Tarlabaşı projesinin geleceğini vaat eden ilüstrasyonlar yıkılmış bina cepheleri üstüne asıldı, bulvardan geçerken görmüşsünüzdür. Yeni modern yapılar, kafelerde kahve içip sohbet eden insanlar, parke taşlı yollar ve pırıl pırıl bir gökyüzü..
Bu gelecek tahayyülünün ne pahasına yapıldığını bilmenin getirdiği huzursuzluk, görselin sunduğu "vaatleri" trajikomik bir hale getiriyor. Trajik demek daha mı doğru? Görsellerde, ancak hakkında haber yapıldıktan sonra "hakkını "alabilen Jirayr Zincirci yok mesela, Ali Öz'ün bahsettiği, penceresiz bir odada yaşamaya çalışan çöp toplayıcısı Muhammed yok, "Adem Peruk" yok, Tarlabaşı'nın Afrikalı, Roman, Kürt sakinleri yok. Var edilmeye çalışılan yeni bir talebin yüzü var sadece.
Bir yandan da o proje görsellerinin kapatmaya çalıştığı rant hesabını deşmeye çalışanlar var. Son 11 yıldır hiçbir ana akım medya kuruluşuna bağlı olmadan çalıştığı foto muhabirlik kariyerinde 30 yılı devirmiş Ali Öz gibi. Sosyal olaylarda, eylemlerde Ali Öz vardır, sonra onun bambaşka açıları yakalamış objektifinden çıkanları görürüz. Yaklaşık bir senedir de Tarlabaşı'nı ve onun gözlerden uzak tutulmaya çalışılan sakinlerinin fotoğraflarını çekiyor.
Bulvar üzerindeki "Akbaş Meyhane"de buluşuyoruz. Amacımız, Tarlabaşı'nın niçin'ini, nasıl'ını konuşmak. Fellini Sokak'ta insanlarla konuşurken başlamış her şey. Tarlabaşı'nın yıkılacağını, bir kültürün böylece yok olacağını öğrenince mahallede neredeyse yaşamaya başlamış Ali Öz:
"Ben bu sıkıntıyı Zeytinburnu'nda yaşadım. Kazlıçeşme çok ilginç bir yerdi. Deri fabrikaları vardı. İşçiler zor kuşullarda yaşayıp eylemler yapıyorlardı. Eski binalar vardı..Belge olarak önemliydi, tamamen yok ettiler orayı. Şimdi Kazlıçeşme'yi asla hatırlamayacak insanlar. Aziz Nesin'in dediği gibi hafızasız bir toplum yaratılıyor. Kentsel dönüşüme engel olamam ama Tarlabaşı'nda bir hayat yaşandı, göçle gelmiş Afrikalısı, Roman'ı, Kürt'ü... komün gibi yaşayabildiler. Hala da yaşıyorlar. Tarlabaşı hayal olacak ama Ali Öz'ün fotoğrafları somut gerçek olarak kalacak."
"Nasıl bir anda kayboldular?"
Bölgedeki dönüşüm projesinin şimdiki sınırlarında kalmayacağı, Dolapdere'yi de kapsayarak genişleyeceği iddiaları dolanıyor ortalıkta. Mülkiyet hakkının açıkça gasp edildiği yıkım sürecinde mahalle sakinleri neredeyse buharlaşmış:
"Kiracılar kolayca atıldı. Mülk sahipleri de çeşitli yöntemlerle ya da zorla kandırıldı. Adem Peruk'un 350 m kare'lik dükkanına 180 bin vermişler. Kafadan 1 milyonluk mülk orası. Süryani Kilisesi yanında Hasan Amca var, 180 bin lira vermişler. Mahkemeye verdi 'para delikanlıyı bozar ben burada yaşamak istiyorum' diye, mahkemeyi kazandı.
İnsanlar zorla götürüldü buradan, buharlaştılar sanki. Sokaklar bir anda boşaldı. 5-10 göç olayı çektim ama nasıl bir anda kayboldular ben bile anlayamadım."
Mahalle sakinlerinin yaşadıklarından nasibini bölgenin mimarisi de alacak.19. yüzyıl'dan kalma güzide örnekler restorasyon değeri yok sayılarak yıkıldı, yıkılacak. Birkaç yüz metre ötedeki İstiklal Caddesi'nde artık hiçbir binaya dokunulamazken, Tarlabaşı'ndaki akranlarının payına bile bile çürütülme ve yıkım kaldı.
Peki tüm bunlar olurken, örgütlü bir mücadele olmadı mı? Gerçi Sulukule'deki yıkım, örgütlü mücadele ve kamuoyunun tepkisine rağmen kentsel dönüşüm projelerinin uygulanabildiğini acı bir şekilde göstermiş oldu; Ali Öz, Tarlabaşı'nda böyle bir karşı çıkışın da olmadığını, sadece tek tek Hasan Amca gibi insanların bireysel mücadeleleri olduğunu söylüyor.
Tarlabaşı'nda foto safari
Öz, Facebook sayfasından şimdiye kadar çektiği fotoğrafların bir kısmını yayınlayınca Tarlabaşı'nda neler olduğuna medya dahil pek çok internet kullanıcısının uyanmasını sağladı. Bu durum ortaya bir kentli hobisi de çıkarmış: Tarlabaşı'na gidip fotoğraf çekmek. İnsanlar Ali Öz'le iletişime geçip onunla mahalleyi dolaşmak istiyorlarmış. Kendisi herkesle canayakın bir muhabbet içinde olduğu için istekleri geri çevirmiyor, onlarla dolaşıyor. Fakat bir yandan da foto - safari olarak tanımladığı bu tavrı eleştiriyor :
"Bizi de götür diyorlar. 3-5 fotoğraf çekmişler. Bir gün sonra Facebook'a koyuyorlar 'Tarlabaşı'nı çektim' diye. Halbuki fotoğraf için emek ve çaba harcamak lazım. İnsanlarla konuşmak lazım. Biz insanlara yabancılaşmışız. İnsana sevgiyle yaklaşırsan geri dönüşü de öyle oluyor. Bugün sizinle buraya gelirken gördünüz, benimsediler artık beni, herkesle selamlaşıyorum. Gazetecilikte insanları kandırma politikası vardır. Ben hiçbir zaman insanı kandırmadım haber kaynağı olarak."
Gündemin bu kadar hızlı değiştiği, hatta çoğu zaman böylesinde üst üste yığıldığı kaç ülke var? Belgelemek, bu tepenin aralarına işaretler bırakmak anlamına geliyor; sadece gelecek kuşak değil, içinde yaşayıp unutanlar için de. "Doğanın ve insanın geleceğine inanmıyorum ama inanmak için fotoğraf çekiyorum, yazıyorum. Bir şeylerin değişmesini beklemiyorum ama belgeleyerek bunların geleceğe kalmasını çok önemsiyorum" diyor Ali Öz. Peki değiştirmek için çok mu geç mi kalındı? Tarlabaşı'nda yıkım devam ediyor, ama bitmiş değil. (GK/ÇT)
* Bu röportaj Açık Radyo'daki Açık Dergi programı için yapıldı.