Boğaziçi Üniversitesi, Hümanist Büro ve Frekans Araştırma tarafından 2013’de başlanıp 2014’de tamamlanan, Hollanda merkezli bağımsız kuruluş Bernard van Leer Vakfı tarafından desteklenen Türkiye’de 0-8 Yaş Arası Çocuğa Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması bugün Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’da yapılan panelle kamuoyuna sunuldu.
Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fatoş Erkman’ın kolaylaştırıcılığındaki panele Hümanist Büro’dan Av. Seda Akço, İzmir Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sezen Zeytinoğlu ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Serra Müderrisoğlu konuşmacı olarak katıldı.
Müderrisoğlu ulusal ölçekte gerçekleştirilen araştırmanın yöntemini anlatarak başladığı konuşmasında araştırmanın bulgularını aktardı. 26 ilde, dört bin kişiyle bir araştırma yaptıklarını anlatan Müderrisoğlu beyana bağlı bir araştırma yaptıklarını, dolayısıyla ortaya çıkan rakamların gerçekte daha fazla olabileceğini belirtti.
Araştırma kapsamında şiddetin duygusal şiddet, fiziksel şiddet, cinsel şiddet ve ihmal boyutlarıyla ele alındığını ifade eden Müderrisoğlu, bir altbaşlık olarak şiddete tanık olan yetişkinlerin müdahale edip etmedikleriyle ilgili bir bilgiyi de paylaştı.
“Tanık olanlar ben yardım ederin deseler de devreye girmiyorlar. Zaten sosyal psikoloji de bize bu eğilimi söylüyor.
“Çocuğa yönelik şiddet karşısında nereye başvurursunuz diye sorulduğunda sosyal hizmetlerden önce ilk akla gelen kolluk güçleri oluyor.”
Yol gösteren sonuçlar
Prof. Sezer Zeytinoğlu ise konuşmasında anket ve araştırmanın ayrıntılarına bakarak kullanılan yöntemin başarısını anlattı ve bu araştırmanın kendi içinde birçok araştırmayı barındırdığını, yeni araştırmalara kapı açtığını söyledi.
Araştırma önerileri
Sunulan araştırmadan hareketle geliştirilen araştırma ve politika önerilerini ise Seda Akço aktardı.
Araştırma önerileri arasında “ihmal riski yüksek bölgeler arasındaki farklılaşan veriler, cinsel istismarda bildirim oranının çok düşün oluşu, çocuk koruma birimlerinin örgütlenme biçimi ve tanınırlıkları, çocuğa yüksek sorumluluklar yüklenmesi ve baba desteğinin etkisinin düşüklüğünden hareketle ailedeki rol ve sorumluluk dağılımının araştırılması bulunuyor.
Ayrıca araştırmada şiddet algısının yüksek, beyanının düşük çıkmasından dolayı şiddet kampanyaları haberlerine dair algının ve aile eğitim programlarına katılan, danışmanlık alanların azlığına rağmen şiddet beyanlarının yüksek oluşundan hareketle aile eğitimlerinin etkisinin araştırılması da yer aldı.
Politika önerileri
Erken uyarı sistemi ve veri toplama sistemi kurulması gibi gerekliliklerin tespitini yaptığı konuşmasında Seda Akço çeşitli politika önerilerini de aktardı.
Politika önerileri anahatlarıyla şöyle:
* Aile danışmanlık hizmetleri yaygınlaştırılmalı
* Etkin ve düzenli aile eğitim programları sunulmalı
* Ailede engelli bireylerin şiddet riskini arttırdığı tespitinden kalkarak ailelere yönelik destek hizmetleri güçlendirilmeli
* Sosyal hizmetler birimleri yaygınlaştırılmalı
* Temel gelir güvencesi olmalı
* Sosyal yardım politikaları gözden geçirilmeli
* Çocukların temel eğitimlerini tamamlaması sağlanmalı
* Ruh sağlığı tedavi hizmetleri yaygınlaştırılmalı
* Çocuk sayısının artmasıyla doğru orantılı biçimde aile içi şiddetin arttığı tespitinden hareketle nüfus artış politikası gözden geçirilmeli
* Çocuk odaklı politikalar üretilmeli
Annelere anadilinde eğitim
Kolaylaştırıcılığı üstlenen Prof. Fatoş Erkman ise sorulara geçilmeden önce düştüğü not da baba destek programlarının da önemli olduğunun altını çizdi.
Konuşmacıların izleyici sorularına verdikleri cevaplar arasında Müderrisoğlu’nun Doğu Anadolu’da babanın evde olmama oranının çok yüksek olduğu ve mevsimlik işçiliğin yaygın olduğu yerlerde verilerin değiştiği örnekleri öne çıktı.
Müderrisoğlu bölgelerin koşullarını devreye sokarak bölgeler arası farklılıklara detaylı olarak bakılması gerektiği yönündeki vurguyu tekrarladı.
Şiddetin aile içinde kullanılmasıyla ilgili olarak da daha önceki araştırmalara da atıfta bulunularak ebeveynlerin sorunu başka nasıl çözeceklerini bilmediklerine dikkat çekildi.
Seda Akço da gelen bir soru üzerine bölgesel farklılıkların dikkate alınmasını hatırlatırken annelere verilecek eğitim ve hizmetin anadilinde yapılmasının gerekliliğine dikkat çekti. (YY)