Geçtiğimiz aylarda, Ensar Vakfı ve Karaman Anadolu İmam Hatip ve İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği'nde (KAİMDER) yaşanan cinsel istismar suçlarının gündemde büyük bir endişe ve öfke yaratmasının ardından, MHP meclise bir komisyon önergesi sunmuştu. Sunulan önerge, AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi fakat daha sonra partiler arasında anlaşma sağlandı ve komisyonun kurulmasına karar verildi.
TIKLAYIN – MECLİS’TE ÇOCUK İSTİSMARINI ARAŞTIRMAK İÇİN KOMİSYON KARARI
Prof. Dr. Oğuz Polat başkanlığında bu komisyona sunulacak olan, İmdat Şiddeti Önleme Rehabilitasyon Derneği ve ASUMA Acıbadem Üniversitesi Suç ve Şiddetle Mücadele ve Araştırma Merkezi tarafından hazırlanan 2016 yılı çocuk istismarı raporu geçtiğimiz günlerde tamamlandı.
Raporda birçok kurum ve sivil toplum örgütleri tarafından açıklanan istatistiklere ve adli kurumlardan elde edilen bazı vakaların incelenmesine yer veriliyor. Verilere göre, dünyada son 4 yılda çocuklara yönelik taciz veya şiddet uygulamalarının yüzde 90 arttığı belirtiliyor. Tecavüzcülerin tahminen yüzde 5'inin ortaya çıkarken yüzde 95'inin gizli kaldığı, ensest ilişkilerin ise binde birinin ortaya çıktığı ve adliyelerdeki her dört tecavüz davasından birinin çocuklara yönelik olduğu belirtiliyor. Adalet Bakanlığı’nın 2014 verilerine göre, her ay Adli Tıp Kurumu’na 650 çocuk cinsel istismarı vakası gönderiliyor.
Gaziosmanpaşa Adliyesinde Çocuk Mahkemesi’nde görev almış olan psikolog Gözde Kaşıkçı Kaba ile cinsel istismar raporunu inceledik ve bu konu ile ilgili görüşüne başvurduk.
Bu veriler kayıtlara geçen veriler, bir de kayıt dışında ortaya çıkmayan veriler var. Çocukların bu durumu ailelerinden saklamalarına neden olan durum ve duygular neler olabilir?
Birçok çocuk istismara uğradığının farkında dahi olmayabiliyor. Çünkü genellikle ne eğitim kurumlarında ne de ailede, çocuklara kendi cinsel dürtüleri ile bilgilendirmeler yapılıyor. Çocuğa, varolan cinsel dürtüleri ile yaşadığı istismarın aynı şey olmadığı anlatılmalı ki çocuk bu dürtüleri nedeniyle kendini suçlu hissetmesin. Adliyeye gelen vakalarda, çocukların durumu ailelerinden saklamalarının nedeni, bu suçluluk duygusunun yarattığı korku.
Çocuk cinsel dürtüsü ile ilgili bilgi sahibi olmadığı için, istismara uğradığında, böyle bir olayın yaşanmasına cinsel dürtülerinin de sebep olabileceğini düşünüyor ve kendini suçlu hissediyor. Bana gelen vakalarda istismara uğrayan çocuğa, “Neden bu kadar sakladın” diye sorduğumda, çoğunlukla “korktum” cevabını alıyorum. Bu korku, istismarcıdan gelecek tehlikeye yönelik olmakla birlikte, önemli ölçüde aileden gelecek tepkiye yönelik bir his de olabiliyor.
Bu korkunun oluşumunu incelerken, kültürel kodları temel olarak alabiliriz. Çocuğun tam korunmayı beklediği ailesinin, onu tam olarak koruyamayacağını düşünmesinden kaynaklanıyor olabilir.
Cinsel bilgilendirme kapsamında, çocuklara ve ailelere, iyi-kötü dokunuş ve bedenlerinde istenmedikleri hiçbir davranışa izin vermemeleri konusunda ve cinsel dürtüleri konusunda detaylı eğitimlerin verilmesi bu oranların değişmesine ve bu korkunun daha az hissedilmesine yardımcı olabilir.
Raporda ensest vakaları ile ilgili binde birinin ortaya çıktığı gibi bir argümana rastlıyoruz. Bu verilerin yanı sıra raporda, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tahminlerine göre dünya genelinde kız çocukların yüzde 20’si ve erkek çocukların yüzde 10’u çocukluk döneminde cinsel ilişkiye zorlanıyor ya da diğer cinsel şiddet türlerine maruz kaldığı belirtiliyor. Yüzde oranlarının doğruluğunu, size gelen vakalarla kıyaslayabilir misiniz?
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tahminleri doğru olabilir. İlk verilerde bahsedilen binde bir, çok düşük bir oranı yansıtıyor. Adliyede bu rakamdan çok daha fazlası ile karşılaşıyoruz ki bu sadece vaka olarak yansıyanlar. Ensest vakalarda gizlilik daha çok yaşanıyor. Çocuk göreceği tepkiden korkuyor ve nasıl davranacağını bilemiyor.
Bir keresinde adliyeye gelen ensest mağduru bir kız çocuğu ile yaptığım bir görüşme esnasında, çocuğun annesinin kızına dönüp “Senin yüzünden baban hapse girecek!” dediğini hatırlıyorum. Çocuğun yaşı 15-18 yaş aralığındaydı ve kamu davası açılmıştı. Daha küçük bir yaşta olsa aile büyük bir ihtimal bu durumu saklayacaktı. Çocuk burada “Benim uğradığım tecavüz mü önemli, babamın hapiste yatması mı önemli?” duygusunu yaşıyor.
Çoğunlukla davaların gizli kalması, aileden gelen tepkilerin yarattığı bir durum oluyor. Cinsel istismara uğrayan çocukların çok iyi rehabilite edilmeleri gerekiyor fakat bizim ülkemizde öyle bir imkan yok ne yazık ki…
Rapora göre, Fransa’da 1970’lerde çocuk istismarı vakalarının sayısının yüksek olması üzerine sivil toplum kuruluşları, yasal düzenleme için harekete geçmiş ve 1979’da çocuk hakları korumaya alınmış… Söz konusu yasal düzenlemeden sonra 1980’de yüzde 27.5 olan çocuğa fiziksel ceza 2011’de 2.9’a gerilemiş. Bizim eksik uygulamalarımız nelerdir?
Uzmanlar tarafından çocuk istismarına yönelik eğitim programları hazırlanmalı. Yapılan hizmet içi eğitimlerde, cinsel istismara yönelik gerçek anlamda bir çalışma yapılmıyor ve bu alanda gerçek anlamda programların oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Çocuk mahkemesinde çalıştığım süre zarfında cinsel istismar ile ilgili herhangi bir eğitim düzenlenmemiş olması sistemin eksik yanlarından yalnızca biridir.
Adliyede çalışan uzmanlar, çocuğun geleceği konusunda verilecek olan karar aşamasında önemli bir role sahiptir. Bu nedenle hem uzmanlar hem de karar mekanizmasında yer alan savcı ve hakimler için uygulanabilir detaylı bir eğitim programı hazırlanmalı ve tüm kurumlarda bu eğitimler yapılmalı.
Fransa’da yapıldığı gibi ülkemizde de yasal düzenlemeler yapılmalı. İstismarcıların az ceza almalarına neden olan “haksız tahrik” ve “iyi hal” indirimleri çocuk istismar davalarında tekrar düzenlenmeli. Ülkemizde bu gibi davalarda çok indirim uygulanıyor ve yeterli cezalar verilmiyor. Bu durum suça yatkın kişilerde caydırıcı bir nitelik taşımıyor ve suça eğilim artıyor.
Raporda çocuk gelinlerle ilgili bölümde, UNICEF’in 2014 verilerine göre Dünyada 700 milyondan fazla kız çocuğunun 18 yaşından önce evlendiği açıklanmıştı. Bu sayının da 3’te 1’i, yani yaklaşık olarak 250 milyonu, 15 yaşından önce evlenmiş olan kız çocuklar.
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2013 verileri ise 2011- 2020 yılları arasında 140 milyondan fazla kız çocuğun evlendirileceğini ve bunların da 50 milyonunun 15 yaşın altında olacağını öngörüyor.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) verilene göre ise gelişmekte olan ülkelerde her gün 3 kız çocuğundan 1’i 18’inden önce evlendiriliyor, 9 kız çocuğundan 1’i 15 yaşından önce evlendiriliyor.
TÜİK verilerine göre Türkiye’deki tüm evlenmeler içindeki çocuk yaşta evlendirilen kız çocukları oranının yüzde 28-35 olduğu ve mutlak sayısının 181 bin 36 olduğu belirtiliyor.
Çocuk yaşta evlendirilme rakamları da pedofili ve ensest verilerindeki rakamlar gibi yalnızca kayıt altına alınanları yansıtıyor. Ailelerin bu konuda görüş ve tutumlarından, bu rakamların neden bu kadar yüksek olduğunu anlayabilir miyiz?
Kesinlikle, anlayabiliriz. Adliyeye gelen çocuk gelin vakalarında, aileler devletin bu tutumunun yanlış olduğunu düşünüyor. Aileler genellikle “Bu çocuklar evlenmiş zaten, neden siz şimdi böyle bir dava açıyorsunuz ve çocuğu hapse atıyorsunuz?” düşüncesiyle sistem eleştirisi yapıyorlar. Kendi kültürel kodlarında aile kurma biçimi bu şekilde olduğu için bu durum onlara yabancı gelmiyor ve bir sorun teşkil etmiyor.
Çoğunlukla aileler bu çocuklara “dini nikah” yapıyorlar ve ortada inançlarına ters gelen yasaklı bir durum da kalmıyor. “Dini nikahla” toplumda ve ailede evli sayılabiliyor. Din burada engelleyici bir rol oynamıyor. “Dini nikahlar” kayıtlara geçmediği için bu rakamlar yanıltıcı olabilir. Yeni yasal düzenlemeler yapılırsa eğer bu oranlarda az da olsa düşüş görülebilir.
Ne yazık ki raporda rastladığımız bu yüksek oranlar karşısında zor da olsa mecliste bir komisyon oluşturuldu. Herkesin 3 çocuk yapması istenilen bu ülke, çocuklara ne kadar güven ve huzur ortamı sağlıyor orası rapordaki verilerde çok net bir şekilde görülüyor. Çocuklara verilmesi gereken cinsel istismar eğitimleri yerine hızla artan sübyan mektepleri, bu durumu daha içinden çıkılmaz bir hale sokabilir. Çocuklar yasaklarla, ayıplarla, korkularla, güvensiz bir ortamda büyümesin! Kendilerini sevsinler, bedenlerini sevsinler ve güven duygusunu öğrensinler. Özgürlüğü yaşasınlar ki, bir başkalarının hayatlarını istismar etmesinler.
Gözde Kaşıkçı Kaba |
Maltepe Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunu. 2009-2012 yılları arasında Gaziosmanpaşa çocuk mahkemesinde görev aldı. Cinsel istismara uğramış çocuklar ile görüşme teknikleri konusunda eğitim aldı. İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Bölümünde yüksek lisans yapıyor. Boşanma sebepleri ve boşanmanın hukuki sonuçları hakkında tez yazıyor. |
(ÖH/AS)
* Raporunda detaylarına buradan ulaşabilirsiniz.