Yarın 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Aslında sakatlar açısından bu günün yarından da dünden de bir farklı yanı yok. Yazının başlığındaki soruyu kendimize yalnız yarın değil de bugün de sormalıyız. Verdiğimiz yanıtı da yüksek sesle söylemeli, bir "gerçeği" en azından kendimize itiraf etmeliyiz.
En iyimser rakamlara göre toplum içindeki oranı yüzde on olan bir kesimin, gündelik yaşamda yani sokakta, otobüste, sinemada, parkta, çay bahçesinde, kahvehanede, okulda yüzde on oranında yer almayışının nedenlerini düşünmeliyiz. Dahası herkes kendi gücü, erki, belirleyiciliği oranında, bu konudaki kendi sorumluluğunu da düşünmeli ve eğer eksiği varsa yerine getirmeli.
"Kendi söyler, kendi dinler" ya da "kendi yazar, kendi okur" durumunda olsak da bir kez daha "gözü olup görmeyenlere, kulağı olup duymayanlara, beyni olup düşünmeyenlere" üstelik de tüm bunları şöyle ya da böyle bir "çıkar" için yapanlara sesleniyorum: Bu toplumda engellilerin engellenmelerinin nedeni sizlersiniz.
Bunun son örneklerinden birisi doğrudan sorumluluk sahibi bir kurumdan, toplumun tümünün sağlığından sorumlu olan "Sağlık Bakanlığı" tarafından uygulamaya konuldu. Daha somut ve doğru deyişle engellilere bir "kısıtlama" daha getirildi ve bir kez daha "ayrımcılığa maruz bırakıldılar".
Sağlık Bakanlığı, Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü yayınladığı bu genelge ile engellilerin en azından kağıt üzerinde yararlandığı bir hakları da ellerinden alındı. Üstelik de bu Anayasa'nın değiştirilen "10. Maddesi"ne dayanarak "iyi olumlu bir şeymiş" yani "pozitif ayrımcılık" uygularmış gibi yapıldı. Genelge aynen şöyle :
"Konu : Poliklinik Hizmetlerinde Öncelik Sırası Tarih: 22.10.2010 Sayı: 2010/73
12 Eylül 2010 tarihinde "Halk Oylaması"na sunularak kabul edilen 5982 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" hükümleriyle Anayasamızın 10 uncu maddesine eklenen fıkralarda yer alan; 'Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.' hükmü ile 'Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malûl ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.' hükmü özellikle dikkate alınarak, genel hizmetin aksamasına meydan vermeyecek şekilde poliklinik muayenelerinde öncelik sırası alacak gruplar aşağıdaki şekilde yeniden belirlenmiştir: A) Acil vakalar (Ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri durumlar ile ivedilikle tıbbi müdahale yapılması gerektiğine hekim tarafından karar verilen vakalar), B) Ağır özürlü raporu bulunan engelliler, C) Hamileler, D) 65 yaş üstü yaşlılar, E) Yedi yaşından küçük çocuklar, F) Harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malûl ve gaziler. Ayrıca kolluk kuvvetlerince sevk edilecek adli vakalarda; savcılık veya kolluk kuvvetince önceden sağlık kurum/kuruluşuna bildirim yapılmalı ve randevu alınmalı, bu suretle sağlık kurum/kuruluşunda sağlık hizmeti aksatılmadan ve diğer hastalar mağdur edilmeden gerekli işlemlerin yapılması sağlanmalıdır."
Dikkat çekmek için altını çizdiğimiz gerçek şu: Bakanlığın 10. Maddeye dayanarak engelliler için "pozitif ayrımcılık" yaptığını söylediği yeni uygulamada, daha önce tüm engellilere sağlanan tedavide öncelik hakkı, yalnızca ağır engellilerle sınırlanıyor. Başka bir deyişle yapılan anayasa değişikliği yalnızca "Ağır özürlü raporu" olan engelliler için geçerli kılınıyor. "Engellilik ağır engellilikle eşit kılınmıştır".
Genelgenin altında sağlık bakanının imzası var. Dikkâtten kaçmış olması da düşünülemez. Bu bir algı ve yanlış değerlendirmenin ifadesidir. Engellilerin hakları bir "rapora" hem de "ağır engellilik halini ortaya koyan bir rapora" bağlayan bir algı ve düşüncenin doğru olduğunu kabul etmek mümkün değildir.
Hak temelli sağlık hizmeti yaklaşımı ne olursa olsun "hakların gereğini yerine getiren" uygulamalarla mümkündür. Dahası bu hakların sınırları "keyfi biçimde" ve temel insan haklarına aykırı ve ayrımcılığa yol açacak şekilde uygulanamaz, uygulanmamalıdır. Dayanak olan anayasa hükmünü, uygulamada "daraltacak" şekilde algılayan düşünce yapısının "haklarla ilgili bilinçten" uzak olduğu da kabul edilmelidir.
En azından "Dünya Engelliler Günü"nü böyle somut bir hak kaybıyla yaşayacakları için onlardan "özür dilenmeli" ve en kısa sürede genelge değiştirilmelidir.
Sağlık hizmetini veren sağlıkçılar da ayrımsız bir şekilde tüm engellilere yönelik "pozitif ayrımcılık" yaparak, anayasaya uygun davranmalıdırlar. (MS/EÜ)