istanbul büyük şehir belediyesi üniversitelerarası istanbul tiyatro festivali'ni bu yıl 10. kez gerçekleştiriyor. istanbul'un pek çok tiyatro salonunda "iki kalas bir heves" sloganıyla gerçekleşen festivale bu yıl 35 topluluk katılıyor. gösterimler 1 mayıs'ta başladı, 19 mayıs akşamına kadar da sürecek.
eş zamanlı olarak kartal belediyesi de, istanbul mizah tiyatrosu'yla birlikte 26 mayısa kadar sürecek olan "8. liselerarası tiyatro festivali"ni gerçekleştiriyor.
10 mayısta ise istanbul kültür sanat vakfı tarafından düzenlenen "18. uluslararası istanbul tiyatro festivali" başladı; o da 5 haziran akşamına kadar devam edecek.
kimbilir bilgisi bana ulaşmamış daha kaç yerde tiyatro festivalleri, şenlikleri yapılıyor, yapılacak.
bir yandan da özel tiyatrolar, devlet ve şehir tiyatroları her akşam farklı sahnelerde perdelerini açıyorlar, turnelerde seyircilerle buluşuyorlar.
kısacası istanbul'un her yanı tiyatro. salonlar ağzına kadar dolu. kısacası bu toplum "tiyatrosuna sahip çıkıyor!"
tiyatro muhaliftir
tiyatro bana göre tüm sanatların bileşkesi olan, içinde tüm sanatları barındıran, ama en önemlisi insanı gerçekleştiği sırada var eden, kendini fark ettiren, bilmediklerini öğreten dolayısıyla geliştiren, yaşamını güzelleştiren en başat sanat dalı.
aynı zamanda insanın "tek" olmadığını, olamayacağını, bir arada ve birlikte bir toplum ve o toplumun "bireyi" olduğunu hissettiren bir sanat.
tiyatroda insanlar bir aradadırlar ve birlikte bir şeyler yaparlar. o sırada da birbirlerini etkilerler. oyunun sırasıyla sınırlı zaman diliminde yaşadıkları toplumun küçük bir örneğini yeniden yaratırlar ve o sırada da kendilerini fark ederler. fark ettiklerinden ya hoşnut olurlar, ya da olumsuzlukları fark ederler. bu değişim ve gelişim için ilk kıvılcımı görevi görür.
doğrudur; tiyatro ile devrim yapılmaz, tiyatro toplumları yönetenleri iktidardan düşürmez.
ama tiyatro bir oyun olmasına ve böyle olduğu bilinmesine karşın, bir yandan insanları eğlendirip öğretirken, kendisine ve yaşantısına ayna tutar, dolayısıyla gerçekleri gösterir. işte bu yüzden her türden "iktidar"lar tiyatrodan korkar. bu nedenledir ki, iktidar olana kadar yanlarında gördükleri ve yararlandıkları tiyatroyu, iktidar olduklarında ya yasaklarlar, ya engellerler ya da şimdi olduğu gibi yok olsun diye "özelleştirmeye" kalkarlar.
öğretir, eğlendirir ve bitmez!
ama yine de bence çok bilirler ki "tiyatro herkese gereklidir!"
ve "tiyatroyu kimse bitiremez!"; tiyatro bitmez...
en totaliter yönetimlerde bile tiyatronun varlığını sürdürdüğünü biliyoruz.
çünkü insan öykünür, oynar ve gösterir. bu onun doğasında vardır ve bunu yaparken de hem eğlenir, hem de öğrenir. eğlenmek ve eğlenirken gülmek insanın insan olarak varlığını sürdürmenin hem koşulu hem de olanağıdır. fark etmek, anlamak, öğrenmek de öyle.
işte tiyatronun gerekli olduğunu, onsuz olunamayacağının en sağlam kanıtlarından bir tanesi tiyatrocular, tiyatroyu sevenler ve "iki kalas bir heves" diyerek ülkenin dört bir yanında üniversitelerde, liselerde, okullarda, sahnelerde tiyatro yapmayı sürdürenler ve onları izlemeye gidenler.
dört oyun dört hikaye
6-7-8 mayıs günlerinde ardarda dört oyun izledim üniversiteler arası tiyatro festivalinde.
izlerken 35 yıl öncesine, istanbul üniversitesi tiyatro topluluğu adıyla kurduğumuz üniversite tiyatro topluluğunda çalıştığımız günlere gittim ister istemez.o günlerdeki heyecanımızı, aklımızdan geçeni, bedenimizin dilini kullanarak gerçekleştirdiğimizi anımsadım aynı şeyleri yapan, bunun için emek veren, ter döken genç çocukları gördüğümde.
izlediğim ilk oyun turnusol tiyatro topluluğu'nun "piknik" adlı oyunuydu. fernando arrabal'ın oyununu sahnede sergileyen topluluk her an bizim de bulaşacağımız "anlamsız savaşların" ne kadar yakınımzda ve ne kadar da "saçma / absürd" olduğunu ortaya koyan bir oyundu. bir saate yakın oyun da sıkılmadık, eğlendik, yer yer güldük ve dediğim gibi kendi gerçeğimizle bir kez daha yüzleştik.
aynı günün gecesinde yıldız teknik üniversitesi yıldız oyuncularının "çukur" adlı oyunu ise bu toplumda yaşayan herhangi birimizi anlatan, içinde bulunduğu durum ve debelenip durduğu çıkmazla yüzleşmesini ve onu sorgulamasını öneren, üstelik de bunu eğlendirerek yapan bir oyundu. hem metin olarak, hem oyunculuk olarak, hem de sahneleme olarak çok başarılı buldum. özellikle sahne düzeni ve dekorun da çok iyi olduğunu söylemeliyim. yıldız oyuncularının daha önceki oyunlarını izlemiştim; bu kez sahnelenen de amatör bir hevesin ötesinde gerçekten üzerinde iyi düşünülmüş ve iyi çalışılmış, özgün bir yapıttı; dolayısıyla bu bir sürekliliği gösteriyordu ve bu bakımdan da tiyatro adına sevindiriciydi.
"oyun nasıl oynanmalı"
vasıf öngören'in "oyun nasıl oynanmalı" adlı artık "klasikleşmiş", göstermeci tiyatronun özgün örneklerinden birisi olan oyununu çok kez izledim. ama uzun süredir izlememiştim. metnin olanaklarının sınırsızlığı yanında güçlü ve ne yaptığını bilen bir oyunculuğu gerektirdiğini biliyordum. o yüzden biraz kaygılı oturdum cevahir sahnesindeki koltuğuma. oyunu sahneye kadir has üniversitesi tiyatro topluluğu koydu.
bunu da başarılı buldum. oyuna bugün yaşadığımız kimi unsurlar eklenmiş ve güncellenmişti. yapılan eklemeler ve güncel yaşamda sıkça karşılaştığımız jestler, mimikler, öykünmeler sahnede gösterilene gülmemizi sağlasa da, daha önce izlediğim "bu oyun nasıl oynanmalı" sahnelemelerinde hissettiğim "çaresizlik" duygusunu yeniden hissettim.
ekibin içindeki birkaç oyuncu, özellikle başroldeki genç kızla annesini oynayan oyuncular çok iyiydi. sahneleme, dekor, kostüm de fena değildi.
"tanrı"
bir sonraki akşam yine cevahir sahnesi'nde izlediğim marmara üniversitesi mizah topluluğu'nun sahnelediği woody allen'in bilinen oyunu "tanrı" ise tiyatronun tüm unsurlarını bir arada içeren gerçekten etkileyici bir oyundu. yine metnin verdiği olanakları, topluluğun bir üniversite topluluğu olmasının sağladığı olanakla kalabalık bir oyuncu kadrosuyla sahneye çıkarabilmesi, yine iki başrol oyuncusuyla, onlarla eşit oranda sahnede ter döken genç sanatçılarla, oyunu salona, salondaki izleyicileri oyuna taşıyan bir sahneleme yöntemiyle hep birlikte gülerek eğlenerek, keyif alarak allen'in oyun boyunca sorduğu yanıtları bir çok şekilde verilecek evrensel soruları en azından oyun boyuca oradaki herkesin yanıtlamaya çalıştığı bir "olay"ı hep birlikte yaşadık.
bu oyunu geçen yıl da yıldız üniversitesi oyuncuları sahnelemiş ama bir türlü programlayıp izleyememiştim. dolayısıyla kıyaslama koşulum olmadı. ama sahnede izlediğim beni de diğer izleyenleri de doyurdu.
desteklemek ve tamamlamak gerek
3 gün içinde izlediğim bu dört topluluğun oyuncularının hepsi değilse de önemli bir bölümü kendi yetenekleriyle oynuyorlar. oysa her sanat dalı için geçerli olduğu gibi tiyatroda da yetenek önemli ama yeterli değildir. çalışmak bu dilin ifade aracı olan "dil"i de iyi öğrenmek ve kullanmak gerek. bu genel bir doğru olmasına ve herkes tarafından bilinmesine karşın en çok ihmâl edilen konulardan birisidir. bu toplulukların kimi oyuncularında da bunu özellikle fark ettim. "beden" i ve "ses"i iyi, doğru ve güzel kullanma konusunda daha çok eğitime gereksinimleri var.
bence bunun için profesyonel tiyatroculardan özellikle de profesyonel tiyatro eğitimcilerinden destek almaları gerekiyor. biz öyle yapardık, onlar da genellikle yüksünmeden yaparlardı. çok içlerinde değilim ama şimdi de böyle olmalı.
çünkü tiyatroya sahiplenmenin ve ona yönelik saldırıları alt etmenin yollarından bir tanesi de bence bu tür buluşmalar, işbirlikleri ve ortaklıklar. tiyatroyu yaygınlaştırmak ve topluma benimsetmek için buna gereksinim var.
oyunları izleyenlerin arasında türbanlılar kadınlar da vardı. buradan tiyatronun bir kültür olduğu, sağ ya da solda, inançlı ya da inançsız olmakla ilgili olmadığı anlaşılıyor.
aslında sıkça söylediğim gibi bu da tiyatronun gücünün hem kanıtı, hem de yaratanı. eskiden beri söylediğim şeyi yineleyeceğim:
bütün sanatlar gereklidir ama tiyatro bunların içinde en başta gelenidir. ona gereken önemi vermek gerekir. o kadar ki ilkokul beşinci sınıfta herkese bir yıl boyunca yalnızca tiyatro eğitimi verilmelidir. bunun gerçekleştiği gün, bu ülkede de dünyada da bence bir sıçrama yaşanır ve gerçekten demokratik bir toplum olma yolunda büyük bir adım atılır.
çünkü insan eğer tiyatroyu bilirse, "rol" ile, "sahte" olanla, "yapay" olanla gerçeği ayırt edebilir. tiyatro fark etmenin, bilmenin ve yapmanın en kolay yolları ve öğrenildiği yerlerden birisidir. tiyatroyu bilen insanlar kandırılamazlar, kimsenin de kandırılamayacağını bilirler.
tiyatro yok edilemez!
bu dört oyundan sonra hem tiyatroya, hem de insana ve gençliğe olan inancım, güvencim tazelendi. sanırım ben de tazelendim farkında olmadan.
başbakanın parmağını sallayarak tiyatrolarını özelleştirebileceği yolundaki sözleri bana daha da önemsiz hale geldi. çünkü tiyatroya yönelik bu ilgi ve sahiplenme, tiyatroyu "özelleştirme" ya da başka bir yolla kimsenin bitiremeyeceği gerçeğini bir kez daha fark ettirdi bana.
sevgili orhan alkaya'nın geçen hafta katıldığımız istanbul küçük millet meclisi toplantısında söylediklerinin doğruluğunu bilen, anlayan ve bu sözlerin arkasında duran "tiyatrocular ve tiyatro severler"in çokluğu ve onların istiklal caddesinde ve harbiye şehir tiyatrosu önündeki sessiz, vakur ve sağlam duruşları da bunun bir başka kanıtı.
alkaya'nın dediği gibi tiyatro dünyada, özellikle de batıdakiler başta olmak pek çok devletin yöneticilerinin kendi ülkelerinde en yüksek düzeyde destekledikleri bir sanatsal faaliyettir. yine onun dediği gibi bu aynı zamanda türkiye'nin altına imza attığı ve herkesin temel hakkı olarak kabul edilmiş haklarını ortaya koyan kültürel haklar sözleşmesinin gereğidir de.
bu sözleşme, yasal ve meşru olarak devletin zorunlu olarak yerine getirmesi gereken sorumluluk ve yükümlülükleri net olarak ortaya koymaktadır.
ama bunun ötesinde de, bu sanatı öğretenler, uygulayanlar ve o sanattan kendi insani gelişmeleri için yararlananların tiyatroya sahip çıkacakları açıktır.
bu akşam sizler de bulunduğunuz yerdeki tiyatroya giderek tiyatroya sahip çıkın. tiyatroyu bildiğinizi ve sevdiğinizi göstererek tiyatroyu yok etmek isteyenlerin karşısında olduğunuzu ve izin vermeyeceğinizi gösterin! (ms/ic)