Bir Türk öğretmenin Şanlıurfa'nın Siverek İlçesi'ne bağlı Demirci Köyü'ndeki ilkokula atanmasını ve orada Türkçe bilmeyen Kürt öğrencileriyle geçirdiği bir yılı anlatan "İki Dil Bir Bavul" 23 Ekim Cuma günü gösterime girecek.
Filmde öğrencileriyle iletişim kurmakta zorlanan öğretmen Emre Aydın'a "tercüman" desteği sunan köylülerden İbrahim Melek'le (39) filmle başlayan, anadilde eğitimle süren ve köydeki yaşamla biten bir muhabbet yaptık.
"Kendimi ekranda gördüm, çok heyecanlandım"
Daha önce köyde çalışmış bir öğretmen aracılığıyla ulaştığımız Melek, filmin tamamını izlememiş ama "Emre Aydın'ın gösterdiği kendisinin de yer aldığı çekimleri izlerken çok heyecanlandığını" söylüyor.
"Sinemaya gitme imkanım yok ama gördüğüm kadarıyla gayet güzel olmuş. Ama bence daha çok şeyi anlatmalıydı" diyor film için. "O daha çok şey"den kastı köydeki kısıtlı olanaklar.
"Elektrik buraya 1994'de geldi. Hala taşıma su kullanıyoruz. En yakın hastane 53 kilometre uzakta. Filmde bir kadının doğum sancısı çekerek yollara düşmesi de olsaydı herkes buradaki durumu daha iyi anlardı."
Melek'in, "anlatılmaz yaşanır" dediği Demirci Köyü'nün nüfusu 1059. Çocuklar ilkokulu bitirebilirlerse Ergani'deki ortaokula gidebiliyorlar.
"Filmde anlatılanlar hikaye değil, gerçek. Belki anlatılamıyor bazen ama burada daha da kötü durum."
"Oğluma ödevin ne dedim, kavun gibi bir şey çizeceğim dedi"
Çocuklar neler yaşıyor diye soruyorum Melek'e, şöyle bir hikaye anlatıyor:
"Oğlum okuldan gelmişti. Öğretmen ne ödev verdi diye sordum. Bilmiyorum baba, böyle kavuna benzeyen bir şey çizeceğim bir sayfa dedi."
Hikayedeki "kavun" O harfi. Kürtçe bilen/konuşan/düşünen oğlum için 'O' harfi Türkçe'de kavun oluyor. Durumu anlatmak için başka söz söylenir mi?"
Melek, bana kaç yaşında olduğumu soruyor. 29 diyorum. Az evvel kaldığı yere bağlayarak devam ediyor:
"Sen 29 yaşındasın, okul okumuşsun, bir sürü anın var. Devlet sana gelse ve İbranice öğrenmek zorundasın, İspanyolca öğrenmek zorundasın dese, ne kadar zamanda öğrenebilirsin? İşte buradaki Kürt çocukları için okula başlamak da bunun gibi bir şey."
Demirci Köyü'nün çocukları için okul şu an "zorunlu tatilde"
Demirci Köyü'nde şu an öğretmen yok, çocuklar okula gidemiyorlar. "Bazen geliyor, bir yıl durup gidiyorlar" diye anlatıyor Melek. "Her yerde okullar sekiz ay sürerken bizim köydeki en iyi süre üç ay. Mezun olmayı başarabilen de çok az."
Melek'in altı çocuğundan ikisi şu an öğrenci. Rıdvan Ergani'deki Anadolu Öğretmen Lisesi üçüncü sınıfta. Hıja ilkokula gidiyor. Dört çocuğu daha var; Dilan, Gurbet, Servet ve Halef.
Türkçe ya okulda ya da askerde öğreniliyor
Dört yıl İstanbul Havaalanı'nda çalışan Melek işleri rast gitmeyince köyüne geri dönmüş ve küçük tarlasında çalışmaya başlamış. Ara sıra da hayvancılık yapıyor.
"Benim eşim, annem, ablam, abim, dayım, yengem... bu köyün yüzde 90'ı Türkçe bilmiyor" diye anlatıyor. "Ben gurbette öğrendim. Zaten buralarda Türkçe ya gurbette ya da askerde öğrenilir. 1996 ya da 97'de doğan çocuklar köyün dışına çıkınca öğrendiler Türkçeyi."
"Emre öğretmen çok iyi bir insandı"
"Bir yıl Demirci Köyü İlkokulu'nda öğretmenlik yapan Emre Aydın'ın çok iyi bir çocuk olduğunu" söylüyor Melek, bir anısını anlatıyor:
"Emre öğretmen geldi, annesiyle babası arıyor bunu sık sık. Sonra 'oğlumuz teröristlerin arasına gitti' diyorlarmış. Sonra Emre öğretmen çağırdı annesiyle babasını köye, gelin bir hafta kalın, durumu görün, sakinleşin dedi. Annesi geldi, bir hafta kaldı. Sonra bir hafta daha. Emre öğretmen 'anne niye gitmiyorsun' dediğinde, 'oğlum burası çok güzel, gidemiyorum' dedi."
Melek, "Çocuklarla ilişkisi çok iyiydi" diyor Emre Aydın'dan bahsederken. Film ekibini de "iyi" hatırlıyor.
"Bizim ev okulun hemen yanında. Kızım Dilan'ın eli kesilmiş bir gün. Çekim yapan ekipler kızımı alıp patlak tekerlekle Siverek'e götürüyorlarmış. Ben Urfa'dan geldim, yolda yakaladım onları. Meşgul etmeyelim, işleri aksamasın diye ben götürdüm kızımı. O gün teşekkür edememiştim, sizin aracılığınızla edeyim" diyor.
"Devletten beklentim yok, açılım buraya geç gelir"
Peki siz neler bekliyorsunuz yetkililerden diye soruyorum Melek'e; "Hiçbir şey" diyor.
"Devlet Su İşleri'nden, Karayolları Müdürlüğü'nden, yani tüm devlet kurumlarından defalarca kovulduk. Yani doğrudan böyle olmadı ama kapılar yüzümüze kapandı. Bu yüzden artık bir şey beklemiyorum devletten. Nasılsa yakında seçim olur, yine oy istemeye gelirler. Buralar akıllarına sadece seçimlerde geliyor çünkü."
"Peki, Kürt açılımı?"
"O da önce Büyükşehirlere gelir. Bize ulaşması yine yıllar alır" diye yanıtlıyor gülerek.
Melek, beni ve yazıyı okuyan herkesi Demirci Köyü'ne davet ediyor. "Evim var, arabam var, başımızın üstünde yeriniz var. yolunuz buralara düşerse buyurun gelin."
Sonra da "el yükseltiyor": "Bak sen gelirsen traktörle tarlada bana yardım da edersin."
İbrahim Melek'e film çekimleri sırasındaki muhtar, Celal Huz'u soruyorum. "O artık muhtar değil, daha genç biri muhtar oldu ama aramızda kalsın eski muhtar gibi değil yenisi" diyerek Demirci Köyü'nden son dedikoduları aktarıyor. Uyarmadan da edemiyor ama: "Aman ha! Haberde yaz ama kimseye söyleme."
Dediğini yapıp habere yazıyorum sadece.(BÇ)