90’larda Antep Ünaldı Dokuma Sanayi Sitesi’nde 20 bine yakın sigortasız işçi son derece ilkel koşullarda çalıştırılıyordu.
O sıralar Türkiye’deki halı üretiminin yüzde 80’i Antep’teydi. Yüzlerce küçük atölyenin yanında Merinos Halı (o zamanlar Erdemoğlu) gibi büyük şirketler de Ünaldı’daydı.
Şehirdeki 600 civarında işyerinden yaklaşık 540’ının katıldığı direniş Temmuz 96’da bir sendika desteği olmadan, işçilerin iki sene önce kurduğu küçük bir dernek etrafında örgütlendi. Polis, üye olmayanların Dokumacılar Derneği’ne girmesine izin vermediği için direnişin sonunda derneğin üç binin üzerinde resmi üyesi olmuştu.
Dernek yöneticileri arasında MHP’li, Refah Parti’li işçiler de vardı ama örgütlenmenin başını çekenler aynı sene Emek Partisi’nin (EMEP) kuruluşunda yer alan işçiler oldu. EMEP eylemi sahiplenince Evrensel gazetesi Ünaldı’ya birçok muhabir yolladı. Direniş bir ay boyunca gazetenin ilk sayfasından düşmedi.
Tüm talepler kabul edildi
Defalarca toplu halde gözaltına alınan ve polis şiddetine maruz kalan işçiler bir ay boyunca taleplerinde diretince Antep’te dokuma sanayii durma noktasına gelmişti.
Direnişin 20. gününden sonra ipliklerini satamayan iplik firmaları da Ünaldı işverenleri üzerinde baskı kurmaya başladı. Önce, 23. günde ‘uçan halı’ tabir edilen kalitesiz halı firmaları, sonra da 30 Temmuz’da tüm işverenler başta sigorta hakkı, yüzde 100’e yakın zam, cumartesi saat 23’ten sonra ve pazar günü mesaiye 2 katı ücret, yıllık izin ve bayram ikramiyesi gibi talepleri kabul ederek dernekle sözleşme imzaladı.
Ana akım medya eylemi neredeyse hiç görmedi. Hal böyle olunca bir aylık direnişe dair tüm bilgiler için elde tek bir kaynak var: Ali Karadaş’ın hazırladığı, onlarca işçinin kendi anlatımına yer verilen ‘Direnişi Nasıl Dokuduk’ kitabı.[1]
Kitapta, işçiler için ‘’çapulcu’’ ve ‘’üç beş baldırıçıplak’’ diyen zamanın Antep Valisi Muammer Güler’le yapılan toplantıdan, MHP’li bir işçinin polislerce ‘’Senin Türklüğünden utanıyorum, kanın bozuk’’ diye azarlanmasına, Refah Partili bir işçinin ‘‘Emek Partisi’nin ajanlığını yapıyorsun’’ diye dövülmesine, zorunlu göçle Suruç’tan Ünaldı’ya gelen, diğer işçilerden daha da düşük ücretlere çalışmayı kabul etmek zorunda kalan yoksul Kürt işçilere yönelik önyargılara kadar birçok ilginç detay işçilerin ağzından anlatılıyor.
"Gerçek Anadolu Kaplanları"nı Anaakım görmediMilliyet’in dijital arşivinde eyleme dair tek bir haber bile bulunamıyor. Cumhuriyet’te ise direniş boyunca toplamda üç haber çıkmış: Direnişin üçüncü gününde yayınlanan 'Gerçek Anadolu kaplanları hak arayışında' başlıklı ilk haberde Ünaldı’da asgari ücretle çalışıldığından, iş kazalarından ve çocuk işçilerden bahsedilerek, ‘‘5 bin dokuma işçisi sigorta, 8 saatlik mesai ve ücret zammı için direniş başlattı’’ yazılmış.[2] Eylemin 10. gününde çıkan küçük bir haberde EP, HADEP, ÖDP, İP, İHD ve DİSK Genel-İş'in eyleme destek verdiği belirtilerek ‘‘30 Haziran 1996 günü 8 saatlik işgünü, sigorta ve sendika talepleriyle 10 bin dokuma işçisinin başlattığı iş bırakma eylemi, yan sanayide çalışan işçilerin de katılımıyla 20 bine ulaştı’’ yazılmış. Son haberde de İngiltere Liverpool’dan dayanışma için gelen işçilerle yapılan bir basın açıklamasına istinaden Emek Partisi Genel Başkanı Levent Tüzel’in beraberindeki heyetle gözaltına alıntığı belirtiliyor. [3] Yerel gazete ve televizyonlar da direnişe yönelik çoğunlukla eleştirel haberler yaptı. Evrensel Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Tüzel’in gözaltına alındığı basın açıklamasında polislerin işçileri copladığına değinmeyen Yaprak TV’nin Tüzel ve beraberindekilerden ‘’Antep’i karıştırmaya gelen dış mihraklar’’ olarak bahsettiğini yazıyor.[4] |
Çocuk işçiler, parmak yutan halı tezgahları
1996’da derneğin 543 işyerinde yaptığı bir anketin sonuçlarına göre yaklaşık 20 bin işçiden 1019’u sigortalıydı, bunlar da patronların ruhsat alabilmek için ayda 5-10 gün sigortalı gösterdiği yaşlı kalfa ve kıdemli makinistlerdi. Anket sırasında emekli olan tek bir dokuma işçisine bile rastlanmamıştı.
Ünaldı’nın yüzde 40’a yakını çocuk işçiydi ve en ağır işler de çocukların üzerindeydi. Günde 16 saate kadar çalıştırılan çocuklar iplik sarmak dışında tuvaletleri temizliyor, 50 kiloya varan çuvalları atölyelere taşıyordu. İlkokul üçüncü-dördüncü sınıfta okulu bırakan çocuklar arasında bali ve tiner kullanımı da yaygındı.
Halı başına ücret alındığı için işçiler makineleri hiç durdurmamaya çalışıyordu. Akşamları da tezgâhın yanında uyuyanlar oluyordu. Haftasonu izni veya yıllık izin de yoktu.
İş kazalarının sıradanlaştığı Ünaldı’da 540 civarında işyeri vardı ama tek bir sağlık ocağı yoktu. İşçilerin tezgahların dişlilerinin arasında kalan parmaklarının kopması, makinelerden fırlayan mekiklerin dişlerini kırması, yüzlerini parçalaması, gözlerini kör etmesi, hatta kafaları tezgahın arasında sıkışan işçilerin hastaneye gidene kadar can vermesi sıradanlaşmıştı.
Merdivenaltı atölyelerde sadece havalandırma sistemi ve yemekhane değil, tuvalet bile yoktu. İşçiler birkaç yüz metre ötedeki caminin tuvaletini kullanıyorlardı.
İşte Ünaldı direnişi bu vahim koşullarda filizlendi.
Bozkurt: Sendika direnişi boşa çıkarttı
Ünaldı grevinin öncülerinden olan ve şu an EMEP Gaziantep İl Başkanlığı görevini yürüten Mecit Bozkurt ile direnişten sonra Ünaldı’da yaşananları ve Antep’te dokuma sektörünün bugününü konuştuk.
Bozkurt, dokuma sanayinin Ünaldı’dan Organize Sanayi Bölgeleri’ne (OSB) taşınacağını bildikleri için 97’de derneği kapattıklarını ve sendikalarla görüşmelere başladıklarını anlatıyor. DİSK’ten olumlu cevap alınamayınca Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na bağlı (Türk-İş) Türkiye Tekstil, Örme ve Giyim Sanayi İşçileri Sendikası (TEKSİF) altında örgütlenmeye karar veriyorlar ve TEKSİF Ünaldı’da bir irtibat bürosu açıyor. Ancak sendikanın toplu sözleşme yapmayı başaramaması Ünaldı’daki örgütlenmenin sonunu getiriyor:
‘‘97’de bütün yaz izin kullanmayarak işçileri sendikaya üye yapmak için çalıştık. 12 büyük işyerinden 1000 civarında işçiyi TEKSİF’e üye yaptık. Ancak sendika yöneticileri, işverenlerden gelen baskı, pozisyonlarını tehlikeye sokmak istememeleri, bürokratik işleyiş gibi sebeplerden dolayı bizim dernekle yaptığımız işi beceremediler. 97’de toplu sözleşme imzalanmadı, örgütlülüğümüz darmadağın oldu. Bugün aynı yöneticiler hala DİSK ve TEKSİF’te. Tüm bu sebeplerden Antep’te sendikalar ciddi darbe aldı, işçiler bugün de sendikalara güvenmez. Sendika örgütlülüğünün en zayıf olduğu yerlerden biridir Antep. 200 bin işçinin çalıştığı bir sanayi kentinde üç sendikanın üye sayısı 4000’i bulmaz.’’
Bugün dokuma işçisi sigortalıysa Ünaldı sayesinde
‘‘Ünaldı direnişinden sonra taleplerimizin tamamı karşılandı. Yüzde 100’e yakın zam, sigorta, 15 günlük ücretli yıllık izin, bayram ikramiyesi… ‘Dokuma işçisi emekli olamaz diye bir kanı vardı, işçiler 8-10 sene sonra emekli olmaya başladılar. Grevden önce sanayinin yüzde 5’i sigortalıydı, grevden sonra bu rakam yüzde 70’lere ulaştı. Bugün hala dokuma sanayinde çalışan işçilerinin çoğunun sigorta girişi 1996 senesinin Temmuz ayında yapılmıştır.’’
‘’Bugün Antep’te şu anda 20’lerinde olan genç işçiler dışında Ünaldı’yı bilmeyen, hatırlamayan yoktur. Ünaldı’da yaşananlar sonraki yıllarda da birçok direnişe örnek oldu. 98’de Sanko’da binlerce tekstil işçisi, patronlara ve TEKSİF’in uzlaşmacı tutumuna karşı bir mücadele verdi ve yüzde 100’ün üzerinde zam aldı. 2010’da 75 gün süren Çemen Tekstil işçilerinin direnişi, 2012’de Başpınar’da kadınların da dahil olduğu 5 bin tekstil işçisinin grevi de örnektir.’’
OSB’lerde koşullar Ünaldı’yı aratmıyor
‘‘99’a kadar Ünaldı’daydım, sonra OSB’ye geçtim. 2000’lerden itibaren birçok işyeri OSB’lere kaydı. Ünaldı’da dokuma atölyelerinin yerini konfeksiyoncular aldı. Dokuma tekelleşti, firmalar büyüdü ve markalaştı, OSB’lere taşındı, örneğin Erdemoğlu Merinos oldu… Bugün Antep’te 5 OSB var. Tesisler sözde daha modern, işyerleri daha büyük ama koşullar Ünaldı’yı aratmıyor. Üstelik makineleşmeyle işçi sayısı gitgide azaltıldı, iş yükü arttı. Modern tezgahlar ilk geldiğinde her vardiyada üç işçi vardı, önce ikiye sonra da bire düşürüldü bu. Ücretler ise sabit. Pazar günü çalışma hala çok yaygın, ücreti düşük.’’
‘’İş kazaları Ünaldı’daki kadar olmasa da yaygın. Her ay birkaç iş kazası haberi geliyor, geçtiğimiz yaz OSB’nin içinde iki işçi öldü. Bunlar sadece duyabildiklerimiz.’’
‘’Ünaldı’da en büyük işyerinde bile en fazla 100 kişi vardı, herkes birbirini tanırdı, çayda kahvede sosyalleşme imkanımız vardı. OSB’lerde kimse birbirini tanımıyor.’’
‘’Her şeye rağmen bugün OSB’lerdeki dokuma işçisi sigortalıysa, yıllık izni varsa, 12 değil 8 saat çalışıyorsa bunlar Ünaldı’nın kazanımlarıdır.’’ (Eİ/HK)
[1] Ali Karadaş (2011), ‘’Direniş Nasıl Dokuduk’’, Evrensel Basım Yayın, İstanbul
[2] 'Gerçek Anadolu kaplanları hak arayışında', Cumhuriyet, 04.07.1996
[3] ‘EP Genel Başkanı gözaltında’, Cumhuriyet, 17.07.1996
[4] ‘Yerel basın evlere şenlik’, Evrensel, 19.07.1996