Anneannem kendini Boşnakça ifade ediyordu, annem Boşnakça biliyor ama Türkçe konuşuyor, bense Boşnakça bilmiyorum.
Eşleri Boşnak olan ve olmayan kadınlar...
Evde annem Boşnakça konuşmaz, çünkü babam Boşnak değil. Eğer diğer akrabalarımla bir araya geldiğimde dikkat etmeseydim muhtemelen bu çözümlemem sığ kalacaktı. Annemler altı kardeş, biri erkek beşi kadın. Kız kardeşlerden eşleri Boşnak olanların çocukları anadillerini anlayabiliyorlar. Yani esasen benim anadilimle kopuk ilişkim, aynı zamanda bir kadınlık sorunu.
Çocukluğuma dair annemin Boşnak kimliğiyle ilgili hatıralarım silik. Annem ne babamla ne arkadaşlarıyla ne komşularıyla Boşnaklık üzerinden bir ilişki kurdu. Sadece anneannem bizi ziyarete geldiğinde kendi aralarında Boşnakça konuşurlardı.
Babaannemin ziyaretlerinden bu konuyla ilgili hatırladığım tek keskin anı benden beş yaş büyük olan ağabeyime "Eşek olurum da Boşnak olmam" cümlesini öğretmesi ve bu cümleyi anneme söylemesini öğütlemesidir. Babaannemin Boşnaklara karşı nefret öğretisine maruz kalmamız üzerinde babam da annem de durmadı. Hatta annemi tahrik etmesi gereken bu cümleye onun cevabı "İyi o halde Boşnak olma" oldu. Bence bu durum benim önyargılı yetişmeme neden oldu; ta ki evden ayrılıp üniversiteye gidene kadar.
Çolpala, dilanik, dila...
Yüz hatlarım, ten rengimin beyazlığı, renkli gözlü oluşum vs. "Memleket nere?" sorusuna verdiğim cevapların sonuna "Boşnağım" ya da "Annem Boşnak" değil de, "ama annem Yugoslav göçmeni" diye ekler oldum. Bir kimliği kimlik yapan neydi? Toprak mı, dil mi, yüzüm, gözüm, tenim mi, sesim mi?
Üniversitede başka insanlarla aynı evde yaşamaya başladığımda anladım çolpala, dilanik, dila gibi yemeklerin sadece annemin evinde piştiğini...
Annemin yalnızken bize söylediği Boşnak ninnileri, şarkıları, deyimleri kulağımda yer etmişti. Artık Balkan müziklerini dinlerken annemin tınlamasını duyabiliyordum.
Evden ayrı kalmak demek evi özlemek demekti... Yeni yaşamıma sadece Balkan yemekleri ve müziğini koyabildim. Keşke daha fazlası olsaydı, "keşke Boşnak olmayı seçseydim" dediğimde bunun bireysel bir "yapamamışlık" olmadığını anladım.
Kimbilir belki annem de kendi annesinin evinden en azından dilini, anadilini getiremediği için çok pişmandı, belki anneannem de Bosna'dan getiremediği şeyler için üzgündü, belki de orayı terk ettikleri için üzgündü.
Türkiye'de azınlıklar denilince "Kürt, Laz, Çerkes" denir de Boşnaklar hep sonradan akla gelir. Boşnaklarda yaygınlaşmış Türk milliyetçiliği de bence aynı sorunun bir parçasıdır.
Boşnakça konuşan teyzem Boşnakça yayın istemiyor
Arabalarının arkasına "Boşnakoğlu" yazdıran akrabalarım var, ama Türkiye bayrağı da asıyorlar. Aralarında Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) sempatizanı olanların sayısı az değil. "Tek din tek devlet tek millet" cümleleri kurduklarını duymuşluğum var.
Ailede anadilini en iyi koruyan kişi olan büyük teyzem, TRT'de Boşnakça yayın başladığında "Biz bölücü müyüz?' deyip çok kızmıştı. Annemin ve tanıdığım diğer Boşnaklarınsa Kürtlere, Lazlara önyargılı olduklarını biliyorum.
Boşnakların bu ülkede yaşayan diğer azınlıklarla kıyasladığında kendi tarihleri üzerinden değerlendirme yapmanın ve Türkiye devleti ile kurdukları ilişkinin bu değerlendirme üzerinden yapılmasının daha sağlıklı olduğunu bilsem de, bütün bu gözlediğim durum bende Boşnakların diğer azınlıkların kimlik mücadelesi arasında devletin asimilasyon politikasını bile reddetmemeleriyle daha çok ezildiklerini düşünmeme neden oluyor.
Anadilini öğrenmeyi talep etmeyi bölücülük olarak görmek bunun işaretiymiş gibi...
Anneme bize dilini öğretmediği için kızdığım zamanlar oldu. Ama o daha bebekken sadece Boşnaklardan oluşan köylerinin kundaklandığını, okulda Türkçe öğrendiklerini, kimliklerine sahip çıkmaya çalıştıklarında "eşek ol da Boşnak olma' ile karşılaştıklarını öğrendikçe kızgınlığım sönüyor, kırık bir duygu hissediyorum.
Ama diğer yandan artık Boşnak kadınlar bir araya geldiğimizde Boşnakça kelime hazinemizi geliştirmeye, hem de bunu eğlenerek yapmaya başladık.
Böylece biz üçüncü kuşak kimliğimizi oluşturan geçmişimizi, kültürümüzü de anlama şansı buluyoruz. Biz sigara içerken büyükanne Hanke'nin dudak tiryakisi olduğunu, ölene kadar ağzından sigarayı düşürmediğini ve 90'lı yaşlarına kadar sağlıklı yaşadığını da öğreniyoruz. Annem kızkardeşini kızdırmak için fazla kilolarıyla dalga geçiyor, ona "debola" (şişko) diyor.
Sevgililerin ardından dedikodularını yaparken sevimsiz manasında "mırska", serseri manasında "kleypo" diyip gülüşüyoruz. Çok sinirlendiğimizde Boşnakça küfür etmek başkaları anlamadığı için bir ayrıcalık olabiliyor.
Anneannemi maalesef geçen yıllarda kaybettik. Anadilimizi anneanne dili olmaktan çıkarıp gerçekten anadilimiz haline getirmek olası görünmese de, şimdilik evde kendi küçük eğlenceli mücadelemiz annelerimizi de bizi de mutlu ediyor. (EZÖ/TK)