetler üzerinde etkiye sahip.
Danimarka da göçmen ve Avrupa birliği karşıtı parti, hükümeti iktidarda tutmaya destek verirken kendi politikalarına uygun yasalar çıkarılması yönünde baskı yapıyor.
Avrupa Irkçılık Karşıtı Ağı, daha fazla oy almak için aşırı sağ söylemler kullanan siyasi liderleri demokrasinin değerini azaltmakla suçlayarak bu liderlerin Avrupa'daki aşırı sağ şiddetinin sorumluluğunu paylaşmaları gerektiğini söyledi.
Liderler, azınlıkların içindeki çok sayıdaki kurbanı reddederken, "Oslo ölümleri korkunç bir şekilde gösterdi ki aşırı-sağ ideolojiler tüm toplum için tehlikeli".
Avrupa Irkçılık Karşıtı Ağı, ırkçı ideolojinin toplumla sınırlı olmadığını, Avrupa genelindeki parlamentolarda temsil edildiğini vurguladı.
Avrupa Konseyi ise, ekonomik krizin radikal mesajları güçlendirmesi, ırkçılık ve hoşgörüsüzlüğün Avrupa toplumlarında köklenmeye başlaması konusunda geçen ay bir uyarı yaptı. Uyarıda, "Eğer hükümetler harekete geçmezse, ırkçılık kalıcılaşabilir" dendi.
Paris'te çalışan siyaset bilimci Jean-Yves Camus, işini kaybetme ve ekonomik kriz gibi konularda artan belirsizliklerin seçmenleri korkuttuğunu ve bu ortamda seçmenlerin söz konusu durumların neden ve çözümlerini bildiğini iddia edenlerin etkilerine açık olduğunu söyledi.
Hollanda'daki Wilders, Camus'nün 'popülist, yabancı düşmanı sağ' sınıflandırmasına tipik bir örnek; bu sağ, neo-Nazi veya faşistler olarak adlandırılamaz.
Camus, "Bu tür grupların ideolojisinin yanlış olduğu ortada; ayrıca, ırkçılığa ve politik şiddete karşı, devletin bu tür suçları işleyen herkesi cezalandırmasına olanak tanıyan yasalar mevcut" diyor, ama arkalarındaki yüzde 20'lik oy desteği nedeniyle bunun kolay olmadığını da belirtiyor.
"Parlamentoda koltuk kazanıyorlar, çünkü özellikle geleneksel muhafazakar partilere oy veren insanlar oy kullanmıyor" diyen Camus, bunun için merkez sağ partileri liderlik ve ideolojiden yoksun olmakla suçluyor.
Camus, aynı zamanda bu radikal partileri yasaklamaya tamamen karşı. Bu partiler, bu görüşlerdeki insanlar için bir çıkış noktası oluşturuyor. Avrupa Polis Teşkilatı (Europol) onların ve sosyal medya ve internet sitelerinin toplumun problemlerini yansıttığını söylüyor.
Doğduğu yer olan Norveç'e henüz geri dönen psikolog Dr. Roderick Orner de, "Bütün insanlara fikirlerini açıklama izni verilmelidir" diyerek bunun temel bir insan hakkı olduğuna dikkat çekiyor.
Sıradan, makul insanlar, sesleri olduğunu, göç gibi konularda gösteri yapabileceklerini ya da ana akım partiler tarafından duyulabildiklerini hissetmiyorlar.
Dr. Orner, cinayetlerin rahatsız bir aklın irrasyonel eylemi olarak görülemeyeceğini düşünüyor. Gerçekleşen, dokuz yıllık takıntılı ve şaşırtıcı derecede çok yönlü bir iş. "Psikiyatrik hastalığı olan kimse bu kadarını yapamazdı" diyor.
İrlandalı rahiplerin cinsel istismarına maruz kalan hastalarıyla Anders Breivik'in cinayetleri arasında paralellik görüyor: Her iki olayda da toplum bilmek istemiyordu. "Sessizliğimiz bizi suça dahil etti" diyor.
Dr. Orner'e göre Norveç üzücü ve rahatsız edici konuları bir şekilde dışarı iten bir tarihe sahip. "Bu durumdan hem Norveç hem de tüm dünya için önemli bir toplumsal sorun ortaya çıkıyor" diyor. "Bu durum bu canavarı nasıl üretti?"
Britanya Ulusal Cephesi'nin ve onun terör örgütünün eski önde gelen üyelerinden Matthew Collins, "Combat 18", şimdilerde ırkçılık karşıtı bir örgüt olan Searchlight Anti-racism Body (Irkçılık Karşıtı Projektör) üyesi. Collins, kendilerini Hıristiyanlığı restore etme çabasındaki savaşçılar olarak gören radikal Hıristiyan sağ yapıların yükselişi konusunda uyarılarda bulunduklarını söylüyor.
British Defence League (Britanya Savunma Ligi) gibi yapıların daha kötü olasılıkların belirtileri olduğunu söyleyen Collins'e göre insanların dininden çok, işsizliklerine odaklanmalıyız. Şu anki ekonomik ortamda insanlar faşizmin her türünü besleyen radikal çözümler arıyor.
Açık sınırlar kendi sorunlarını getirebilir, ancak göç ile ilgili bir tartışmaya ihtiyacımız var. Göç bir sorun değil, fakat işsizlik öyle. İnsanları günah keçisi haline getirmek doğru değil ve insanların seslerini duyurabilmek adına radikalleştiklerini görmek üzücü."
Europol'e göre temel eylem, bireylerin radikalleşmesini önlemek olmalı. "Bu onlara sunabileceğimiz tek gelecek. Bu alanda etkili yatırımlar gerekli. Radikalleşmenin engellenmesi aynı zamanda pekiştirilmeli de. Toplumun her alanında taktikler ve stratejiler vurgulanmalı. Okul, medya, polis gibi tüm toplumsal aktörleri içeren daha bütünlükçü bir yaklaşım gerekli." (AC/HH/BK/ŞA)
* Makaleyi Türkçeye Hazal Hürman, Beyza Kural çevirdi.