Dersim tarihte çok eski bir bölgenin adıdır. Kürtçe’de “gümüş kapı”, Zazaca da ise “duvarlı” anlamına geldiği rivayet olunur.
Burada yüzyıllar boyunca Alevi-Kızılbaşlar, Zazalar, Kürtler, Ermeniler ve Türkler bir arada yaşadılar. Bu nedenle buranın en eski yer ve diğer adları yaşamış halkların mührünü taşır.
Bölgenin resmi adı Osmanlı döneminde Dersim idi. 19. yüzyılın ortalarından beri bir sancak idi ve Hozat’tan idare ediliyordu. Cumhuriyet idaresi, diğer icraatların yanı sıra Dersim’de adları değiştirmekle işe başladı.
Dersim adı 1935 yılında “Tunceli” ilan edildi. “Tunç gibi sağlam insanların yeri” anlamında üretilen bu yapay isim Dersim’i silmeyi başaramadı. 1935 yılında kabul edilen “Tunceli Kanunu”, sadece Dersim’i değil; hatta bölgenin yerel adları olan “Mamekiye” ve “Kalan”ı da tarihten silmek istedi. Ama olmadı.
Bugün Dersim’de nereye gitseniz “Dersim A.Ş”, “Dersim Temel Haklar Derneği”, “Mameki Gümüşçülük”, “Kalan İlköğretim Okulu”, “Kalan Müzik”, “Dersim Kafe”, “Kalan Restaurant” vb. adlara rastlarsınız.
Cumhuriyet, Dersim’in ilçelerinin adlarını değiştirdi. Pulur “Ovacık”, Qısle “Nazımiye”, Mazgert “Mazgirt”, Pulımıriye “Pülümür”, Pertage “Pertek” ve Xozat “Hozat” oldu. Doğrusu ilçelerin adları değiştirilirken en önemli kaygı olan “Öz Türkçe” kaygısı ağır bastı. İlçelerin tarihi geçmişi, dokusu ve adlarının anlamı dikkate alınmadı. O yüzden ortaya sadece “güzel Türkçe” açısından bir tablo çıktı. Ama eski adlar yine de yaşadı ve yaşıyor. Bugün özellikle Zazaca ve Kürtçe konuşulduğunda bu adların dipdiri olduğunu görürsünüz.
Sonra sıra geldi köy adlarına. Ermenice olan “Xaceliye”, “Sin”, “İksor”, “Askisor”, “Zağge”, “Xeç”, “Merxo”, “Xosor”, “Sorpyan”, “Xeceriye”, “Vankuk”, “Putik”, “Vartinik”, “Mirik”, “Sinsor”, “Zımek”, “Kılise”, “Xozinik”, “Lazvan”, “Xakis”, “Xılvis”, “Çaxperi”, “Ağzunik”, “Akirek”, “Uskek” vb. adlar tarihe karıştı. Yerlerine Dikenli, Geyiksuyu, Gözen, Okurlar, Sarıtaş, Demirkapı, Doluküp, Kopuzlar, Yolkonak, Güdeç, Gürbüzler, Kuyluca… vb. adlar konuldu. Ermeni adlarının böylece “unutulduğu” sanıldı. Ama yine olmadı. Anadilinde konuşan herkes bu adları dün olduğu gibi bugün de kullanmaya devam ediyor.
Zazaca adlar ise bu kampanyadan en ağır darbeyi aldı. Dersim köylerinin yüzde sekseni Zazaca adlara sahiptir. Cumhuriyet yönetimi onların hepsini değiştirdi. “Kortu”, “Gewrek”, “Vılê Kaşi”, “Hegao Pili”, “Tanerê Lolu”, “Heniyê Sıpi”, “Xırawe”, “Koyê Seri”, “Remeda”, “Dewa Pile” vb. hepsi de anlamı olan yüzlerce ad tarihe karıştı. Yerlerine bambaşka adlar konuldu. Bazen –kurnazca- eğer Zazacası Türkçeye uyumlu ise benzer adlar tercih edildi.
Sözgelimi; Zazaca da “verdi-kaçtı” anlamına gelen Remeda birdenbire “Ramazan” oldu. Zazaca da “büyük tarla” anlamına gelen Hegao Pili ise “Uzuntarla” oldu çıktı!
Kürtçe adların da akibeti farklı olmadı. Onları da yerlerine yenilerini ekleyerek unutturmaya terk ettiler. Türkçeye uyumlu ve ses benzerliği taşıyanları ise küçük revizyonlarla korudular: Kazili “Kazılı”, Surgıç “Sürgüç”, Haculu “Hacılı”, Teteran “Tatarköy”, Çötlik “Çiftlik”, Mexsaliyan “Maksutali” oldu!
Mezar adları da değişti
Bitmedi. Sıra geldi mezra adlarına. Onları da değiştirdiler. Bu satırların yazarının dünyaya gözlerini açtığı mezranın adı “Pulê Dewresu” idi. Mezra Tunceli-Erzincan karayolunun on beşinci kilometresinde, yüksek bir tepenin ucuna kurulmuştu. Bu mezrada sadece Kureyşanlılar oturuyordu. Dersim Alevilerinin “Pirleri” olan Kureyşanlılar bugün de manevi anlamda Dersim toplumunun dini önderleridir.
Bu nedenle mezranın adı olan Pulê Dewresu’nun derin bir anlamı vardır: “Dervişlerin Tepesi”. Bu küçücük mezra önce “Tepsili”, sonra ise –herhalde beğenilmeyip- “Muhsinkale” ilan edildi! Toplam üç evin oturduğu ve mezra bile denemeyecek kadar az nüfusa sahip “Pulê Dewresu”, adların değiştirilmesi politikasından nasibini işte böyle aldı.
Adları değiştirme politikası ne yazık ki bununla da bitmedi. Tavuk çiftliklerine, mağaralara, dağlara, tepelere, kayalıklara, ovalara, göllere, akarsulara, şelalelere, yamaçlara ve elbette insan adlarına, kısacası akla gelen her “şeye” uygulandı. Bu makalede değiştirilen dağ, ova, tepe ve kayalık adlarını saymaya kalkmak zulüm olur. Neticede, tarihiyle bağı tümden koparılmış bir “Tunceli” işte böyle ortaya çıktı. Bunun “adı” ise “asimilasyon” idi.
12 Eylül'ün mimarı Kenan Evren geçen gün bir gazeteciye “Kürtçeyi yasaklamamız hataydı” dedi. Başka bazı emekli komutanlar da “geçmişin hataları”ndan söz ettiler.
Bu açıklamalar çok olumludur. Ama ne yazık ki yeterli değildir. Hatanın tam olarak görülmesi ve bir kere daha tekrar etmemesi için yukarıdaki resmin bütününe bakmak zorunludur. (HA/NZ)