8 ağustos'ta 55 yaşımı tamamladım. 55 yıl önce doğduğum dakikalarda çağlayan'daki istanbul adliyesi'nde "devrimci karargah" duruşmasını izliyordum.
heyetteki hakimlerden birisi bir gün önceki duruşmada, izleyiciler sanıkların savunmalarını alkışladıkları için "kapalı oturum yapma" kararı almıştı. dolayısıyla duruşmayı "bianet basın kartı"mla izleyebildim.
sanıklar, jandarmalar, polisler, avukatlar ve mahkeme heyetiyle başbaşa, birlikteydik.
sıkıntılı bir duruşmaydı; hepimiz bence bir mahkemenin seyri sırasında olmaması gereken yanlışlar ve hukuk ihlallerine dair konuşmaları dinledik.
bir yandan da bu davadan yargılanan ve 2 ağustos'ta doğum gününü kutladığım necdet öztürk için verilecek olası bir tahliye kararının heyecanını da yaşıyor, umutla bekliyorduk.
arada arkasını dönen necdet'le göz göze geliyor, birbirimize gülümsüyorduk. işaretle doğum günümü kutladı, tahliye olmayı artık ummadığından olmalı, akşam bir kadeh de onun yerine içmemi istedi. "ben cezaevinde senin için saz çalıp, çay içeceğim" dedi. ben ise itiraz ettim, "çıkacaksın ve birlikte rakı içeceğiz" dedim, mimik ve jest diliyle.
ne yazık ki o haklı çıktı!
bilmem o dediğini yaptı mı ama ben onun istediğini yaptım; o akşam bir kadeh de onun için ve ona içtim.
çünkü saat sekize doğru verilen karar onun tahmini doğrultusundaydı. isnat edilen suçun cezasının miktarı göz önüne alınıyor, yattığı süre tahliyesine yetmediği için tutukluluk halinin devamına karar veriliyordu. ilk duruşma da yaklaşık iki ay sonra 5 ekim'e tarihleniyordu. bu kararla onun 45'yıllık yaşamından çalınan süre "3 yıl 5 aya" çıkıyordu.
yaşamımızdan çalınan zamanlar
modern toplum ve devlet onun çatısı altında yaşayan insanların yaşamlarında ciddi boyutta zamanları çalıyor. doğrusu pek çoğumuzun buna bir itirazı yok.
en büyük oranda çalınan zamanlar "devlet ve onun aygıtları"yla ilişkilerimiz sırasında gündeme geliyor. daha doğduğumuz andan başlayarak yaşamımızın "anları"nı onun için harcıyoruz.
"harcamak" en doğru sözcük: "harcıyoruz!"
okullarda, askerde, devlet dairelerinde işlerimiz olduğunda, necdet gibi devlet kendisi için tehlikeli sayıp bizleri hapse attığında çalınıyor bu zamanlar.
sonra yine aynı devletin çeşitli idari kademelerinin aldıkları akıl almaz yanlış kararlar sonucu harcanıyor bu zaman. yeğledikleri ekonomik ve sosyal politikalar sonucu yaptıklarının sonucunda harcanıyor ömrümüz!
örneğin "trafik" en büyük zaman çalıcı olgulardan birisi. bir diğeri insanların sağlıklarını korumak üzere yapılması gerekip de yapılmayan, örneğin çevreyle ilgili düzenlemelerdeki yanlışlıklar nedeniyle hastalandığımızda hastanelerde harcadığımız zamanları çalıyorlar ömrümüzden.
yapılan yanlışları protesto etmek, onları eleştirmek, düzeltmek, itiraz etmek, toplu karşı çıkışlar için bilerek isteyerek harcanan zamanları da bunların üzerine katın.
benim aklıma gelmeyen başka "zayi olmuş" zamanları da herkes düşünüp ekleyebilir üzerine.
birileri harcanan bu zamanın toplamını ve ortalamasını hesaplamış mıdır bilmiyorum. ama eğer hesaplanırsa, yaşadığımız halde kaç ömür tükettiğimizin ortaya çıkabilir.
kişisel tarihimizi biliyor muyuz?
ama bunların kendi yaşamımızdaki boyutunu ve etkilerini görebilmek için kendi tarihimizi bilmemiz; bunun için de sağlam bir belleğimiz olması gerekiyor.
ne yazık ki pek çoğumuzun böyle bir alışkanlığı yok. yalnız "anı" yaşıyor, geçiyoruz ve sonra da unutuyoruz. çünkü kişisel tarihlerimiz hep tekrarlarla dolu!
belki de artık "yaşlı" sıfatını kendime kondurduğumdan olmalı, bu yıl başlangıcından bugüne kişisel yaşamımın, bunun ülke ve dünya tarihiyle ilişkisini, dolayısıyla bu anlamda kişisel tarihimin bir dökümünü yapmaya karar vermiştim.
başlangıç, yani sıfır noktasında neler olduğunu öğrenmek üzere de elektronik ortamdan erişebileceğim kaynaklardan bir tarama yaparken, milliyet gazetesinin eski nüshalarını buldum internetten. kendi "tarihte bugün"ümün ilk sayfasını okumak oldukça ilginç geldi.
bu başlangıcı paylaşmanın bir anlamda söz ettiğim "dökümü" yapma doğrultusunda bir zorlama olacağını da düşündüğüm için yorum yapmadan sizlerle paylaşıyorum.
bu döküm, umarım birkaç yıl önce yine bianet'te paylaştığım kişisel yıllık raporum gibi yalnızca bir yıla özgü kalmaz.
gelin aşağıdaki fotoğraflara birlikte bakalım ve her birinin üzerinde düşünelim, tekrarları, benzerlikleri bulmaya çalışalım. sonra da bunu kendi kişisel tarihimiz için yapalım ve hep yapmayı alışkanlık haline getirelim.
belki ömrümüzden çalınan zamanların oranını azaltabiliriz! (ms/yy)