Ermenice özel bir dil. Özel olması sadece konuşanlarının, bilenlerinin ve öğrenenlerinin ona yüklediği anlamdan gelmiyor. Ermenicenin kökeni bugün hala kesin olarak belli değil. Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer alıyor ancak kendine özgü bir dal olarak. Yani diğer pek çok dilin aksine yakın akrabası bulunmuyor.
Ermenicenin kendine ait bir alfabesi var. Onu 405 yılında Ermeni halkına kazandıransa, Ermeni Hristiyanlığının ilk merkezi olan Daron yani bugünkü Muş’ta doğan Surp (Aziz) Mesrop Maşdots. Maşdots’un bir başka özelliği ise bir yüzyıl öncesinde Hristiyanlığı benimseyen Ermeniler için Kutsal Kitap ile birlikte pek çok eseri de Ermeni diline tercüme ederek aydınlanma hareketi başlatması…
Pek çok dilin kendine ait alfabesi bulunsa da, Ermeni toplumu için Surp Mesrop Maşdots’un ürettiğinin yeri farklı. Bu, bugün bile Ermeni alfabesinin en güzel yazı sanatı örneklerinin pek çok evde, işyerinde ya da başka özel alanlarda bir çerçeve ile başköşede tutulmasından da anlaşılabilir. Bu süslemeli yazı sanatları arasında en bilinenlerinden biriyse kuşkusuz Tırçnakir yani kuş yazı.
Bu yazı sanatında, hayvan, insan ve çeşitli doğa figürleri Ermeni alfabesinin harfleri ile birleşiyor ve ortaya bir görsel şölen çıkmış oluyor. Ortaçağ yazı sanatının özel bir dalı olan ve görenleri hayran bırakan bu gelenek, Türkiye’de bu yılın başında yeniden hatırlandı. Nedeni ise Tırçnakir’i günlük hayatın içine sokan Aras Yayıncılık’ın yılbaşına özel olarak hazırladığı, barış, adalet ve özgürlük temalı defter serisi.
Türkiye’de yeniden hatırlanması denilebilir çünkü Ermenice el yazmalarının büyük bölümünün üretildiği yer aslında bu topraklar. Her ne kadar artık Tırçnakir dahil çok sayıda yazı sanatı örnekleri artık dünyanın dört bir yanındaki müzede, özellikle de Surp Mesrop Maşdots’un adını taşıyan Ermenistan’ın başkenti Yerevan’daki Antik El Yazmaları Enstitüsü Matenadaran’da bulunsa da. Çünkü Türkiye toprakları geçmişte el yazmalarının üretildiği yer olduğu kadar bir yüzyıl önce yok edildiği, tamamen imha edilmeye çalışıldığı yer de…
Antik El Yazmaları Enstitüsü Matenadaran
Tarih boyunca çok sayıda badire atlattı Ermeni el yazmaları. Selçuklulardan Memlûklere uzanan bir süreç içinde. Ancak son büyük darbe, Ermeni Soykırımı dönemindeydi. Batı Ermenistan’ın kültürel merkezleri birer birer yok edilirken, binlerce el yazması kitap da bu süreçte imha edildi. Mesela, Van’da bulunan Ktuts Manastırı’ndaki 500 el yazmasından sadece 200’ü kurtarılabildi.
Soykırım sürecinde yok edilen eserler, tanıklıklarda da yer buldu. Onlardan biri Arap tanıklar arasında olan, bir dönem Osmanlı bürokrasisi içinde de yer alan Fayez El Hüseyin’di:
“Ermeni katliamlarından sonra, hükümet özel bir komite kurarak boşalan köylerin satılma işlemlerine başladılar. Ermenilerin kültürel zenginlikleri hiç pahasına satılıyordu. Bir kere kiliseye gittiğimde bu satışların nasıl yapıldığına şahit oldum. Ermenilerin okullarının kapıları kilitli, artık Ermenice ders kitaplarını Türkler pazarda peynir, hurma, çekirdek sarmak için kullanıyorlar.”
Kültürel soykırım Ermeni Soykırım Müzesi’nde de özel bir başlıkta yer alıyor. Unutulmaması için… Şu cümleler eşliğinde:
“Birçok kanıt Jön Türklerin Ermenileri sadece kitlesel ortadan kaldırmanın dışında onların kültürel ve milli değerlerini de yok etmek için planlı faaliyetlerde bulunduklarını göstermektedir. Jön Türkler Ermeni kültüründe kilisenin ve inancın ne denli büyük bir önemi olduğunu çok iyi bilerek, bilinçli olarak Ermeni din adamların öldürmüş, Orta Çağ’dan kalan el yazmalarını yok etmiş ve kilisenin mal varlığını talan etmiştir.” (SK/EA)
* El yazmalarının fotoğraflarını büyütmek için üstlerine tıklayın.