Pazar akşamı bol ödüllü bir akşamdı. İstanbul’daki Sinema Yazarları Derneği SİYAD’ın 2008 Türk Sineması ödüllerinden birkaç saat sonra Los Angeles’ta 81. Akademi Ödülleri için kırmızı halı töreni başlamıştı bile.
SİYAD ödüllerinden sıcak evimize döndük, akademinin seçtiklerini izlemek için televizyonun karşısına kurulduk.
Güzeller kanlı elmasları olmayanlardı
Önce magazin tarafı. Kırmızı halı seansına "kim çok güzeldi?" sorusunun yanıtı biraz siyaseten doğruculuk da barındırıyor aslında.
İnsan hakları örgütleri Oscar töreninden haftalar önce “törene kanlı elmaslarla gitmeyin” çağrılarına başlamıştı.
Kırmızı halıda ilk gözüme çarpan muhteşem kesilmiş sade zümrütleriyle Angeline Jolie oldu.
Eminim ki zümrüdün de bir kusuru vardır ama en azından kanlı elmaslar kadar bilgi hanemizde değil henüz.
Aslına bakarsanız krizden mi yoksa kanlı elmasa karşı mı bilinmez ama bu sene çok da fazla elmas görmedim görüntülerde.
Meryl Streep, Anne Hateway, Halle Berry ve Nicole Kidman bakabildiğim ve görebildiğim kadarıyla elmassızlardı.
Sadece Sophia Loren aslen büyüklüğü neredeyse törene katılacak bütün kadınlara yetecek kadar bir elmas kolyeyle gelmişti. En çok dikkatimi o çekti ama herhalde herkesin dikkatini çekerdi. Kırmızı halıda kimler güzeldi derseniz cevaplar yukarıda aslında.
Jackman müthişti
Tören Türkiye saati ile 03.30 sularında başladı. Aksiyon filmlerinden, hadi o da olmadı biraz maceralı romantik komedilerden alışık olduğumuz Hugh Jackman’ın nasıl bir Oscar sunucusu olacağını merak ediyordum.
Jackman müthişti. Gece boyunca dans etti, müzikallerden şarkılar söyledi, en iyi kadın oyuncu adayı Anne Hateway’i yerinden kucaklayarak kaldırdı ve Frost/ Nixon’dan bir sahneyi canlandırdı sonra da dans etti.
Gecenin ilk ödülü en iyi yardımcı kadın oyuncuydu. Ödülün sunuluş biçimi Oscar törenlerinde de bir değişikliğin habercisiydi.
Daha önce en iyi yardımcı kadın oyuncu Oscarı’nı almış beş kadın oyuncu birlikte sahneye çıktılar ve Oscar kazananını açıkladılar.
Penelope Cruz, Woody Allen’ın hoş seyirliği Vicky, Christina, Barcelona’daki rolüyle en iyi yardımcı kadın oyuncu Oscarı’nı aldı.
Cruz “beni bu maceraya sokan ve hep müthiş kadınlar yaratan Pedro Almadovar’a teşekkür ediyorum” dedi, konuşmasının son bölümünü de İspanyolca yaptı.
En iyi orijinal senaryo ödülünü Tina Fey ve Steve Martin Hollywood’dan pek çok ünlünün de müridi olduğu Scientology tarikatı ile ilgili espriler yaparak sundular.
Ödül eşcinsel hakları aktivisti Harvey Milk’in hayatını anlatan Milk filminin genç senaristi Dustin Lance Black’e gitti.
Black'ten Milk'e teşekkür
Black konuşmasında “Ben 13 yaşındayken güzel annem ve babam beni tutucu bir Mormon evinden, Texas’tan, California’ya getirdiler. Harvey Milk’in hikayesini orada duydum ve Milk bana umut verdi. Milk bana bir gün hayatımı açıkça, rahatça, kendim gibi yaşayabileceğim ve istersem bir gün aşık olduğumda evlenebileceğim umudunu verdi” dedi.
“Harvey bizden 30 yıl önce alınmış olmasaydı muhtemelen gey ve lezbiyen çocuklara 'kiliseler ya da hükümetler ne derse desin sizler güzel, çok güzel yaratıklarsınız. Tanrı sizi seviyor ve söz veriyorum, yakında federal olarak bu güzel ülkenin her yerinde eşit haklarınız olacak' derdi. Tanrım, bize Harvey Milk’i verdiğin için teşekkürler!”
Black’ın bu çok etkileyici konuşmasının ardından gecede kaç Oscar alacağı bahis konusu olan Slumdog Millionaire en iyi uyarlama senaryo ile açılışı yaptı.
Vikas Swarup’un Q&A adlı kitabından Simon Beaufoy tarafından uyarlanan senaryo ödülü kaptı.
Jack Black ve Jennifer Aniston’un sunduğu en iyi animasyon ödülü Wall-E’ye gitti. Kısa animasyon ise La Maison en Petit Cube adlı Japon animesine…
En iyi sanat yönetimi ve en iyi makyaj ödülleri birbiri ardına Sarah Jessica Parker ve yeni James Bond Daniel Craig’in sunumlarıyla Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi’ne gitti.
Film müthiş oyuncaklı yapısıyla zaten iki ödülü de hak ediyordu. En iyi kostüm tasarımı ise The Duchess’in oldu.
Natalie Portman ve Ben Stiller’ın sunumuyla en iyi görüntü yönetmeni Slumdog Millionaire ile Anthony Dod Mantle oldu.
Dod Mantle bence sonuna kadar hak etmişti. Zira dünyanın en kalabalık kentlerinden birinde kamerayı bu denli kaybetmeyi başararak bu kadar iyi görüntü almak gerçekten herkesin işi değil.
En iyi kısa film Oscar’ı 1942 Almanya’sını anlatan Spielzeugland/ Toyland filmine gitti.
1942’de Almanya’da Yahudi çocukların Toyland’e (Oyuncak Ülkesi’ne) gittiklerini zanneden alman çocukların hikâyesini anlatan, yalanlar ve suçluluk üzerine kurgulanan filmde Tamay Bulut Özvatan rol alıyor.
Filmin yönetmeni Jochen Alexander Freydank ödülünü alırken “Ben doğu Almanya’da doğdum, batı Almanya da, Amerika da, Oscar da bana çok uzaktı. Bu nedenle çok anlamlı” dedi.
Ödülün ardından sahneye çıkan Hugh Jackman ve Beyonce Knowles müthiş bir müzikal potpuri yaptı.
Mamma Mia, All that jazz, Moulin Rouge ve You Are the One That I Want müzikallerden seçmeler söylediler, hem de dans ettiler.
Ölümünün ardından Heath Ledger
Gecenin en dramatik anı en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü açıklandığında yaşandı. Batman serisinin The Dark Knight filmindeki Joker rolüyle en iyi yardımcı erkek oyuncu rolüne aday olan Heath Ledger 22 Ocak 2008’de evinde ölü bulunmuştu. Ölümünden tam 13 ay sonra Oscar aldı. Ledger’ın Oscarını annesi, babası ve kızkardeşi Ledger’in üç yaşındaki kızı Mathilda adına birlikte aldılar.
Ledger’ın Oscarı salondaki herkesin gözlerini sulandırdı. Mathilda adına aile bireylerinden birinin Oscar sözleşmesini imzalayacağı da medyaya yansımıştı. Böylece Oscarların satılamaz bir heykelcik olduğunu da öğrenmiş olduk. Oscarlar ancak ve ancak Oscar komitesine 1 dolar karşılığında satılabiliyormuş.
Teldeki Adam
Geçtiğimiz günlerde sona eren !f İstanbul’un açılış filmi Man on Wire/ Teldeki Adam en iyi belgesel oscarını aldı.
Artık yerinde olmayan ikiz kulelerin arasına gerilla yöntemleriyle tel gererek telin üzerinde yürümenin hikayesini anlatan film !f’te de ilgi görmüştü.
Gecenin bir diğer Hint filmi, Hindistan’da çok fakir bir kasabada yarık dudaklı olarak dünyaya gelen Pinki’nin hikayesini anlatan Smile Pinki ise en iyi kısa belgesel ödülünü aldı.
En iyi görsel efekt ödülü Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi’ne giderken, en iyi ses kurgusu The Dark Knight’a, en iyi ses miksi ve en iyi film ödülünün habercisi sayılan en iyi kurgu ödülü Slumdog Millionaire’e gitti.
Oscar’ın özelliklerinden biri de her yıl sinema dünyasından birilerine onur ödülleri vermek malum. Jean Hersholt İnsanlık Ödülü bu senenin ödülüydü.
Ödülü Jerry Lewis kazandı. Lewis ödülü 1950’den beri kas hastalıklarıyla mücadele eden çocuklara yardım etmesi nedeniyle aldı.
En iyi müzik ve en iyi film şarkısı ödülleri A.R. Rahman’ın film müziği ve Jai Ho adlı şarkısına, yani Slumdog Millionaire’e gitti.
Hollywood Bollywood'a döndü
En iyi müzik ve şarkı ödülleri verildiği sırada ortalığın fazla Hintli olduğunu itiraf etmek durumundayım. Hollywood bir anda gerçekten Bollywood’a döndü.
En iyi yabancı film Oscar’ı Nuri Bilgi Ceylan’ın filmi Üç Maymun’un ilk dokuz film arasına kalması nedeniyle bizlerin daha fazla çekim alanındaydı bu sene.
Törenden önce ödülün en kuvvetli kazananı Beşir’le Vals gibi görünüyordu. İsrailli bir erkeğin Lübnan’ı ve Sabra Şatilla’yı anlattığı bu doku-animasyon Türkiye’de ne yazık ki sadece iki kopya olarak gösterime girdi.
Akademi ise en iyi yabancı film Oscar’ını Japonya’dan Departures’a verdi.
Bir obua sanatçısının işsiz kalmasının ardından bir cenaze levazımatçısında çalışmaya başlamasını anlatan film henüz Türkiye’de gösterime girmedi.
Beşir’le Vals’e Oscar gitmemesinin bir hayal kırıklığı olduğunu söylemeliyim.
Özellikle İsrail’in Gazze saldırısının hemen ardından barışçı, üstelik de çok ama çok iyi bir İsrail filminin daha da duyulmasına, en azından Oscar ödülüyle mesela İstanbul’da bir kez daha gösterime girmesine ihtiyacımız vardı.
En iyi yabancı film Oscar’ından hemen sonra en büyük ödüllere geldi sıra. En iyi film Slumdog Millionaire, en iyi yönetmen aynı film ile Danny Boyle oldu.
En iyi kadın ve en iyi erkek oyuncu adayları ise tıpkı yardımcı oyuncularda olduğu gibi daha önceden Oscar kazanmış beşer oyuncu tarafından sunuldu.
En iyi kadın oyuncu Kate Winslet
En iyi kadın oyuncu adayları Shirley MacLaine, Sophia Loren, Marianne Cotillard, Nicole Kidman ve Halle Berry tarafından sunuldu ve Oscar The Reader’daki müthiş performansıyla Kate Winslet’in oldu.
Hanna Schmidtz adlı bir eski Naziyi canlandıran Winslet bu rolle kariyerinde altıncı kez Oscar adayı oldu ve bu kez kazandı.
The Reader Oscar sürecinde Naziler hakkında olumlu yargı yarattığı gerekçesiyle Yahudi lobisinden eleştiri almıştı.
Filmle ilgili kabul etmek gereken bir durum var elbette, filmin kahramanı eski bir Nazi ve film süresince zaman zaman ona üzülüyorsunuz.
Winslet konuşmasında ilk Oscar ödülü konuşmasını sekiz yaşındayken, banyoda aynaya bakarak, bir şampuan şişesiyle yaptığını söyledi ve kendisiyle aynı kategoride bu yıl aday olan ve 30 yılda 15. adaylığını Şüphe filmiyle alan Meryl Streep’e seslendi: “Meryl, artık buna (-aday olmaya) bir son vermen lazım!”
En iyi erkek oyuncu adayları ise Robert de Niro, Adrian Brody, Michael Douglas, Ben Kingsley ve Anthony Hopkins’den oluşan bir rüya beşli tarafından sunuldu.
Jack Nicholson ve Al Pacino da olsaydı tam olurmuş dedirten bir beşliydi açıkçası.
Sean Penn’i anlatmak yakın dostu Robert de Niro’ya düştü ve de Niro herkesi kırıp geçiren cümleyi kurdu: “Sean Penn bunca senedir bütün o rolleri sadece heteroseksuel insanları canlandırarak nasıl aldı?”
Gecenin favorisi The Wrestler’daki rolüyle Mickey Rourke idi ama benim favorim Sean Penn sonuçta Harvey Milk’e müthiş hayat verdiği Milk filmiyle ikinci kez en iyi erkek oyuncu oscarını eve götürdü.
Penn ödül konuşmasında ise en azından benim beklediğimden daha az politik bir konuşma yaptı ama yine de gecenin politik konuşma eksikliğini kapatmış oldu.
“Nefretin ibarelerine takılan, bu imgeleri gören sizlere teşekkür ediyorum. Eşcinsel evliliklere getirilen yasağa karşı oy veren sizlere teşekkür ediyorum. Herkes için eşit bir ülke için mücadele etmeliyiz. Böyle bir ülkede yaşadığım için, böyle zarif bir başkanı seçen bir ülkede yaşadığım için onur duyuyorum.”
Penn, The Wrestler filmiyle neredeyse 15 yıl sonra geri dönen Mickey Rourke’u da andı: “yaratıcı sanatçılar hassasiyetlerine rağmen çok büyük zorluklarla karşılaşıyorlar. Kardeşim Mickey Rourke bugün yeniden doğuyor, tam da böyle bir cesaretle...”
Sonuç olarak neredeyse aday olan bütün filmleri izleme şansına sahip olmuş biri olarak söylemeliyim ki benim listem bu olmazdı ya da üç aşağı, beş yukarı bu olurdu. Genel kanının aksine Changeling’de Angelina Jolie’yi müthiş bulmuştum.
Yine genel kanının aksine Kate Winslet ile yarışabilecek tek ismin o olduğunu düşünüyordum.
En iyi erkek oyuncu adayım en başından itibaren kesinlikle Sean Penn idi. Orada da genel kanı Mickey Rourke idi ama ben filmi o kadar şiddetli buldum ki neredeyse yarısında gözlerimi kapadım...
Sean Penn olmasaydı, adayım Frost/ Nixon’daki şaşırtıcı performansıyla Frank Langella olurdu. Gerçekten de törende dendiği gibi gelmiş geçmiş en müthiş Nixon olmuştu ki bu uzun listede bir de Anthony Hopkins performansı var.
Slumdog Millionaire’in müthiş bir film olduğunu, teknik açıdan, senaryo açısından, kahramanın yolculuğu açısından çok iyi bir yapısı olduğunu düşünüyorum ama yine de filme çok ısındığımı söyleyemem.
Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi ise çok oyuncaklı bir minik ev gibiydi benim için. Elbette genel David Fincher filmleri gibi gayet iyi kotarılmıştı, sürprizliydi ama yine de bir şey eksikti.
Şimdi filmler üzerine tekrar düşündükçe fark ediyorum ki benim en iyi film adayım da Milk’miş. İkinci sıramda ise hiç ödülsüz dönen Frost/ Nixon var. Sanırım akademiyle ağzımızın tadı çok uyamadı bu sene...
Son bir not, Amerika’nın dünyayla ve insanlıkla barışma yöntemlerinden biri olan Oscar ödüllerinin bu seferki barışma listesinde geyler, lezbiyenler ve Hintliler özelinde Asyalılar vardı sanırım ya da ben çok fesatım! (ÇM/EZÖ)