Eski Yunan'da “ölümün yasaklandığı ve vasiyetnamelerin açılmadığı yer” olarak bilinen Bergama Asklepion’una 18 kilometre uzaklıkta Romalılar döneminden günümüze kadar aktif biçimde varlığını sürdüren bir “ılıca” yani “suyla tedavi” uygulanan bir yer var. Adından sıkça söz ediliyor. Şu günlerde yeniden oldukça “popüler” oldu. Büyük medya da yazıp çiziyor, ondan söz ediyor. Adı Allianoi bu yerin.
10 yılı aşkın süredir yapılan çalışmalar sonucu gün ışığına çıkan MÖ 2. yüzyılda kurulmuş olan bu antik kent henüz herkesin bildiği, geçmişi anladığı ve öğrendiği bir ören yeri olamadan, bu kez toprak altına değil ama sular altına gömülecek. Çünkü yapımı tamamlanan “Yortanlı” sulama barajı için su tutulmaya başlandığında sular onun da üstünü örtecek.
Buna itiraz eden çeşitli gruplar var. Uzunca süredir, “Allianoi sular altında kalmasın” diyorlar. Taa Avrupa Parlamentosu’ndan bazı milletvekilleri de benzer şeyleri söylüyor ve “hükümetin dikkatini çekiyorlar” ve başbakana mektup göndererek “rica”da bulunuyorlar.
* * *
Ben de daha önce görmediğim “Allianoi”yi ve “Paşa Ilıcası”nı görmeye gittim. Hem de buraya “sadakat duygusunu ifade etmek isteyen” bir grup insanla birlikte. Ama doğrusu talepleri düşününce biraz şaşırdım ve umudumu yitirdim.
Allianoi’nin çok büyük ve gelişmiş bir antik kent olduğu yapılan kazılar sonucu yer üstüne çıkarılanlardan belli.
Paşa Ilıcası ise 1998’de işletmeye kapatılmış ama yarın açılsa kapandığı günkü gibi hizmet vermeyi sürdürebilecek durumda.
Bu kent aslında bir “sağlık kenti”ymiş. Başka bir deyişle en gelişmişlerinden birisinin çok değil 18 km. uzakta Bergama’da olduğu “Asklepion”lardan birisiymiş aslında.
Sizlerle benim de yeni öğrendiğim "buranın hikayesini” paylaşayım önce. Emekli de olsam bir hekim olarak ilgimi ve dikkatimi çekti. Belki de yine bir hekim olarak bunları sizlere benim anlatmam gerek.
* * *
Yılanlı asası ile bilinen “Sağlık Tanrısı Asklepios”, Yunan söylencelerinde Apollon’un oğlu olarak biliniyor. Annesi Teselya kralının kızı Koronis. Tanrılara yakışır bir güzeldir Koronis; Apollon onunla sevişir ve onu gebe bırakır. Tanrının çocuğunu karnında taşıyan Koronis, Arkadya’dan gelen bir yabancıyla da birlikte olur.
Apollon’un “kutsal kuşu” bunu kendisine söyleyince Koronis korkunç bir cezaya çarptırılır. Bir odun yığının üstünde diri diri yanacaktır.
Koronis Apollon’un kararıyla alevler içinde can vermek üzereyken Apollon, kendi çocuğunun da yok olmasına katlanamaz ve onu annesinin karnından çıkarır ve büyümesi için “At Adam Kheiron”a verir.
Kheiron Kronos’un oğlu ve tıbbın kurucularından birisidir. Sağlığın kaynağı doğada olduğu için Kheiron’un açık havada, güneşin altında yani doğanın içinde yaşamaktadır ve onun her türlü sırrına sahiptir. Şifalı sulardan ve otlardan sağlık için yararlanma yollarını çok iyi bilmektedir. Cesur ve bilge bir insandır aynı zamanda.
“Asklepios” adı verilen Apollon’un oğluna da bildiklerini yani hekimlik sanatını öğretir, onu usta bir hekim olarak yetiştirir, hekimliğin ve cerrahlığın bütün bilgilerine sahip kılar onu. Asklepios ustasından öğrendiklerinin üzerine başka bilgileri de ekler ve daha da öteye gider, ölüleri bile diriltmeye başlar.
Bu sır efsanede şöyle açıklanır: Tanrıça Athena, Gorgo canavarı öldüğü zaman bedeninden akan kanı toplamış ve Asklepios’a vermiştir. Gorgo’nun sağ tarafındaki damarlarda zehirli, sol tarafındaki damarlarda ise şifalı kan dolaşmaktadır. Asklepios bu şifalı kanla ölüleri diriltmektedir.
Bu ise dünyanın doğal düzenine aykırıdır. Yeryüzünün ve göklerin hakimi Zeus buna sessiz kalamaz. Düzeni bozan ve bir “tanrı” düzeyine varan bu “hekim”in aşırı gücünden kuşku duymaya başlar. Onu cezalandırmaya karar verir ve üstüne bir yıldırım salarak, yakıp yok eder. Apollon da ölümün elinden aldığı oğlunun öcünü almak için Zeus’a yıldırımı bağışlayan Kyklop’ları öldürür ve oğlu Asklepios’u gök yüzünde burçların arasına yerleştirir. O artık gerçek bir tanrıdır. “Asklepion”lar da onun sunak yerleridir artık.
Asklepios’tan sonra hekimlik sanatını kızı Hygieia (Yunanca sağlık anlamına gelir) ve oğlu Asklepiades de öğrenirler ve sürdürürler.
Asklepios adına yaptırılan tapınakların bulunduğu yerlerde kurulan sağlık yurtlarının en ünlüleri Peloponnes'teki Epidavros (Epidauros), Hippokrates’in görev yaptığı, Gökova Körfezi'nin ağzındaki Kos Adası (İstanköy) ve Bergama’dadır.
Asklepios'un sembolleri arasında yılan, tas, asa, köpek ve horoz görülür. Asklepios heykellerinde sakallı elinde yılan sarısı asa, büyük ve sade harmaniye, ayağında büyük sandallar ile görülmektedir.
* * *
İşte bu merkezin kuruluşundan çok değil iki yüz yıl sonra kurulan Allianoi de o günün önemli sağlık merkezlerinden birisidir.
Ben orayı görmeye gittiğim zaman küçük bir oyunla Allianoi ve ona yapılanları anlatan İzmir Çiğli Tiyatro Evi Kültür Merkezi oyuncularının da gösterdiği gibi buraya ölmek üzere olan insanlar gelmekte ve burada tedavi olarak yaşama geri dönmektedirler.
Bunu öğrenince Allianoi’ye yapılanın benzerinin en azından son beş yılda hızla tüm sağlık alanına yapıldığını anımsadım.
Bu sağlık merkezini yok edenler, bugün ülkenin sağlığını da “piyasa ekonomisi”ne terk ederek aynı şeyi yapıyorlardı. Yani dünün ve bugünün sağlık merkezleri, hatta toplumun sağlığı tıpkı o oyunda gösterildiği gibi birilerinin çıkarları için yok ediliyor.
* * *
Aslında bir benzerlik daha var oraya olanlarla sağlık alanında yaşadıklarımız arasında; yapılan yıkıma karşı çıkış biçimleri her iki alanda da hemen hemen aynı.
Allianoi’ye sahip çıkan insanların çoğu bu sağlık merkezinin “toprağın altından çıkarılarak korunmasını” istiyorlardı. Ama “sulama barajının gereksizliğini” yeterince dillendirmiyorlardı. Başka bir deyişle “baraja karşı çıkmadan” antik kentin korunamayacağının farkında değillerdi sanki. Diğer yandan aynı “koruyucular” artık kazılmaktan vazgeçilmiş bu ören yerinde serbestçe dolaşarak verdikleri tahribatın da farkında değiller.
Mevcut iktidarın “sağlık alanında yaptığı ve sağlık hakkını ihlâl eden yıkıma” itiraz edenlerin çoğu da “bunu yaratan sisteme” ve “bu sistemin insana yönelik saldırısına” pek de ses çıkarmıyorlar. Oysa bugün tarım için sulama barajıyla su tutmanın tarımı geliştirip geliştirmeyeceğini öncelikle tartışmak gerekiyor bence. Yoksa barajın varlığını “verili durum” kabul edip; “ama burada olmasın, başka yerde olsun” demek oradaki iki bin yıllık kültürü kurtarmaya yetmiyor.
Ekonomi bunu “reddediyor” ve antik kenti “sular altında” bırakıyor.
* * *
Bu tutum bir başka “çifte standardı” da yansıtıyor. Allianoi ya da Hasankeyf’e “sadık olanlar” buralardaki “geçmiş kültürün korunması” için ellerinden geleni yapıyorlar ama, onların bugüne kadar ulaşanları da içinde olmak üzere pek çok farklı “kültür ve değerin, hatta yaşamsal gerçekliğin” ortadan kaldırılmasına ise ses çıkarmıyorlar.
İşte o zaman “çıkarı ve kârı için yıkmaya programlanmış” bu egemen sistem gelecekten vazgeçip, bugünü kurtarmayı yeğliyor ve bunun için dünü yok etmekten çekinmiyor.
Bence bu yüzden Allianoi’yi ve Hasankeyf’i kurtarmak “barajlara itiraz ve muhalefet etmekten” geçiyor.
Yoksa onu biraz ileriye, biraz geriye çekerek mevcut değerler korumuş olmuyoruz.
Pek çok başka örnekte olduğu gibi...(MS/EÜ)
MUSTAFA SÜTLAŞ'la gezerken
Gelecekten Vazgeçip Günü Kurtaranlar, Dünü de Yok Ediyor
Romalılardan bugüne kadar gelen Paşa ılıcası ve çevresindeki antik kent, Allianoi, kar hırsı ve ekonomik gelişme uğruna sular altında kalıyor. Aynı sağlık sitemi gibi.
ilgili haberler
Hak odaklı, çok sesli, bağımsız gazeteciliği güçlendirmek için bianet desteğinizi bekliyor.
ilgili haberler
diğer yazıları
PELİN ÖZER İLE ŞİİR VE KİTAPLARI ÜZERİNE
Şiirin sesi, dili ve anlattığı...
5 Şubat 2022
majak'tan cenk'e cenk'ten majak'a
ad koymak ve bir "adı" olmak
20 Kasım 2021
Sanatçılar karantinadaki erkek şiddeti oyununda buluştu
9 Kasım 2020
“hiçbiryer”in insanları her yerde!..
6 Haziran 2020
MUSTAFA SÜTLAŞ'TAN
kırk yıllık hekim olmak(!) (*)
14 Mart 2020