"İşe gitmediğim günler adam telefon açıyordu babamın arkadaşıydı zaten... Hep dövüyordu. Ondan sonra babam söylemiş işte 'döv kaçarsa' falan diye. 'Dövün', demiş yaparsa. Hep dövüyorlardı..." (1)
Ankara'da 1999-2000 yılları arasında yüksek lisans tezim için sokakta ve hizmet sektöründe çalıştırılan çocuklarla görüşmeler yapıyordum. Kış aylarıydı; soğuk nedeniyle üst üste üç görüşme yapmak bile imkânsızdı. Görüşmelerden zihnimde kalan en net fotoğraf sokaktaki çocukların yırtık kazakları ile soğuğa meydan okumaları/çaresizlikleri ve bir erkek berberinin, yanında çalışan onlu yaşlarındaki çocuğun kafasına vurarak at yarışı kuponu yatırmaya göndermesiydi. Çocuğa davranışının yanlış olduğunu söylediğimde "Hocam, bunlar başka türlü adam olmaz" yanıtını almıştım işletme sahibinden.
Erken yaşlardan itibaren çalışma yaşamında yer alan çocukların, psiko-sosyal ve biyolojik özellikleri nedeniyle savunmasız oldukları, bu nedenle ihmal ve istismar riskinin yükseldiği, erken yaşlardan itibaren çalışmak durumunda kalmanın eğitim sisteminden kopmanın temel nedenlerinden birini oluşturduğu, böylece çocuğun tipik bir yoksulluk döngüsü içine gireceği biliniyor.
Ucuz, korumasız ve işveren için sorunsuz...
Sadece sokaklarda çalışan/çalıştırılan çocukların değil aynı zamanda kapalı mekânlarda çalıştırılan çocukların da sıklıkla fiziksel, sözel/duygusal ve cinsel istismar riskiyle karşı kaldığı açık. Çocuk işçilere olan talebin nedenleri şu şekilde sıralanıyor:
"Çocuk ve gençler; niteliksiz işlere uygun, niteliksiz işgücü kaynağıdırlar, çalıştırılmaları yasal düzenlemelerle yasaklandığı ya da sınırlandırıldığı için çok düşük ücretlerle çalıştırılabilirler, çalıştırılmaları yasadışı sayıldığı için yasal güvenceleri yoktur, hak ve yetkileri belirsizdir, örgütsüzdürler, yasal sorumluluk yüklenemezler, korunmasız, güvencesiz, yalıtılmış dolayısıyla tam bağımlı ve uysaldırlar. Bu durumda sorun yaratamazlar, direnemezler, başkaldıramazlar, direnip başkaldırdıklarında da anında ve kolayca bastırılırlar. Esnek işgücü sağlarlar, işe alınıp işten atılmayı, günlük, haftalık, aylık, mevsimlik ya da esnek çalışmayı, fazla çalışmayı, fazla çalışması için ücret almamayı hatta ücretsiz boğaz tokluğuna çalışmayı kolayca kabullenirler, bedensel, ruhsal ve toplumsal gelişim özellikleri nedeniyle bedensel incelik ve esneklik, el becerisi gerektiren sıradan, tekdüze, yineleyici iş türlerine iyi uyum sağlarlar. Büyüyüp bu özelliklerini kaybettiklerinde kolayca işten atılabilirler". (2)
Konuyla ilgili çalışmaya başladığım tarihten itibaren geçen on yıllık süreçte, çocuk işçililiği olgusunun görünümünde nelerin değiştiğini söylemek ve net bir yanıt vermek güç. Olumlu gelişmeler olmadığını söylemek, yadsımak yanlış olur ama bugün yine bir 12 Haziran, "Dünya Çocuk İşçiliği İle Mücadele Günü" ve Türkiye'de çocuk işçiliği olgusu henüz ortadan kaldırılabilmiş değil.
Biraz geriye baktığımızda çocuk işçilerin, Osmanlı İmparatorluğu'ndan bu yana süregelen bir toplumsal olgu olduğunu görüyoruz. Veriler sınırlı ancak 1900'lü yıllarda, sadece Şark Halı Şirketi'nde 15 bin kadın ve çocuk işçi çalıştığı kaynaklarda yazılı. (3) İmparatorluğun son dönemlerinde de yaşanan uzun savaşlar ve bozulan ekonomi nedeniyle, on binlerce çocuğun İstanbul sokaklarında çalıştığı, dilendiği ve/veya yaşamak durumunda kaldığı biliniyor.(4)
Cumhuriyet döneminde ise çocuk emeğinin kullanımı, hemen her dönemde ciddi bir toplumsal sorun olarak varlığını korudu. 1980 sonrası konunun sıklıkla kamuoyu gündemine gelmesi hızlı nüfus hareketliliğinin bir sonucu olarak, kent merkezlerinde çalışan çocuk sayısının çoğalması ve farkındalığın artmasıyla çocuk işçilerin görünür olmasıyla ilişkilidir. Bu noktada ILO-IPEC programının kamuoyu yaratmadaki olumlu etkisini de göz ardı etmemek gerekir.
Türkiye'de çocuk emeği kullanımına ilişkin Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 1994, 1999 ve 2006 yıllarında ulusal düzeyde yapılan üç çalışma bulunuyor. O dönemki adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) 1994 Çocuk İstihdam Anketi sonuçlarına göre; Türkiye'de 6-14 yaş grubundaki çocukların 1.07 milyonu çalışıyordu ve işgücüne katılım oranı % 9' du.
1999 yılında yine DİE tarafından tekrarlanan çalışmanın sonuçları da çocuk işçiliği sorununun ciddiyetini koruduğunu gösteriyor. Ekim 1999 Çocuk İşgücü Anketi sonuçlarına göre, Türkiye'de 6-17 yaş grubunda bulunan 16 milyon 88 bin çocuğun % 10. 2'si (1 milyon 635 bin kişi) ekonomik bir faaliyette bulunuyordu.
"2006 yılı Ekim, Kasım ve Aralık aylarında Türkiye İstatistik Kurumu tarafından gerçekleştirilen Çocuk İşgücü Araştırması'na göre ise 6-17 yaş grubundaki 16 milyon 264 bin çocuktan % 5,9'u (958 bin kişi) ekonomik bir işte çalışmakta, bir başka ifadeyle istihdam edilmektedir." (5)
Göç, yoksulluk, ekonomi ve kültürün sonucu
Araştırmaların detaylarına bakıldığında iki temel olgu netlikle görülüyor. Birincisi, çocuk işçilerin yarısından fazlası tarım sektöründe çalışıyor. Çocuk işçiliğinin kentlerdeki görünümünde ise küçük işletmeler ve enformel sektör öne çıkıyor.
Öte yandan, istatistiklerde kendine yer bulamayan çocuklar olduğu da biliniyor. Son on yıllık dönemde, kapkaç ve hırsızlık amacıyla çocukların ailelerinden kiralandığı, seks işçisi olarak çalıştırılan çocukların sayısının arttığı, mevsimlik göç ile birlikte Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşayan on binlerce ailenin, tarım işçisi olarak çalışmak için çeşitli bölgelere dağıldığı ve yetişkinler kadar çocukların da insan onuruna yakışmayan koşullarda yaşamak ve çalışmak zorunda kaldıkları açıktır.
Araştırmaların bize gösterdiği bir diğer nokta ise çocuk işçilerin sayısında küçük de olsa bir azalma olduğu. Bu noktada zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarılmasının çocuk işçiliğinin azaltılmasında önemli bir etki yarattığını söylemek gerekir. Sokakta çalıştırılan çocuklar sorununa ilişkin de bir değişim yaşandığı gözleniyor. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü'nün verilerine de yansıyan değişim, sokakta çalıştırılan çocuk sayısının önemli ölçüde azaldığını gösteriyor.
Mevcut hizmet ve çalışmaları göz ardı etmesek de çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılması noktasından oldukça uzak olduğumuzu kabul etmek gerekir. Çocuk işçiliğinin toplumsal arka planında birden fazla değişken, bu olguyu üretiyor. Türkiye özelinde ele alırsak; ekonomik tabanlı göç, zorunlu göç, yoksulluk, eksik istihdam, eğitim sisteminin dışına itilme, kültürel değerler... Değişkenler çoğaltılabilir. Dolayısıyla çocuk işçiliği sorunu en basit anlatımıyla toplumsal yapının sonuçlarından biridir. Bu açıdan çocuk işçiliği, yasaklayarak ya da idari denetimleri artırarak çözülecek bir olgu değildir. Sorunu ortaya çıkaran toplumsal dinamiklere müdahale edilmeksizin gerçekleştirilecek her çalışma yüzeysel kalmaya mahkûm olacaktır.
Örneğin, yoksulluk ve eksik istihdam çocuk işçiliğini ortaya çıkartan temel nedenlerden biri. Ancak tek başına olguyu anlamamıza yetmez. Ya da başka bir deyişle her yoksul aile çocuğunu çalıştırmıyor. Çocuğa bakışı ve çocukluk olgusunu yapılandıran kültürel değerler, eğitim düzeyi, eğitime bakış ve mesleki beceriler gibi faktörler incelenmeli.
"Ne yapılmalı?" sorusu aslında yukarıdaki ifadelerde gizli. Türkiye'de çocuk işçiliği sorunu var, demek doğru bir tespit olsa da eksik kalıyor. Aslında Türkiye'de çocuk sorunu var ama kapsayıcı bir çocuk politikası yok, tespiti daha doğru olacaktır.
Temel çıkış noktası nasıl bir çocuk politikası hazırlanmalı sorusunun yanıtında gizli. Bu nedenle çocuk işçiliği sorunu, eğitim, sosyal güvenlik, sağlık hizmetleri gibi çocuklara yönelen/yönelmesi gereken temel sosyal refah hizmetlerden kopuk bir biçimde değerlendirilmemeli. Çocuk işçiliğinin sona erdirilmesi için bu yönde bir yapısal değişim sağlamak üzere çok partnerli, kurumlar arası ortaklıkları gerektiren bir politika planlaması yapılmalı. Nihai hedef, çocukların iyi ve korunaklı ortamlarda çalışmaları değil, çocukluklarını yaşayabilecekleri bir ortamda yetişmelerini sağlamaktır. (SP)
*Doç. Dr. Hakan Acar: Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi. Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi.
(1) İstanbul'da sokakta yaşayan bir çocuk ile 2005'te yapılan görüşme. Detaylar için: Acar, H. (2006) "Sokak Çocuklarına Yönelik Hizmetlerin Değerlendirilmesi: SHÇEK Örneği". Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Hizmet Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara.
(2) PİYAL, B. (1994) "Çalışan Çocukların ve Gençlerin Sorunlarının Çözümünde Katılımın Sağlanması ve Yerel Yönetimlerin Önemi". Gençlik ve Kent Yönetimi. Ed: Ferzan Bayramoğlu, İstanbul: Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi.
(3) Erişçi L. (1951). Türkiye'de İşçi Sınıfının Tarihi (Özet Raporu). İstanbul: Kutulmuş Basımevi. akt: Makal, A. (1997). Osmanlı İmparatorluğunda Çalışma İlişkileri. 1850-1920, Türkiye Çalışma İlişkileri, Ankara: İmge Kitabevi.
(4) Acar, H. (2006) "Sokak Çocuklarına Yönelik Hizmetlerin Değerlendirilmesi: SHÇEK Örneği". Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Hizmet Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara.
(5) TÜİK Haber Bülteni, Sayı: 61, Tarih: 20 Nisan 2007.