Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği'nden Zafer Kıraç ve hapishaneler üzerine de çalışan sosyolog Mustafa Eren bianet’e adalet bakanlığının tek kişilik odaları olan yeni çocuk cezaevleri açacağı yönündeki haberleri değerlendirdi.
Çocukların hapsedilememesi gerektiğini, yeni çocuk cezaevi açmanın suç üretmek anlamına geleceğini söyleyen Kıraç, çocuklara bulundukları kentten koparmayan, çocukluktan gelen haklarına uygun küçük yapılar önerdi.
Eren de bakanlığın oda dediği yerlerin hücre olduğunu söyleyerek, hapishanelerde insanların sosyal olarak nasıl yaşayacağının öne çıkarılması gerektiğini anlattı, sivil topluma kapalı yapılar oluşturmanın çocukların mağduriyetlerini ortadan kaldıramayacağını vurguladı.
10 yeni çocuk cezaevi
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, önceki gün, çocuk cezaevlerinin artırılması amacıyla 2012-2017 mali yatırım programına 10 yeni çocuk cezaevi yapımının alındığını belirtti.
Her ünitede tek kişilik dokuz oda bulunduğunu, ünitelerde ayrıca dokuz kişinin birlikte zaman geçirdiği, televizyon izleme, yemek yeme, masatenisi ve benzeri faaliyetlerin yapıldığı ortak yaşam alanı bulunduğunu söyleyen Ergin, tutuklu ve hükümlü çocukların barındırıldığı odalarda her birinin kendisine ait tuvaleti, banyosu, çalışma masası, yatağı ve dolabı olacağını da anlattı.
Oda mı, hücre mi?
Bundan bir yıl önce sizinle konuştuğumuzda bakanlık çocuk cezaevlerinin kapatılarak yerlerine "çocuk eğitim evleri" açılmasından söz ediyordu. Şimdiyse Bakan Ergin dört eğitimevi,6 cezaevi açacaklarını söylüyor.
ZK: O günden bu yana sivil toplumun işin içine dahil edilmesi noktasında bir ilerleme yok.
Çocukların odaları eğer kapalı olacak mı okuduğum haberde net değil. Ama bir yıl önce kapalı olacak denmişti.
Ama eğer odaların otomatik kilitlenmesi kaldırıldıysa bu iyi bir şey.
Ama odalarda tuvalet de olacağı söyleniyor. Tuvalet ihtiyacı için dışarı çıkmamasının düşünülmüş olması odaların kapısının kilitli olacağını düşündürtmüyor mu?
ZK: Burada bir konfordan bahsediyor bakan, ama bu konfor tek kişilik... İstediğiniz kadar odanın içine konforu arttıracak şeyleri koyun... Çocukların dışarı çıkıp diğerlerine istediği anda ulaşabilme, bir sıkıntısı varsa anlatabilme haklarını elinden alıyorsanız gerçekten bunlar F tipi olur.
Eğer dokuz odası olan, dokuz kişilik bir koğuşsa bu; sadece koğuş kapısı kilitlenip oda kapıları kilitlenmiyorsa bu iyi bir gelişme olur.
Ama otomatik kilit çok berbat. Eğer çocuklar otomatik kilitli odalarda kalacaksa vahim.
Ben oda kapılarının açık, koğuşun kilitlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Gelişmenin de böyle olmasını umuyorum.
Odaların merkezi biçimde, otomatik olarak kilitlenmemesi ve kişisel olarak da arkadan, önden kilitlenmemesi, açılır kapanır olması gerek. Çünkü bir çocuk başka bir çocuğu kilitleyebilir odaya ya da bir güvenlik de bunu yapabilir. O yüzden kilit olmamalı.
ME: Türkiye’de koğuştan odaya doğru giden bir süreç var. 2000’de F tipleri yapıldı, iktidarın oda tipi olarak nitelendirdiği ama aslında hücre tipi olan hapishaneler...
Eğer kapılar 24 saat kapalı tutuluyorsa, havalandırma dediğin bölümü bile hücrelerin bir bölümü haline getirmişsen ve havalandırmaya çıkan insan başkasını görmüyorsa oraya ne kadar oda denebilir?
Sadece F tipleri değil, L tipi, T tipi hapishaneler, hepsi büyük birimlerin küçük birimlere bölünmesi esasına dayanır.
2000’den bu yana eski tip onlarca hapishane kapatıldı, onlarca yeni hapishane yapıldı. Eski tip hapishaneler de birimlere bölündü, büyük kısmı hücre tipi haline getirildi. Şu anda yapılan da bu eğilimin devamı.
F tipini tanıtırlarken olduğu gibi hep mimariden bahsediliyor ama asıl hapishanelerde insanların sosyal olarak nasıl yaşayacağı öne çıkarılmalı.
ZK: Çocuklar zaten hapsedilmemeli. Tabii bunu söylerken çocuklar tarafından mağdur edilen kişileri de atlamamamız lazım.
Şu anda 2000 çocuk içeride. Yarısından fazlasının orada olmaması gerekiyor. Hele hele diğer şiddete, tecavüze, öldürmeye bulaşmış çocuklarla hiç olmamaları gerekiyor. Hemen o çocukları alıp sosyal hizmetler birimleri içine vermek lazım, bir dönüşüm yaratmak istiyorsak.
Bunu o kapalı mekanlarda yapamayız. Böyle hapsetmenin eğitici, öğretici bir yanı yok. Ve çocuklara bunu yapmaya hakkımız da yok.
Diğer kalan grup için, belki kapatılması gereken grup için de sivil toplumla ve dışarıdaki yaşamla olabildiğince yakın tutarak onların rehabilite olmasını sağlayabiliriz. Çağdaş infaza bakış der ki, içerideki hayat dışarıdaki yaşama olabildiğince yakın olmalı. Niye? Çünkü aramıza katılacak.
Hapishanelerdeki çocukların kaçı tutuklu, kaçı hükümlü?
ME: 1608’i tutuklu. Yani dörtte biri hükümlü. Diğerlerinin yargılaması devam ediyor. Zaten uzun tutukluluk çocuk ya da yetişkin Türkiye’nin büyük sorunlarından biri.
ZK: Adalet sistemi çocuk gibi görmüyor onları. Onların görüş günleri de yetişkinler gibi. Kapalı görüş de var çocuklara, yetişkinler gibi. Dokunamıyor çocuk annesine, babasına; çocuğa bunu layık görüyorlar.
Bu çocukları çocuk olarak gören emniyet memurun yok senin, karakolda böyle gören bir komiserin yok. Her ne kadar çocuk koruma yasasına uygun karakollar yaptıklarını söyleseler de oralar kesinlikle çocuklara uygun değil.
ME: Aslında 18-21 yaş arasının da gençlik hapishanelerinde tutulması gerekiyor ama böyle bir hapishane yok. Sadece Metris’te.
ZK: Biz bir tane zorladık aslında. Metris 1 No’lu; burada 18-22 yaş arası gençler kalıyor. Böyle olmalı, yoksa çocukları 18 olduğu anda 40 yaşındaki mafya babalarının yanına koyuyorsun.
ME: Bu hapishanelerin gündeme gelmesinin nedeni Pozantı ve Şakran’daki tecavüz meseleleriydi. Şimdi tecavüz olmasın diye bu çocukları alacağız, başlarına bir şey gelmesin diye tek kişilik odalara koyacağız deniyor. Tamamen güvenlik konseptiyle davranılıyor.
Ancak tek kişilik hücrelere kapatılanların başına ne geldiği de Türkiye’de bilinir.
Hapsetmeye, cezalandırmaya alternatif şeyler düşünmek yerine güvenlik tedbirlerini daha da arttıran bir yaklaşıma doğru gidiliyor. O alternatif tedbirleri düşünmek gerekiyor.
Çocuklar şimdi dokuz kişilik yerlere kapatıldıklarında kapıları açık olsa bile sadece dokuz kişiyi görecek yaşayacaklar.
Çocukların daha fazla dışarıya çıkmasına, aileleriyle daha fazla görüşmelerine, sivil toplumun içeriye müdahil olmasına olanak sağlayacak tedbirler yerine kapılar üzerlerine kapanıyor. Dokuz kapı daha koyup içeriyi tamamen bilinemez, görünemez bir yer haline getiriyorsun.
Dört eğitimevi, altı cezaevi açılacağını söylüyor bakanlık. Farkları ne?
ZK: Eğitimevi hükümlü çocuklar için. Onlar görece özgür oluyorlar. Diğerleri de bana göre hapishane. Çocuğun gözetilmediği hapishaneler.
İyi olan Türkiye’nin değişik yerlerinde yapılması. Ben geçenlerde Urfa’daki hapishanedeydim, Yetişkinler için olan cezaevinde 44 çocuk var, orada yaşıyorlar. Çocukların durumu çok fena. Oyun alanları yok, aktivite odaları yok. Spor salonu bile koğuşa dönüşmüş durumda.
Ayrıca ailelerle de görüştüm. Bana aman burayı kötülemeyin, çocukları sonra Sincan’a götürürler, dediler.
Nasıl bir alternatif üretilebilir?
ZK: Bana göre çocuk hapishanesi diye bir kavramı yaratmak yerine, 81 ilde de sosyal hizmetlere bağlı binalarda kalabilir çocuklar. Kapatılacaklarsa ailelerinden kopartmadan, yaşadıkları illerde kalmaları sağlanabilir.
Ayrıca şimdiki sistemde sadece aile değil, avukatlarından da kopuyorlar. Çocukların çoğu tutuklu. Bu tip durumlarda avukatlar da her hafta gelmez. Nasıl gelecek, bazen baro para vermiyor, baro parasını devletten alamıyor... Bir sürü nedenle avukatını göremeyen çok çocuk var.
Ancak bakanlık büyük kampus hapishaneler yapıyor galiba?
ZK: Nedense bakanlık büyük hapishanelerden iştahla bahsediyor. Bunlar kötü yapılar. İnsanların tamamen hapsedildiği yerler yaratılıyor.
Ayrıca lojmanlarıyla cezaevi çalışanlarını da, çalışanların ailelerini, çocuklarını da oraya hapsediyorsunuz. Böyle riskli yapılar oluşturuluyor.
ME: Türkiye’de yapılmayan şeylerden biri, işyerinde işçiye, okullarda öğrenciye sorulmaması gibi, hapishanelerde de mahkumlara sorulmaması. Koğuş ya da oda yapacaksan bir kere de orada yaşayan insana sormak gerekir.
Türkiye’de sivil toplum anlayışı ne yazık ki zayıf. Devlet bir örgütlenme görmek istemiyor karşısında. Gezi sürecinde de gördük...
Sivil toplum anlayışı oluşmadığı için müdahil olunamıyor. Türkiye’de hapishanelerle ilgilenen sivil toplum kuruluşları bir elin parmaklarını geçmez. Onlarında çoğunu devlet terörist diye yaftalamış, kenara bırakmıştır.
Oysa sivil toplumun hapishanelere müdahil olabilmesinin kanallarının yaratılması lazım. Bu yapılmadığı sürece yapı ne kadar ideal olursa olsun bu olaylar yaşanacaktır.
Kapalı kapılar ardında tuttuğun sürece o çocuklar orada taciz ve tecavüze maruz kalıyor. 1950’de de, 60’ta da, 70’te de bu konular gündeme gelmiş...
Sadece güvenlik anlayışıyla yaklaşarak bu olayların önüne geçilemez. Oraların şeffaf hale gelmesi gerek.
ZK: Çocuk hapishaneleri artık yapılmasın. Varolan illerdeki hapishanelere eklemlenebilecek, oradaki SHÇEK’le birlikte çalışılabilecek, çocuk gelişim uzmanlarıyla, sivil toplumla birlikte küçük yapılar yapılabilir.
Şu toplam rakamı bölsek her ilde 15-20 çocuk çıkar. Bir tane ev yapabiliriz bahçe içinde; dış güvenliğini alırsın, içinde sivil toplumun da ailelerin de gelebileceği bir yer yaparsın.
Yoksa çocuk hapishaneleri yapmak demek suçlu üretmek demek. (YY)