Geçtiğimiz günlerde A.C.A.B. (All Cops Are Bastards) filminin fragmanını Roma'nın sinema salonlarında bu isimle görünce şaşırdım.
Şaşkınlığımın nedeni İtalyan sinema sanayisinin dublaj sektörünün esiri olmasından. Bu esaret o derece ki İtalyanlar genelde tüm filmlerin adını kendi dillerine tercüme etmekle kalmayıp bu konuda gayet de hoyrat davranırlar.
Örneğin yılın sonuna doğru gösterime giren Paolo Sorrentino'nun "This Must be the Place" filmi de aslında gösterime İngilizce adıyla girmişti. Fakat bu filmin İtalya'yı yıllarca Hıristiyan Demokratların mengenesinde tutan Giulio Andreotti'nin ülkeyi nasıl çürüttüğüyle ilgili muhteşem "İl Divo"sundan sonra Sorrentino'nun çektiği ilk İngilizce film olması nedeniyle geçerli bir mazereti vardı. Üstelik yurtdışında çekilmiş olması gurur vesilesi olarak pazarlanmıştı. Yine de The Cure grubunun solisti olarak tartışılır performansıyla karşımıza çıkan Sean Penn, ruhu kaçmış dublajcısı sayesinde İtalyanca konuşuyordu.
Fragmanın ilerleyen sahnelerinde A.C.A.B.'ın İngilizce bir kısaltma olarak ne ifade ettiğini de çözünce olay aydınlandı. Türkçe mealinin baş harfleri B.P.O.Ç. oluyor.
Bu slogan 1940'larda Birleşik Krallık madencilerinin grevleri sırasında kullanılmış ilk. Kısaltma olarak kullanılan şifrenin anlamı sorulduğunda grevciler, Always Carry A Bible (Daima Kutsal Kitabı Taşı) olduğu olduğunu söylermiş.
Bu kısaltma zaman içinde unultulmadı, varlığını sürdürdü. Mahpuslar başparmak dışındaki dört parmağa dövme olarak yaptırdılar.
Müzik grubu 4-Skins tarafından şarkı sözü olarak kullanıldı.
Neo-Nazi dazlaklar ve sol kanat anarşist punklar tarafından da sevildi.
7 Ocak 2011'de Ajax futbol takımının üç taraftarına, alfabe sırasına göre sözkonusu harflerin numerik karşılığından ürettikleri 1312 sayısı basılı tişörtle maça geldikleri için 330 Avro cezaya çarptırıldı. Son yıllarda futbol seyircileriyle polis arasındaki artan gerilim nedeniyle stadlarda A.C.A.B. sloganı daha sık görülüyor.
İtalya'da gösterime yeni giren A.C.A.B.'ın yönetmeni Stefano Sollima.
Roma doğumlu Sollima aslında polisiye televizyon dizileri konusunda uzmanlaşmış. Babası Sergio hâlâ unutulmayan Sandokan dizisiyle yetmişli yıllarda İtalyanlar'ın egzotik diyarlar konusundaki dimağlarını genişletmişti. Dizi ünlü macera romanları yazarı ve bilimkurgunun memleketindeki öncülerinden Emilio Salgari'nin eserlerinden yola çıkılarak çekilmiş ve olay yaratmıştı; narsist ve egosantrik İtalyanlar'ın, dış dünyadaki, hatta Akdeniz'deki komşuları konusundaki cehalet, önyargı ve tavırları göz önüne alınırsa dizinin kendilerine pek bir yararı dokunmadığı anlaşılıyor.
Gelelim filmimize. İtalyan sinemasının genç ve yakışıklı oyuncuları Pierfrancesco Favino, Filippo Negro ve Andrea Sartoretti'nin başrollerde olduğu A.C.A.B., Carlo Bonini'nin aynı adlı kitabından uyarlanmış.
Bonini Manifesto, Il Corriere della Sera ve La Repubblica gazetelerinde özellikle adli olaylarla ilgilenmiş araştırmacı bir gazeteci.
Filmde olaylar üç çevik kuvvet polisi (İtalyanlan hızlı poliz diyor) etrafında dönüyor ve fragmanda kendilerini şiddet dolu bir dünyaya orantılı/orantısız tepki verirken görüyoruz.
Nefretin ve ümitsizliğin hâkim olduğu bir toplumda agresyon ölçüsünü yitirirken polisimiz ifade vermek zorunda kaldığında davranışlarına bir şekilde mazeret bulmaya çalışıyor.
Otoritesini korku ve kaba kuvvetle resmen empoze etmekte beis görmeyen günümüz devlet ve güvenlik kuvvetlerinin sinsi tavrı göz önüne alınırsa A.C.A.B.'nin dünyada ve Türkiye'de örnekleri bolca görülen polisi sempatik gösterme propagandası girişimlerinden mi, yoksa politik doğruluk konusunda bize ders verebilecek harbi bir eser mi olduğunu bütün filmi görünce anlayacağız. (MT/HK)