"Merhaba,
Nette gezinirken okuduğum 'Kendine Alışık, Kendiyle Barışık Bir Adam' yazınızda sözünü ettiğiniz 'Abdullah Amca'nızla -yaşlı arkadaşınız- olan iletişiminize bayıldım. Yazınızdan yansıyan samimiyetinden aldığım cesaretle size yazmak istedim. (...)
Beş yıl önce 'Schmidt Hakkında' (**) adlı bir film izlemiştim. 66 yaşında, 42 yıldır evli bir adam olan Warren Schmidt'in emekli olmasıyla başlayan filmin özeti, kanımca Schmidt'in ilk sahnelerden birinde söylediği 'Geri geleceğim.' cümlesiydi. Yaşlılığa ağıt yakan değil, psikoloji ağırlıklı bir "geri dönüş" filmiydi. Tanımadığınız birinden aldığınız mektupta bir film özetini okumak sizi şaşırtabilir. Biraz sabredin lütfen?
Zaten emekliliğe uyum sağlayamayan kahramanımız Schmidt, aniden karısını kaybedince ne yapacağını bilemez. Uzak bir şehirde yaşayan nişanlı kızının evlenmesi gündeme gelince, düğünü engelleme amacıyla çıktığı karavanlı yolculuk, aynı zamanda kendi içine yaptığı bir yolculuğa dönüşecektir.
Mutsuzluğunun kaynağını emekliliğin getirdiği boşluk olduğunu düşünen kahramanımız, bu boşluğa yıllar önce düştüğünü iş yoğunluğu yüzünden fark edememiştir. Ruhunu aradığı bu yolculukta doğduğu ev, okuduğu okul dahil geçmişindeki her şeyin değiştiğini görür. Zamanında karısına katlanamadığını, aslında hayatının anlamını yitirdiğini, hatta öldükten sonra hatırlanamayacağını anlayan Schmidt hiç hoşlanmadığı damat adayıyla kızının düğününü engellemeyi de beceremez.
Yaşamında değişen bir şey olmadığını gören zavallı, cimri, yalnız, muhafazakar, anlayışsız, öfkeli yaşlı Schmidt'in, hayatının anlamını bulması için evine dönmesi ve Ndugu 'nun mektubunu okuması gerekmektedir.
Altı yaşındaki Tanzanyalı Ndugu'ya yazdığı ve kimseye anlatamadığı daha doğrusu konuşamadığı şeyleri içeren mektupları, yıllardır yalnız başına sürdürdüğü hayatın kanıtı olduğunu anlayan kahramanımızın yalnızlığının farkına varamamasının nedeni ise evde birilerinin sesini duyuyor olmasıdır. Schmidt evine döndüğünde hepimizin başladığımız yere geri döneceğimizi anlıyor.
Evet; hepimiz geri dönüyoruz! Beceriksizce de olsa niye bu filmi anlattım?
Uzun soluklu, alışkanlığa dönüşmüş evliliğimiz kısa süre önce eşimi kaybedince sona erdi. Uzun yıllar eşimi İstanbul'da bırakıp, değişik ülkelerde çok yoğun çalıştığımdan çocuk sahibi olmak istemedim. Eşimin talebini de kaale almadım. Benim için önemli olan, mesleki başarılarım ve kariyerimdi.
İnsan geç yaşta evlenince, aile olmayı beceremiyor galiba. Eşim, "Ne yapıyorsun oralarda?" diye beni hiç sorgulamadı. Yaşamıma birilerinin girip- çıktığını bilse de, kendine geri döneceğime olan sonsuz güveniyle cevabını duymaktan rahatsız olacağı soruyu bana hiç sormadı.
Eşimle kavga bile edemediğimizi söylesem... Kısa süreli gelişlerimde kırıcı olmama kaygısıyla bana hep misafir gibi davrandı. Birlikteliğimizin başlangıcında tutturduğumuz "siz"li konuşma hep öyle sürdü. Zaten senli benli olamadık, samimi de. Mekanik bir ilişkiydi. Karımı kafasında bigudiyle görmedim, dudağını da rujsuz görmedim. Ona sesimi yükseltmem gereken bir durum yaşanmasına bile izin vermedi.
Eşimle birlikte görüntülendiğimiz sınırlı sayıdaki fotoğraflara şimdi her bakışımda farklı alt metinler yazıyorum. Kocasıyla neredeyse randevu alarak görüşebilen kadının gözlerinde hüznü yakalıyor ve onu hiç anla(ya)madığım için kendime kızıyorum.
Beni -sessizce- hep anlayan kadın artık yok. Üstelik öldüğünde ardından ağlayan yeğenleri ve kuzenleri olduğu için onu kıskandığımı söylesem... Uzaklarda yaşayan, zengin, yüksünmeden yakınının her ihtiyacını karşılayan, temsil yeteneği yüksek bir akraba gibi oldum karıma, koca olamadım. Ne büyük hata etmişim.
Artık yaşlanıyorum. Mutsuzum. Yalnızım. Ve yaşamımda öncelikli olanlarla sonralıklı olanların yer değiştirdiğini, yıllarca kendime bile sırt çevirdiğimi, her yaşın getirilerinin değerlendirilmesi gerektiğini yeni anladım. İnsanın "keşke"siz ya da az "keşke"li bir hayatı olmalıymış meğer!
Yaşlılık döneminde insanın sosyal sermayesini daha fazla arttırmaya gereksinimi varmış. Benim ise tersine sosyal sermayem azaldı, yoksullaştım. Evde "günaydın" dediğim, bana "afiyet olsun" diyen birisi yok. Hasbelkader telefonum çaldığında karşımdaki "Hasta mısın?" diyor. "Yooo!" diyorum dışımdan, "Gün boyu kimseyle konuşmazsan sesin öyle çıkar!" diyorum içimden.
Arkadaşım Günay, değişik bir olayla karşılaştığında veya bir keyif yaşadığında "Torunlarıma anlatacak bir öyküm daha oldu" derdi. Yaşadığım onca güzelliği, başarıyı, deneyim ve birikimimi aktaracağım birileri bile yok çevremde. (...)
Bu aralar yazı başlığınızdaki gibi, kendime alışmaya, kendimle barışmaya çalışıyorum. Ancak kendimden o kadar uzaklaşmışım ki, kendime alışmam da, barışmam da zaman alacak... Yenilerde de yazmağa başladım.
Neruda, "yavaş yavaş ölürler" adlı şiirinde seyahat etmeyenlerin, okumayanların, müzik dinlemeyenlerin, vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanların, izzet-i-nefislerini yıkanların, hiç bir zaman yardım istemeyenlerin, her gün aynı yolları yürüyenlerin, ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenlerin, elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenlerin, ihtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanların, tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten kaçınanların, aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenlerin, rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanların, hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanların yavaş yavaş öldüğünü söyler.
Ben yavaş yavaş ölmek istemiyorum. Yukarıda sözünü ettiğim filmin kahramanı gibi kendime doğru yaptığım geriye dönüş yolculuğumu tamamladığımda hayatımın istikametini değiştirmek istiyorum.
İşte bu istikamet değiştirme sürecinde Schmidt'in kimseye anlatamadığı daha doğrusu konuşamadığı şeyleri yazabildiği altı yaşındaki Tanzanyalı arkadaşı Ndugu gibi bir mektup arkadaşına gereksinimim var. Size yazabilir miyim? (...)"
Kod adı Salih Zeki Bey'in mektubu burada bitiyor. Elbette mektubu hemen yanıtladım:
"Sayın Salih Zeki Bey! Sizin manevra yapma yeteneğinizi arttırarak istikamet değiştirmenizi kolaylaştıracağına inandığım yeni mektuplarınızı ivedilikle bekliyorum. İmza: Ndugu".(ŞD/EÜ)
* Şadiye Dönümcü, Sosyal Hizmet Uzmanı.
** Alexander Payne'nin "Schmidt Hakkında" filminde Warren Schmidt rolünü Jack Nicholson oynamıştı.