Biri, Özgecan Aslan’ı, Ayşe Paşalı’yı yani erkeklerin öldürdüğü kadınları hatırlatıyor. Başka biri de “Aile yapısını bozduğu iddiaları tamamen asılsızdır” diyor.
Bir başkası "İstanbul Sözleşmesi kadınları güçlendiriyor" vurgusu yaparken, başka biri de “İstanbul Sözlemesi’nden neden bu kadar rahatsızsınız?” diye soruyor.
Türkiye’de hemen her gün basına yansıyan ilk konu, erkek şiddeti sonucu yaşamını kaybeden kadınlar. İkinci konu ise İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik özellikle iktidar mensuplarından gelen “revize edeceğiz” söylemleri.
Bu nedenle de “İstanbul Sözlemesi’nden neden bu kadar rahatsızsınız?” sorusunun muhatabı bugün, Ak Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş. Kurtulmuş, Anadolu Soruyor Programı"nın canlı yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve İstanbul Sözleşmesi'ni de eleştirdi.
TIKLAYIN - "Bedel de Ödesek İstanbul Sözleşmesi'ni Savunacağız"
TIKLAYIN - 7 Soru, 7 Yanıt: İstanbul Sözleşmesi Nedir, Ne Getiriyor?
Kurtulmuş: "Araştırma yaptık"
İstanbul Sözleşmesi’ne dair de konuşan Kurtulmuş şöyle özetle dedi:
“İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanması gerçekten yanlıştı. 2011 yılında İstanbul'da imzalandı ve Türkiye 2012'nin Kasım ayında bunu Parlamentodan geçirerek yasalaştırdı.
"Bu metnin içerisinde iki tane önemli husus var dikkat çekmemiz gereken ve bizimle asla uyuşmayan. Bunlardan birisi toplumsal cinsiyet meselesi, bir de cinsel yönetim yönelim tercihi. Şimdi bunlar ve başka şeyler de var ama bu iki meselenin demin konuştuğumuz çerçevede tam da bu LGBT vesaire gibi unsurların, marjinal unsurların ekmeğine yağ sürecek kavramlar olduğu ya da onların arkasına sığınarak faaliyet yapabilecekleri alanlar olduğu görülüyor.
"Türkiye'de toplumsal olarak da bunların araştırmalarını yaptırdık. Türkiye'de bütün siyasi partilerin tabanlarında İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması ya da bunun bir düzenlemeyle revize edilmesi konusunda çok ciddi beklentiler vardır. Bunun aileye zarar verdiği konusunda endişeler var..."
Tepkiler...
Sözleşmenin revize edileceğini açıklayan Kurtulmuş'u eleştirenler ve sözleşmeye sahip çıkanlarsa avukatlar Meriç Eyüboğlu, Feyza Altun, Gökçe Gökçen ve Canan Arın.
Arın: Kutsal dediğiniz ailede kadınlar öldürülüyor
Avukat Arın, Kurtulmuş’ın sözlerinin Türkiye’deki erkek şiddetinin görmezden geldiğini ifade ederek şöyle dedi:
“Her ağzını açan erkek, İstanbul Sözleşmesi’ne saldırıyor. Sözleşme de sözleşme. İstanbul Sözleşmesi size ne yaptı? Aileyi bozdu diyorsunuz. Sizin kutsal dediğiniz, o harika süper ailelerde kadınlar öldürülüyor, çocuklar taciz ediliyor. Sözleşme, şiddetin her türlüsüne karşı çocuğu ve kadını koruyor. AKP’liler neden bundan bu kadar rahatsız oluyor? Yani AKP’liler neden 12 yaşında çocuklarla evlenmek için bunun zeminini hazırlamaya çalışıyor? Bu kadar çocuk düşmanı, kadın düşmanı bir iktidar görmedi bu ülke.
“Bu ülkede her gün kadınlar öldürülüyor, kanları ile duvarlara faillerinin adını yazan kadınlar var. Erkek şiddetini görmeyip aileyi bu kadar kutsamanızdaki amacınız nedir? Sizin İstanbul Sözleşmesi ile derdiniz ne?
“Bir uluslararası yasa ülkeye katkı sunmuyorsa revize edilebilir. Kurtulmuş bize sözleşmeyi neden revize etmek istediğini açıklasın? Erkek şiddetini, cinayetleri, tacizleri görmeyelim mi?”
Gökçen: “Kurtulmuş halkı kandırıyor”
CHP Genel Başkan Yardımcısı avukat Gökçe Gökçen, Kurtulmuş’un sözlerini şöyle değelendiriyor:
“Numan Kurtulmuş, İstanbul Sözleşmesi'nde olmayan ifadeleri varmış gibi göstererek halkı kandırıyor. Defalarca sorduk, bir kişi dahi İstanbul Sözleşmesi'nin hangi maddesinin aile yapısını bozduğunu gösteremedi.
“İstanbul Sözleşmesi, devletlere şiddetle mücadele görevi yükleyen bir belge. Uygulanması halinde kadın cinayetlerini durdurduğu ölçülmüş bir belge. 'Sözleşmeden çıkılır' diye açıklama yapanlar Emine Bulut’un, Özgecan Aslan’ın, Ceren Damar’ın, Ayşe Paşalı’nın hatırasına hakaret ediyor. Sözleşmeden çıkmayı isteyenler kadına şiddetle başka nasıl mücadele etmeyi düşünüyor? Kadınları yaşatmak için bir tek planları olmadığı gibi canımızı koruyan sözleşmeye düşmanlık besliyorlar.”
Eyüboğlu: “Bunun adı en hafif ifadesiyle kadın düşmanlığı”
Feminist Avukat O. Meriç Eyüboğlu, kadınların güçlenmesinin istenmediğine dikkat çekiyor ve "Kadın cinayetleri ve erkek şiddeti bu denli artmışken, bu konudaki yegane hukuki korumayı kaldırmaktan söz etmek, siyasi iktidarın erkek şiddeti ile mücadelede samimi olmadığını bir kez daha gösterdi" diye özetliyor.
Eyüboğlu şöyle diyor:
“Sadece İstanbul Sözleşmesi’nin değil, bu sözleşmenin iç hukukta nasıl uygulanacağını göstermek amacıyla hazırlanan 6284 sayılı Kanun’un da kaldırılmasını istiyorlar. Sadece siyasi iktidar değil, AKP, MHP ve destekçilerini de aşan bir geniş blok var karşımızda. Hüdapar, Saadet Partisi, BBP diye uzayıp gidiyor.
"İlk olarak nafaka hakkımıza göz koymuşlardı. O dönemde Boşanmış Mağdur Babalar Derneği, Nafaka Mağdurları Platformu vs isimli bir sürü “mağdur erkek” oluşumu çıktı ortaya. Ankara Kadın Dayanışma Vakfı’nın yaptığı çalışma ortaya çıkardı ki, nafaka miktarı olarak ortalama olarak aylık 370-TL’den söz ediyoruz. Üstelik mahkemeler “babası bu çocuk için bu kadar lira nafaka ödeyecek” diye karar alsa bile, uygulamada dosyaların büyük bölümünde nafakalar ödenmiyor. O halde bu “mağduriyet” iddiası nereden geliyor. Bu güruhun temel savı şöyle; “şayet nafaka ödemek zorunda kalmazsak, kadınlar boşanamaz”.
"Nafaka tartışmalarını İstanbul Sözleşmesine atılan imzanın geri alınması ve bu da yetmez 6284 sayılı Kanun’un yürürlükten kaldırılması kampanyası/ talebi izledi.
"Her üçüne ilişkin düşmanlığın kökeninde aynı saik var; “kutsal aile masalı” yani aile elden gidiyor, aileyi korumalıyız söylemi. “Boşanma sayısı çok arttı, nafaka olmazsa ekonomik güvencesi olmayan kadın boşanamaz”, “Erkek hakkında, evden uzaklaştırma kararı verilemezse, kadın erkeği idare etmeyi, herşeye hayır dememeyi öğrenir, kol kırılır yen içinde kalır”, “İstanbul sözleşmesi olmazsa lgbti diye bir mesele kalmaz, aile kurumu varlığını sürdürür”…
"Numan Kurtulmuş da iki yıldır defalarca duyduğumuz şeyleri söylemiş, “İstanbul Sözleşmesi iki açıdan bize uygun değil, bir “toplumsal cinsiyet”, diğeri “lgbti maddesi” demiş.
"İstanbul Sözleşmesi’nde doğrudan lgbti+ bireylerden söz edilmiyor, ancak 4. maddede sağlanan korumanın cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği ayrımcılığını da kapsadığı belirtiliyor. Lgbti+ düşmanlığının son derece tırmandırıldığı bir iklimden geçiyoruz, kısa süre önce pandeminin nedeninin LGBTİ+ bireyler olduğunu bile işittik Diyanet İşleri Başkanından! Toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle mücadele de, erkeklerin mevcut konumlarından, mevcut ayrıcalıklarından vazgeçmesi anlamına geleceği için “tehlikeli” tabi.
'Peki aile “kutsal” mı ve kadınları koruyor mu, sahiden?'
"BM’nin açıkladığı rapor da ortaya koydu ki erkek şiddetinin failleri, tanıdığımız, yanıbaşımızdaki erkekler. Birinci sırada da kocalar ve babalar var…Zaten evlenmek dışında bir yaşama seçeneği tanımadıkları, “gelinlikle girdin kefenle çıkarsın” dedikleri o evlerde şiddetin her türlüsüne maruz kalıyoruz, ölüyoruz zaten daha ötesi yok.
"İstanbul Sözleşmesi, bu şiddete annelerimiz, annannelerimiz gibi sesimiz çıkmadan katlanmak zorunda kalmayalım diye hazırlanmış bir sözleşme. İmzacı ülkelere sadece erkek şiddetiyle bütünlüklü (hukuktan, medyaya, eğitimden, yöneticilerin söylemlerine kadar) mücadele etme yükümlülüğü getirmiyor, aynı zamanda erkek şiddetinin ortadan kalkmasının ön koşulu olarak kadın erkek eşitliğini sağlama görevi veriyor.
"Bir başka ifadeyle kadınlar ve lgbti+ bireyler erkek şiddetine karşı yalnız, çaresiz kalmasın diye hukuki koruma sağlıyor sözleşme. Düşünün ki biz yürürlükteki İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanun’a rağmen öldürülüyoruz, bunlar tamamen kaldırılınca halimiz nice olacak acaba?
"Bunlar kalkmalı diyenler, kadınların güçlenmesini istemiyor zira onlara göre ‘kadınlar güçlenirse, haklarını talep ederler ve aile kurumu yıkılır!. Bunlar kalkmalı diyenler öldürülmemizi, tecavüze uğramamızı, maruz kaldığımız şiddeti de önemsemiyor haliyle. Bunun da adı, en hafif ifadesiyle kadın düşmanlığı
'Yeter ki kutsal aile masalı yıkılmasın!'
"Erkek şiddetine karşı susmayacağız, tek yaşama biçimi olarak evliliğin dayatılmasına da, evlenenler yönünden de ne “kutsal aile masalı”nı, ne “dayağın çıktığı cenneti” kabul ediyoruz. Haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz.
Altun: İstanbul Sözleşmesi kazanımımızdır, vazgeçmeyiz
Avukat Feyza Altun da sözleşmenin aile yapısını bozduğu iddiasını gerçeği yansıtmadığını belirterek şöyle diyor:
“İstanbul Sözleşmesi temelinde hukuki ya da biyolojik bağ olup olmadığına bakılmaksızın aynı evde yaşayan partnerlerin, evli kişilerin ya da eski eşlerin arasındaki kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasını; cinsiyet, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir sözleşmedir. Bu sözleşme metnine bakıldığında anlaşılacaktır ki kadın ve erkek arasında gerçek bir eşitlik sağlanması, şiddetsiz ilişkiler ve toplum yapısı amaçlanıyor.
“Aile yapısını bozduğu” iddiaları tamamen asılsızdır. Sözleşmeden korkan ve varlığından rahatsız olanların temel korkusu kadınların güçlenmesi ve devlet eliyle bunu sağlayacak mekanizmaların kurulmasını istememeleri. Kadınları sadece kendi çıkarları, istekleri doğrultsunda kendisine hizmet etmek zorunda bir “kurum” olarak gören, cinsel yönelimine göre insanlara nefreti, şiddeti körükleyen zihniyet, bugün sözleşmeyle uğraşıyor ve sözleşme ihlallerine karşı uluslararası boyutta sorumluluktan kaçmak istiyor.
“Bir toplumda şiddeti ortadan kaldırmayı amaçlamanın yozlaşma olarak görülmesi ancak şiddeti bir yönetim ve iktidar biçimi olarak kullanmayı meşru gören zihniyetin yansıması olabilir. İstanbul Sözleşmesi bugün bizim büyük bir kazanımınızdır ve bu sözleşmedeki haklarımızdan feragat etmeyeceğimiz, bu konuda gereken mücadeleyi göstereceğimizi ilgililer bilmelidir.”
İstanbul Sözleşmesi ne diyor? "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı", Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda 2011'de kabul edilerek yasalaştı. İstanbul'da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi olarak da anılan Sözleşme'yi ilk imzalayan ülke Türkiye. Sözleşme, ''kadına yönelik şiddet'', ''aile içi şiddet'', ''kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet'', ''kadın'' kavramlarını tanımlıyor. Uluslararası alanda kadına yönelik ve aile içi şiddetle ilgili ilk bağlayıcı belge olma özelliğini taşıyan sözleşme şu yükümlülükleri getiriyor: İstanbul Sözleşmesi psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, tecavüz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, tecavüz ve taciz dahil cinsel şiddet olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türlerini kapsıyor. Sözleşme çerçevesinde eviçi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddet edimini içerecek şekilde kadının korunmasını esas alıyor. Kadınları konumlandırırken "aile" olmayı, evlilik birliği içinde bulunmayı ya da aynı evi paylaşıyor ya da paylaşmış bulunmayı gerektirmiyor. Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler öncelikle devlet görevlilerine yönelik. Devlet kendi adına hareket eden görevlilerinin İstanbul Sözleşmesi'nin gereklerini yerine getirmesini sağlamak zorunda. Devletlerin sorumluluğu bununla sınırlı değil. Aynı zamanda şiddeti gerçekleştiren ister kadının sevgilisi, ister kocası, ister babası, ister patronu olsun, yani kim olursa olsun şiddetin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, zararın tazmin edilmesi yükümlülüğü de devlete ait. |
(EMK)