Haberin Kürtçesi için tıklayın
İstanbul Üniversitesi akademisyen ve öğrencileri 13 üniversitenin bölünmesini öngören tasarıya karşı Beyazıt Meydanı’nda açık hava dersleri düzenledi.
İletişim Fakültesi’nden Esra Ercan “Katılımcı üniversite kavramı ve üniversitede karar alma süreçleri”; Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Tamer Demiralp ise “Akademisyen yetiştirmede çok disiplinli çalışmaların önemi” başlıklı dersleriyle bölünmenin üniversitenin tüm bileşenleri adına nasıl sonuçlanacağını aktardılar.
Etkinliğe katılanlar arasında İstanbul Üniversitesi bileşenlerinin yanı sıra Marmara, İstanbul Teknik ve Yıldız Teknik üniversitelerinden de öğretim görevlileri ve öğrenciler, Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Eş Genel Başkanı Gönül Erden, Eğitim Sen Başkanı Feray Aytekin Aydoğan yer aldı.
17 maddelik tasarının üniversitelerin bölünmesini de kapsayan ilk yedi maddesi TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Tasarının kalan maddeleri için bugün oylamaya devam edileceği belirtiliyor.
Demiralp: Koca çınarı ortadan ikiye bölüyorlar
İlk dersi İstanbul Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Tamer Demiralp verdi. Çok disiplinli araştırmaların üniversitelere katkısını anlatan Demiralp “Fakülteler arasında iyi kötü bir optimizasyon geliştirilmişken bunu çok daha uzun ömürlü bir ağaç haline getirmek yerine koca çınarı ortadan ikiye bölüyorlar” diye konuştu:
“Bu üniversiteye indirilen ağır darbeye karşı buradayım. Üniversitelerin birincil vazifeleri zihinsel özgürleşme ve olgunlaşma sürecine katkı vermektir. Bir diğer nokta hiç kimsenin bilmediği bilgiler için bilimsel bilgi üretmektir. Bilimsel araştırmanın en temel kaynağı üniversitedeki genç akademisyenler ve beyinlerdir.
“En gelişkin ekonomiler arasına girmek istiyorsak eğer bilimsel araştırmaya ihtiyacımız var. Ama aynı zamanda yetkin araştırmacılara da ihtiyacımız var. İstanbul Üniversitesi birçok alanda uluslararası düzeyde rekabet edecek niteliğe sahip. Ödüllendirilmesi gerekirken aldığımız sonuç bu.
“Üniversitemiz yetkin ve çok yönlü fakülteleriyle başarılı”
“İstanbul Üniversitesi’nin başarısının altında en yetkin ve çok yönlü fakülteleri bünyesinde barındırıyor olması yatıyor. Beyin hakkında bir şey söylemek için edebiyat fakültesine, en iyi ölçümleri yapabilmek için mühendisliklere, doğru soruları sorabilmek için tıpçılara, doğru veriler için matematikçilere ihtiyacımız var. Bir kurumun içinde bile biz bu multi-disipliner yapıyı kurabilirken bu bölünmeyle karşılaşmak enteresan bir şey.
“İstanbul Üniversitesi son 10 yılda en çok bilimsel bilgi üreten üniversite. Özetlemek gerekirse 500’lerde yer almak bizim övüneceğimiz bir şey değil. Ama bu üniversitenin performansı desteklenseydi ve işlerimiz bölünmeseydi biz şu an burada değil laboratuvarlarda olurduk.”
Arcan: Katılımcı üniversitenin ruhu bu meydandadır
İkinci dersi veren İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Esra Arcan katılımcı üniversite modelinin akademik özgürlük ve özerkliğe katkılarını anlatırken “Hem üniversitemizi böldürmeyeceğiz hem de karar alma mekanizmalarında rol oynayacağız” diye konuştu:
“Üniversitenin tüm bileşenlerinin fikrini almak ve ortak bir karar üretmek üzere bir aradayız. Bireysel ve toplumsal belleğimizin ve bu belleğin mekanlarının yok edilmesine bir çare bulmaya çalışıyoruz. Katılımcı üniversitenin özü ve ruhu buradadır.
“Söz konusu tasarıyı biz medyadan duyduk çünkü biz bu üniversitenin karar mekanizmalarında yokuz. Karar mekanizmalarında yer almayan akademisyenlerin akademik özerkliğinin sağlaması mümkün değil.
“Katılımcı olmazsa o üniversite bizim değildir”
“Üniversitelerde iki yönetim biçimi uygulanıyor. Katılımcı üniversite modelinde sistem uzlaşmaya dayanır, eşitlikçi, demokratik karakterleri vardır. Bu üniversiteye karşı çıkan girişimci üniversite taraftarları bile bu biçimin temel dayanağının özgürlük ve akademik özerklik olduğunu söylerler.
“Katılımcı karar alma süreci akademik yönetsel özerkliğin bütün koşullarıyla uyumludur. KHK’ları, binlerce öğrencimizin zindanlarda olduğunu unutmadan bu kavramların ne kadar değerli olduğunu kendimize hatırlatalım.
“Girişimci üniversitede ise eğitim kurumu ve akademisyenler, devlet ve pazar üçgeni içinde bir yönetim anlayışı oluşturulur. Yönetici rektörler akademisyen değil lider oldukları için talep edilirler. Amaç ticari kurumlarla ilişkiyi geliştirmek ve kamusal değil pazara hizmet eden bir üniversite yaratmaktır.
“Katılımcı üniversite modelinde yönetime katılma bir insan hakkıdır. Üniversitemiz katılımcı olmazsa o üniversite bizim değildir. Buradan gitmeyeceğiz ve buranın katılımcı bir üniversite olması için çaba harcayacağız.” (TP)