zorlu ve sıkıntılı bir yılı daha tarihin sayfaları arasına yollayıp, umutlarımızı koruyarak yeni bir yıla giriyoruz. bir doğal olayı, en azından zamansal bir değerlendirmenin sınırları olarak kabul etmenin anlamı ya da anlamsızlığı belki tartışılması gereken bir başka boyut ama şimdilik bunu bir yana bırakalım.
yılın son biamag yazısının “yıl sonu/ yıl başı” temalı, olabilirse de bir değerlendirme içermesinin iyi bir şey olacağını düşündüm. çünkü böyle anlarda genel olarak dışımızdaki dünyayı ve başkalarını değerlendiren yazılar yazılması adettendir.
o yazılarda “dünyaya” bakılır, “ülkeye” bakılır, neler olup bittiği irdelenir.
sonra “yöneticilere”, “ekonomiye”, “üretime”, “tüketime”, “borsa”ya bakılır “performans değerlendirmeleri” yapılır.
dünyaya ekonomi değil de insan ve hak temelinde bakanlar ise “insan haklarını”, “hak ve özgürlükleri”, “demokrasiyi”, “adaleti” irdelerler.
yaşamın nasıl sürdürüldüğüne daha çok önem verenler de “sağlığa, eğitime, ulaşıma, iletişime, bilime, sanata, eğlence” bakarlar.
hepsi de bazı saptamalarda bulunur, buradan yola çıkarak bir sonraki yıla dair kestirimlerde öngörülerde bulunurlar, çeşitli reçeteler, yöntemler belirtirler.
kuşkusuz hangi noktada olduğunu bilmek ve geleceği öngörebilmek, gelişimi sağlayabilmek, bir başlangıç ve çıkış noktası oluşturmak bakımından bu tür değerlendirmeler önemli ve gereklidir.
kendine bakmak, kendini değerlendirmek
ama ben böylesi anlarda bunları değerlendirmenin yanında insanın kendi kendini değerlendirmesinin de önemli olduğunu düşünmüşümdür.
dolayısıyla, muhtemelen kendinin, sorumluluğunun ve yaptıklarının farkında olan pek çok insan gibi ben de geçen bir yılı anımsamaya çalışıp, yaptıklarıma, yapmadıklarıma bakıyor ve bu süreci nasıl geçirdiğime dair düşünüyordum bugünlerde.
amacım buradan yola çıkarak hem bir değerlendirme yapmak, bu değerlendirmenin sonucuna göre de gelecek yıla dair bazı planlamalar yapmak, her zaman olduğu gibi.
açıkçası daha önceleri bu değerlendirmeleri beni bilen, tanıyanlarla, en azından yakın çevremde olanlarla paylaşıyordum. epeydir bunu yapmıyorum. pek çok nedeni var kuşkusuz; en önemlilerinden birisi de çevremdeki bazı insanlarda bunu yap(a)mamış olmaktan dolayı bir "ezikliğe" neden olabileceğim düşüncesi oldu.
örnek davranışlar sergilemenin ve örnek olmanın eskiden beri "iyi, doğru, güzel" bir şey olduğu öğretilmişti bana; ama zaman geçtikçe ve "öteki" taraftan bakmayı, düşünmeyi öğrenince bunun her zaman böyle olmadığını fark ettim.
"kötüler" genellikle insanlara zarar verir, en azından olumsuz etkiler; ama "iyiler" de genellikle insanların gereksiz bir şekilde baskı altında hissetmelerine neden olur. o yüzden iyilerin iyiliklerinin göze batar olmaması daha iyidir.
buradan yola çıkarak bu kez bu değerlendirme yazısının ne yaptığım ya da ne yapmadığım üzerinden değil de, böyle bir değerlendirme yapmaya niyetlenenlere bir "rehber" oluşturmasına niyetlendim bu kez. böyle bir "rehber"in değerlendirme yapacak olanların işlerini kolaylaştıracağı kanısındayım.
önce zarar vermemek
hekimlik etiğinin bu ilk kuralının "önce zarar verme" olduğunu öğrendiğimde bunun "insan olma"nın da ilk kuralı olduğunu düşünmüşümdür. dolayısıyla, bir insan, bir kurum, bir yapı ya da birlikteliğin bir değerlendirmeye başlayacaksa öncelikle bunu irdelemesi gerektiğini düşünmüşümdür hep.
her değerlendirme "herhangi birisine, birilerine, bir gruba, bir toplum kesime, giderek topluma bir zarar verdim mi" sorusuyla başlamalıdır bana göre.
buradaki "zarar"ın doğrudan doğruya bir eylem/fiil sonucu ortaya çıkması gerekmez bana göre. bazen de zararı doğuran fiillere neden olmuş olabilir ya da kolaylaştırabiliriz. dahası o fiillerin oluşmasını engelleyecek durumdayken gereğini yapmamış ve engellememiş de olabiliriz. bence herhangi bir zarar ancak böylelikle oluşur. dolayısıyla bu olasılıklardan hepsini bir arada ve birlikte düşünerek bu soruya yanıt aranması önemli ve gereklidir.
herkesin şöyle ya da böyle, doğrudan gerçekleştirmese de dolaylı olarak katkıda bulunduğu "zarar"ların görülmesinin, bunların yinelenmemesi açısından da ilk adımı oluşturacağı açıktır.
zararlar irdelenirken daha geniş kapsamda düşünmekte de yarar vardır. İnsanın yeryüzündeki varlığının neden olduğu zararlar da vardır. eğer bunlar gerçekten bütüncül ve etkileşimli bir şekilde irdelenirse, hemen herkesin sadece bu nedenle, yani "varoldukları için", çok büyük "zararlara" neden olduğu görülebilir.
insan çevresini kendisi için kullanan ve tüketen, yaşamı süresince çevresini bozan ve kirleten, canlı ve cansız doğayı her durumda olumsuz etkileyen bir yaratıktır.
özellikle günümüzde davranış ve alışkanlıkları itibariyle, modern dünyanın sağladığı olanaklardan yararlanma, yaşam biçimlerini bunun üzerine kurma ve aşırı tüketim anlayışını benimseme ve aşırı ve ölçüsüz israf bu zararları büyütmektedir.
üstelik bu zarar yalnız insanlar üzerinde değil, üzerinde yaşadığımız gezegen, onun doğası ve dahası geleceğimize yöneliktir. yapılacak bir değerlendirmede zararlar tüm bunları içerecek şekilde ortaya konulmalıdır.
herkesin böyle davranmadığını söyleyebiliriz. ama öyle davranmak kadar olumsuz etkileri olan bir davranış da düşünce olarak böyle bir yönelim içinde olmak, bunu görmemek ve karşı durmamaktır. çünkü bu da "yanlışı / zarar vereni benimsetme" konusunda katkıda bulunmaktadır.
böyle bir yaklaşımla, olaylara ve yapılanlara genel ve geniş bakarak bir değerlendirme yapmak, bir sonraki dönemde bu zararların azaltılması, dolayısıyla değişim için yine bir çıkış/başlangıç oluşturacaktır.
günümüzde kimse sadece kendi yaptıklarından ve yapmadıklarından sorumlu sayılmamalı, varlığının olumlu ve olumsuz etkilerini de irdelemelidir.
yaptıklarımız ya da yapmadıklarımız
her insanın bir varoluş amacı ve işlevi, bunlar doğrultusunda kendi kendisine verdiği, ya da başkalarınca tanımlanmış ve verilmiş olsa da kabul ettiği, dolayısıyla yerine getirme sorumluluğu olan görevler, eylemler, edimler, davranışlar ve işler, yapması ya da yapmaması gerekenler vardır.
kimse açık olarak tanımlamasa da bunların bir bölümü halen evrimini sürdüren "insan" ve "insanlık" için yapılanlardan oluşur.
daha kolay fark edilen ve tanımlananların bir bölümü kişinin "kendisi", "yakınları", "çevresi" ve nihayet "içinde yer aldığı toplum", hatta "dünya" ve "gelecek" için olanlardan oluşur.
kişisel bir değerlendirme yapılırken bunların her biri ayrı ayrı başlıklar altında ele alınmalı, en azından kendi farkındalığını yaratmak üzere başkalarına duyurmasa da kendisi bilmelidir.
bu bağlamda yapılacak değerlendirmelerde, beklenen, istenen sonucun hemen o anda ortaya çıkması gerektiği de düşünülmemeli, o beklenen sonuca gidiş sürecinde alınan mesafe ve gelinen nokta da irdelenmelidir. olası etkileri ve etkileşimleri göz önünde tutulmalıdır.
başkalarına değmek
insan toplumsal bir canlıdır ve bir toplum ve çevre içinde varolur. Aynı çevre içinde yer alan kendisi gibi diğer insanlarla sürekli bir iletişim, ilişki ve etkileşim içindedir.
ilişki bazen birbirine gereksinim duyma temelinde bir "bağımlılık" ilişkisi biçiminde varolur ve böyle sürer. çünkü insan her şeyden önce ihtiyaçlarıyla varolur ve bu ihtiyaçlar da genellikle başka insanlar tarafından karşılanır.
işte bu nedenle insanların birbirleriyle ilişkilerinin irdelenmesi de yine bir değerlendirme yapılırken çok önemli başlıklardan birisi olmalıdır.
insan evriminin bu aşamasında giderek daha çok "kendisi olan" bir "birey"e dönüşse de, bu, hiç kimseye değmeme, dokunmama, herhangi bir türden bir alışveriş içinde olmama halinin "olumlu" hatta "güzel, doğru, iyi" olacağı anlamına gelmez.
oysa bunun tersi davranışlarda bulunmak insanı ve bireyi yalnızca "iyi" kılmaz, aynı zamanda "varoluşunu" da anlamlı hale getirir.
dahası bunu tek yanlı olarak da düşünmemek gerekir. dokunmak kadar dokunulabilmek, "veren" olmak kadar "alan" olmak, gereksinilen ve bir gereksinimi karşılayan olmak kadar "gereksinen olmak" da önemlidir.
çünkü tüm ilişkiler iki yönlüdür ve iki tarafın da aldığı verdiğinin ne olduğu dışında varlık olarak bir eşitliği söz konusudur. bu eşitlik hissedildiği sürece bu ilişkiler "sahici" hale gelir.
kuşkusuz bunları gerektiği şekilde ve miktarda yapmak herkes için, her zaman mümkün olmayabilir. Ama bir ilişki halinde olmak ve bunun nasıl olduğunu irdelemek önemlidir her zaman.
başarmak, başarılı olmak ve kazanmak
günümüzde geçerli olan (evrensel!?) temel değerlendirme ölçüleri içinde önde giden iki başlık daha vardır: "başarmak" ve "kazanmak"!
kuşkusuz bunlar her insanın kendisini "iyi" hissetmesini sağlayan, başkaları açısından da sıklıkla "olumlanan ya da övülen" durumlardır. Salt bunların kişilere kazandırdığı pek çok unsur ve karşılık vardır.
aslında belirlediği bir amaca ulaşması insanın kendisini "olumlamasının" da temel ölçütlerinden birisidir.
"maddi" kazançlar da öncelikli olmak üzere statü, konum, erk vb. "manevi" kazançlar da yapılan değerlendirmeleri "artı/olumlu" noktalara çeken bir başka önemli unsurdur.
özellikle maddi kazançlar, başka "şey"lerin sağlanması ve elde edilmesi açısından da yarattığı olanaklar bakımından daha önde ve önceliklidir. Yaşamın getirdiği gereksinimlerin çözümlenmesi de bu maddi kazancın sağladığı olanaklarla mümkündür.
ama bir değerlendirme yapılırken her ikisi de tek başlarına ele alınmamalıdır. etkileşimleri, oraya gelene kadar geçilen süreçler, bu süreçlerde ödenenler ya da kaybedilenler, elde edilen sonucun sağladıkları ve sağlayacakları, bunların yaşamdaki karşılığının ve anlamının ne olduğu da ayrıca değerlendirilmelidir.
herkesin yitirdiği yerdeki bir kazancın, yeniden başa dönmekle eşdeğer bir başarının ne kadar "kazanç" ya da nasıl bir "başarı" olduğu doğru değerlendirilmelidir. bu bakımdan "kazanç ve başarı"nın çoğulluğu, paylaşımı ve başkalarına yönelik etkileri de değerlendirme sırasında göz önüne alınmalıdır.
sevgi, sevinç, mutluluk
insan soyunun varoluşu, her anın hem biyolojik, hem psikolojik hem de sosyal bakımdan "iyi" halde olmasına, bu iyilik halinin içinde "sevgi", "sevinç", "doyum" ve bunların hepsinin birlikte etkisiyle oluşan "mutluluk" halinin bulunmasına bağlıdır. dolayısıyla herhangi bir değerlendirmede bu temel unsurlar da yer almalıdır.
"mutlu muyum ve nasıl, neden" sorusunun yanıtı bir değerlendirmenin belki de "kendinden ve varlığından memnun olmanın" temel koşuludur.
üstelik bu durumun sorgulanması yalnızca "kişisel" değerlendirmelerle sınırlı olmamalıdır. bir kurumsal değerlendirmede bile değerlendirilen kurumsal faaliyetin ortaya çıkardığı "yarar"ların sonuçları yine bu unsurlara bakılarak belirlenecektir. örneğin insanların "iyi" olmasını sağlıyorsa sunulan sağlık hizmeti etkin ve başarılı sayılmalıdır.
üstelik bunların her zaman ve hep "maddi bir varlık ve varoluşla" birlikte olması gerekmediği için yapılan değerlendirmelerdeki etkileri de her zaman "farklı farklı" olacaktır. pek çok konuda yaşanan yoksunlulara karşın "sevgi"yi hissetmek ve yaşamak, "sevinç" içinde olmak ve "mutlu" olmak mümkündür.
ne bu durumun olumluluğundan yola çıkarak sonucun gerçek bir "yarar, başarı, kazanç" olduğu söylenebilir ne de tersi!
sonuç
böyle bir değerlendirmede sonuç olarak herkes için tam bir olumluluğu ve "pozitif" durumda olmanın iyi ve mutlak bir şey olduğunu iddia edecek değilim.
bana göre yalnız böylesi bir değerlendirme yapmak, bunun sağladığı "uyarı" ya da "motivasyon"la bir değişimi öngörmek ve belki de bunu planlamak, eğer olabiliyorsa uygulamaya yönelik bazı adımlar atmak bile bir olumluluğu, pozitifliği işaret edecektir.
kendi hesaplaşmalarımızda kendimize "saygımızı" ve varoluşumuzu sürdürecek "dürtüyü" bulacağımız noktalarda olmayı ve yeni yılın herkes için her bakımdan güzel, doğru, iyi geçmesini diliyorum. (ms/YY)