Dersim 1938 tartışması yayınlanan yeni kitaplarla genişliyor. Resmi tarih tezine paralel bazı yayınların yanı sıra iki önemli eser daha geçtiğimiz haftalarda raflardaki yerini aldı.
İlki Tarih Vakfı Yurt Yayınlarının "Necmettin Sahir Sılan Arşivi"nden çıkan ilk kitabın devamı niteliğinde: "Doğu Anadolu'da Toplumsal Mühendislik, Dersim-Sason (1934-1946)." Zafer Toprak'ın kişisel arşivinden alınan çok değerli bazı yeni resmi belgeler böylece ilk kez gün ışığına çıkıyor.
Kitabın eki olarak da renkli kâğıda basılı "Askeri harekât krokileri" veriliyor. İkinci kitap olan "Tek Parti Dönemi'nde Muhalif Sesler" tarihçi Cemil Koçak imzasını taşıyor ve İletişim Yayınlarınca basıldı.
Bu kitaplarda yer alan bazı belgeler ilk kez okur ilgisine sunuluyor. Belgeler gerçekten de yeni ve orijinal. İçerdiği bilgiler ise Dersimi literatüre yabancı olmayan okur için "yeni" değil, ancak mevcut bilgileri derinleştiren, pekiştiren ve geliştiren ve üzerinde durmak gereken yanlar taşıyor.
Devletin Dersim Seferinde "Asayiş" Önde, "Etnisite" Geride
Kitaba yazdığı önsözde Zafer Toprak önemli tespitler yapıyor. Devletin Dersim meselesine bakışında "etnik kaygının ötesinde" asayiş sorununun ön planda yer aldığını vurguluyor. Aşiret düzeni, yağmacılık, eşkıyalık, çapulculuk gibi sorunları çözmek için önlemler almaya çalışan devlet, aslında "toplumsal mühendislik" faaliyeti yürütüyor ve doğrusu etnik yapıyı öncelikli bir sorun olarak görmüyor. Etnik yapıya çekidüzen verme hedefi diğer hedeflerden sonra geliyor.
Cumhuriyet, Dersim'i esas olarak beş yüz yıllık direnişi, "devletsizliği", otorite tanımaz karakteri nedeniyle mesele etmiştir. Dersimliler en azından son beş yüz yıl boyunca ve kısmen otonom yaşamış ve hiçbir gücün egemenliğine tam olarak girmemiştir. İsmet İnönü'nün Dersim coğrafyası için "Daimi bir huzursuzluk yuvası" deyişi çok anlamlıdır.
Devletin Gözünde 1938 Harekâtı: "Dersim Destanı"!
Dersim 1938 hadisesi için resmi ve diğer literatürde çok çeşitli adlar kullanılmıştır. Bu adlar, genellikle kullanıcılarının devlet, ordu, resmi ideoloji ve halkla ilişkilerine ve taşıdıkları dünya görüşüne göre değişmektedir. "İsyan", "Başkaldırı", "Direniş", "Ayaklanma", "Katliam", "Jenosit", "Dersim Olayları", "Kavim Kırım", "Tenkil", "Tedip", "Harekât" vb. adlandırmalar biliniyor. Ancak 1938 katliamına "Destan" adının verildiğini ilk kez bu kitapta yer alan bir jandarma raporunda görüyoruz. Bu adlandırma, devletin zihninde 1938 harekâtının "yararlı ve başarılı bir olay", adeta bir "devrim" olarak kodlandığını gösteriyor.
Kitapta yer alan "Dersim Destanı", Jandarma Genel Komutanlığı Matbaasınca basılmış ve 19 Nisan 1939 tarihini ihtiva ediyor. 2550/60277 sayılı bir resmi rapor olan "Dersim Destanı", "Dağbek Köyü'nden Ali Çavuş'un Destanı" ile başlıyor ve "Beşpınarlı Aşık Durmuş'un Destanı", "Ne Bela Geldi İse Ağadandır", "Mazgirtli Hasan Aşık tarafından Tunçeli Destanı", "Nazımiyeli Gül kız tarafından Asker Şarkısı (Alim)", "Seyitlere Dair" ile devam ediyor.
Küçük bir kitapçık olan "Dersim Destanı", 1938 katliamından bir yıl sonra kaleme alınmış ve anlaşıldığı kadarıyla Dersim'de yoğun olarak dağıtılmıştır. Türkçe olarak yazılan eser ile halkın resmi dile ısındırması amacı güdülmüş olması mümkündür.
İçerdiği şiirler ise "güdümlü edebiyat" veya "resmi edebiyat"ın çok kötü bir örneği olarak nitelenebilir. İktidar yanlısı bu şiirler edebi niteliğinin düşüklüğüyle -veya yokluğuyla- dikkati çekiyor.
Öte yandan kitapçıktaki tüm şiirler, Dersim aşiretlerine, inancına ve insanına yönelik ağır sözler sarf ediyor. Tüm dizelerde, yüzyıllardır Dersim'de belli şekilde yaşayan ve ibadet eden insan kaba bir dille küçümseniyor ve horlanıyor. Dizelerin altında, "şair-askerler"in değil; "Dağbek Köylüsü" veya "Nazımiyeli Gül Kız" gibi "yerli" insanların imzasının bulunması da dikkate değerdir.
"Destan" boyunca Dersimli aşiretler, seyitler, ağalar hedef alınıyor. Hakaret dolu satırların arasında askerlik, okul, mahkeme, Türklük, yollar, köprüler, devlet, hükümet, çalışmak vd. fenomenler övülüyor. Propaganda dolu dizeler, Dersim katliamını haklı ve meşru göstermeye hizmet ediyor.
"Ha Hayvan Sürüleri, Ha İnsan Aşireti"
"Dersim Destanı", Kızılbaşlığa ve Dersimlilerin otantik inançsal değerlerine tenkiti (veya hakareti) "ana tema" olarak belirliyor. Seyitler veya dedeler, hakaretlerden en fazla pay alan kesimi oluşturuyor:
"Ya bir eski pabuç, ya yıkık duvar/ Bizi aldatır da eli boş savar/ Herif aç kurt oldu, biz sersem davar/ Taptık ermiş diye kıllı surata/ Devlet vasıta başta, değil sorguçta/ Keramet olur mu kuru papuçta/ Kudret görünür mü duvarda burçta/ Açık gizli yüz vermeyin hayduda..." Kureyş'i karşılamaya giden Bava Mansur'un yürüttüğü duvara (Dêsê Muxındiye) yönelik sarf edilen bu sözler neyin hedeflendiğini açıkça ortaya seriyor.
"Seyitlere Dair" bölümü ise şu dizeleri de içeriyor: "Seyit Dede tanımam/ Benzeyorlar şeytana/ Sözlerine inanmam/ Çıktı foya meydana/ Süpürgeden bir sakal/ Karmakarışık yüzleri/ Seslerinde var çakal/ Korkunç bakar gözleri/ Öflemekle hastayı/ Sağaltacak budala..."
Dersim inanç sisteminin en tepesinde yer alan Mürşit ve Seyitler Jandarmaca "şeytan", "süpürge sakallı", çakal sesli", "korkunç gözlü", "cenaze arayıp duran", "ölü yumma heveslisi", "soyguncu", "budala" vb. ağır nitelemelerle ifade edilmiştir. Naşit Hakkı Uluğ'un eserlerinde Seyitlere dönük olarak sıkça kullanılan "yalancı, hırsız, sömürücü" nitelemeleri raporda da devam ediyor. Bu söylem, ilginç bir şekilde "rejim muhaliflerini" de etkisi altına almış; 1970'lere kadar Seyit ve pirlere dönük bu bakış devam etmiştir. (Seyitler, Dersim Kızılbaşlığı ve özellikle devletin 1938 politikaları için bakınız: Hüseyin Aygün, "Dersim 1938, Resmiyet ve Hakikat", Dipnot Yayıncılık, 2010, Ankara, s.69-83)
Cumhuriyet yönetimi askeri harekât öncesi ve sonrası Seyitleri sert bir şekilde hedef almıştır. Seyitler öylesine önemlidir ki Kazım Karabekir "Dersimliler arasına onların dilini öğreterek memurlar gönderilmesini ve bu memurlara Seyit namı verilmesini" önerebilmiştir.
Dersimlilere "din ve milli birliği" anlatma görevini bu memurlar aracılığıyla yerine getirme planı yapan Karabekir paşa seyitleri "istismar etme" yanlısıdır. Devlet bir taraftan seyitleri yok etmiş ve sürgüne göndermiş; öte yandan onların gücünü istismar etme planları yapmıştır. (Seyit namından yararlanma planları bakımından ayrıntılı bilgi için bakınız: Kazım Karabekir, "Erzincan ve Erzurum'un Kurtuluşu Sarıkamış, Kars ve Ötesi", Erzurum Ticaret Odası Yayınları, 1990, Erzurum, s.91) 1939'da yayınlanan broşür, seyitleri hâlâ "tehlike" olarak görme eğilimindedir.
Kitapçık, Dersim insanına negatif (veya hasmane) bakışını saklamamıştır. "Ha hayvan sürüleri, ha insan aşireti/ Ağa seyit insanın en hınzırı, en şirretlisi/ Çok şükür başımızda gördük devleti/ Her şeyden üstün onun şefkati..." Burada Dersim insanı "hayvan sürüsü"ne benzetilerek aşağılanırken devlet iktidarı ise "şefkat" ile özdeşleştirilmektedir. Cumhuriyet'in "modernleşme" mantığını ortaya koyan bu satırlara göre "devlet" karşısında "birey" veya "aşiret" gibi kimlikler ilkel ve geridir; bu kimlikler tanınamaz.
"Davalar Görüldü, Sular Duruldu/ Karşı Gelenlerin Hepsi Vuruldu..."
"Destan", 1938 katliamını açıkça desteklemektedir. Dersim'in adının Tunçeli olarak değiştirildiği döne döne vurgulanmaktadır. Askerlik yere göğe sığdırılamamaktadır. "Tunçeli Destanı"nda yer alan şu dizeler dikkat çekicidir: "Yollar yapıldı, köprüler kuruldu/ Davalar görüldü, sular duruldu/ Karşı gelenlerin hepsi vuruldu/ Tunceli'dir artık adı Dersimin..."
"Karşı gelenlerin hepsi vuruldu" dizesi, 1938 katliamının itirafı ve ifadesi; aleni olarak savunulmasıdır. Bilindiği gibi 1938 harekâtında sadece "asi" ve "direnişçi" aşiretler, aileler ve şahsiyetler değil; "muti" aşiretlerden ve hatta "milislik" yapanlardan dahi insanlar "vurulmuş" ve sürgüne gönderilmiştir. Hayatında eline silah dahi almamış seyit, mürşit ve pirler "halkı devletten ayırmakla" suçlanmış; bu kişilerin sakalları kesilerek küçük düşürülmüş; öldürülmüş ve sürgün edilmiştir.
"Nazımiyeli Gül kız tarafından asker şarkısı"nda yer alan şu dizeleri de not edelim: "Alim orduda bir kahraman er/ Öğrenmiş ocaktan bir nice hüner/ Askere gidenler mektepli döner/... Alim geldi köye alayla şanla/ okuyup yazıyor ince lisanla..." Burada ise ordu "modernliğin öncüsü" şeklinde ifade ediliyor.
"Dersimli Herhangi Bir Rejimin Yardımını Görmemiştir"
Kitapta yer alan başka bir önemli belge ise "Jandarma" başlıklı İçişleri Bakanlığı'na ait bir kitapçık. 1935 tarihli bu belgede, "içişleri hizmetine mahsus" alt notu var ve "değişik rejimler zamanında askeri hareketlerle Dersimliler yola getirilmek istenmiştir; lakin bunlardan beklenen sonuçlar elde edilememiştir; çünkü askeri hareketleri sosyal önlemler tamamlamamıştır; Dersimli bu yüzden herhangi bir rejimin yardımını görmemiştir" görüşleri ileri sürülüyor
Bu cümleler ilginçtir. Resmi propagandanın Dersimlileri yüz yıllarca hedef gösteren söyleminin haksızlığı ortaya serilmektedir. Zira devlet söyleminde Dersim "devlete karşı pek çok harekette bulunan bir bölge"dir. Burada ise Osmanlı ve Cumhuriyet yönetimlerinin Dersimlilere yardım etmediği ve halka sadece zulüm ve baskının reva görüldüğü ortaya koyulmaktadır. (HA/EÖ)
(Haftaya biamag'da "Dersim isyanı" tezini Cemil Koçak'ın sunduğu yeni belgeler ışığında tartışacağız)