Tarih Vakfı'nın "Geçmişten Günümüze Azınlık Okulları" konulu panelinde Nurcan Kaya, Garo Paylan ve Mihail Vasiliadis konuşmacı olarak katıldı.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın 20 Mart'ta Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği'nde yaptığı değişiklik, kamuoyuna "TC vatandaşı olmayan Ermeni, Rum ve Musevilerin çocuklarına azınlık okullarında okuma hakkı tanıdı" şeklinde yansımıştı. Panelistlerin bu konudaki ortak yorumu yeni yönetmelikle azınlık okullarının sorunlarına çözüm getirilmiş gibi bir hava yaratılmasının rahatsızlık verici olduğuydu.
Panelin moderatörlüğünü yapan Gürel Tüzün, tarih vakfı adına "hoş geldiniz" dedikten sonra, uzun bir süredir insan hakları ve eğitim alanında çeşitli prjojeler gerçekleştirdiklerini belirtti.
Tarih bilimiyle ilgili ulusal ve uluslarası projeler, eğitimin uzlaşma aracı olup olamayacağı hakkında yaptıkları bir takım çalışmalar hakkında bilgiler verdi. Azınlık okullarının dünü ve bugünü hakkında tartışmaların yapılacağı bir panel olacağını belirttikten sonra panelin ilk konuşmasını yapmak üzere sözü Nurcan Kaya'ya bıraktı.
Kaya: Devletin pasif ve aktif sorumluluğu
"Azınlık Okullarının Temel Sorunları ve Yine Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği'nin Getir(me)dikleri" başlıklı raporun yazarı Nurcan Kaya, imparatorluk döneminde, rumlar, ermeniler, museviler, suryaniler, keldaniler gibi birçok azınlığın kendi okullarına sahip olduğundan bahsetti. Cumhuriyet öncesi 1913-1914 yıllarına dair veriler göre, Anadolu'da 2596 azınlık okulu (1245 Rum, 1084 Ermeni, 131 Musevi) olduğunu, bugün ise 16 Ermeni, beş Rum, bir Musevi okulu olduğunu açıkladı.
Azınlık okulları ile neden ilgileniyoruz? sorusunu tekrarlayan Kaya, bu meseleye insan hakları meselesi temelinde, çocuk hakları olarak baktıklarını, çocukların ana dillerinde eğitime başla hakkının olduklarını belirtti.
Devletin azınlık okulları konusunda aktif ve pasif sorumlulukları olduğunu vurgulayan Kaya, "Devletin pasif sorumluluğu, azınlıkların kendi eğitim öğretim kurumlarını kurmaları hakkını güvenceye alması, azınlıklar bu haklarını kullanırken, keyfi müdahalelerde bulunmamak, bu okulları işlemez hale getirecek bürokratik birtakım yükümlülükler ortaya çıkarmamaktır. Bu okullara gerekliği özerkliği vermektir.
Aktif sorumluluğu ise, bir ülkedeki azınlıkların dillerinin öğretilmesi, devlet okullarında ve bütün eğitim hayatında gerçekleştirilmesidir. Azınlıkların nüfuslarının yeterli olması halinde, azınlıkların dilinde eğitim veren kurumların devlet tarafından kurulması veya azınlıkların kurduğu okullara gerekli materyal, öğretmen ve maddi destek vermektir."
Paylan: Azınlık okullarına özel statü istiyoruz
Yeşilköy Ermeni İlköğretim Okulu'nun kurucu temsilcisi Garo Paylan, Ermeni okullarının karşılaştığı sorunlar, azınlık okullarının özel okullar statüsünde değerlendirilmesinin yarattığı meselelerden ve hükümetle yaptıkları görüşmelerden bahsetti.
"Son yıllarda memlekette birşeylerin değiştiği hissiyatı" ile Ermeniler olarak talepkar duruma geldiklerini, "hükümet herkesle görüşüyor" diye düşünerek temaslar kurduklarını söyleyen Paylan, dönemin Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ile görüştüklerini ve bir takım dökümanlarla sorunlarını ilettiklerini söyledi.
Bu memlekette bir tehlike, bir tehdit objesi, bir öteki olarak görülmek istemediklerini, bunun için 'geçmişi bırakalım bugüne bakalım' diyenlere, bununla ilgili en masum adımın çocuklara yönelik atılacak adımın olacağını olacağını belirten Paylan, "Ama bakın elimizde ne var. 20 Mart 2012'de çıkan yönetmeliğe göre, bunca yıllık mücadelemizin sonucu 'Sıfıra sıfır elde var sıfır'.
Biz özel okul değiliz. Özel okullar yönetmeliği altında değerlendirilmek istemiyoruz. Bizler kar amacı güden, bedel karşılığı öğrenci okutan kolejler statüsünde, özel okullar statüsünde değiliz. Çünkü öğrencilerimizden herhangi bir bedel almıyoruz. Azınlıklık okulları ile ilgili ayrı bir statü belirlenmesi ve ayrı bir yasanın olmasını istedik"
26 Şubat 2011'deki yönetmelik ve yeni çıkan yönetmeliğe göre, "özel okullar ve bu statüdeki kurumlar kontanjanı müsaitse, yabancı kökenli öğrenciler, misafir öğrenci olarak bulunabilirler".Ancak bu öğrenciler "diploma ve karne alamaz" diyor.
Garo Paylan, bu konuda azınlık okullarına ve çocuklara yönelik sağlanan bir imkan olmadığınığını, Ermeni çocukların eğitim hayatına birşey katmayacağının altını çizerken "Çünkü çocuk karne alamıyor, diploma alamıyor. Böyle olunca da, çocuk okulu ciddiye almıyor ve ailelerin birçoğu okulu kreş gibi kullanıyor. 'Misafir öğrenci' statüsünde Uganda'dan gelmiş birisi de olsa, dünyanın neresinden gelmiş olursa olsun özel okullar statüsündeki kurumların kontanjanı müsaitse eğitim görüyor.
"Yeni çıkan yönetmelikte, öğretmenlerin görev sürelerini istek üzerine bir yıl uzatma hakkımız vardı. Bunu da ortadan kaldırmışlar. Beş sene direk görev yapmaları gerekiyor. Beş sene sonra başka yere gitmek zorunda. İşte bunun dışında değişen tek kelime olmamasına rağmen, yine manşetlerde 'MEB'den Azınlıklara Okul Hakkı' yazıldı. Bu da, algıda 'devletimiz pozitif şeyler yaptı' mesajı vermek için yapılıyor. Pozitif yapılan hiçbir şey yok" dedi.
Vasiliadis: Türk müdür yardımcısı uygulaması kalksın
Apoyevmatini gazetesinin sahibi Mihail Vasiliadis, Rum okulları ve Rum cemaatinin yaşadıkları sorunları anlattığı konuşmasına "bir dokun bin ah dinle kaseyi fagfurdan" sözleri ile başladı.
Gazetelerde çıkan haberlere göre, Bozcaada veya Gökçeada da Türkiye Cumhuriyeti (TC) vatandaşı bir Yorgo, bir Ahmet'e mülk satacağı zaman sırada bile beklemesine gerek kalmazken, yine bu adalarda, bir TC vatandaşı bir Yorgo, kümes dahi satın almak isterse, Yargıtay kararı olmaksızın bunun gerçekleşemediğini belirten Vasiliadis, yabancı olarak görüldüklerini açıkladı.
Diğer azınlık okullarında da yaşanan ve ortak sorun olarak dile getirilen "Türk müdür yardımcısı konusu"nun Rum okullarının da sorunu olduğunu vurgulayan Vasiliadis, bu yaklaşımın okullarda görev yapan müdürlere yabancı muamelesi yaptığına ve imzaladıkları her kararın, ikinci bir imza almak zorunda olmasının, "her an müfettiş denetimine tabi tutuluyor hissi" uyandırdığını belirtti.
Bugün belki eskiden olduğu gibi ezici bir takım etki ve davranışların olmadığına değinen gazeteci, "Unutmamak gerekir ki Berlin Duvarı'da bugün o kenti ikiye ayırmıyor. Neden yıkıldı? Çünkü eski kötü anıları her an ayakta tutan bir simgeydi.
"Bugünkü Türk müdür yardımcıları olan kişiler, bu okullarda öğretmen statüsünde olmalı ve Türk müdür yardımcılığı konusu ortadan kaldırılmalıdır. Bizim Rum okullarında, Ermeni okullarında olduğu gibi, Türkiye'de kaçak bulunan Ermeni çocukların eğitimi gibi sorunlarımız yok. İster o ülkenin vatandaşı olsun olmasın çocuk hakları evrenseldir. Çocukların eğitim görmesi devletindir. Devlet bunları azınlık okullarına devrederek 'İşte biz bunu yaptık, bitsin' diyemez.
"Başka bir tabirle, burdan denize atlayıp karşıya geçebilirsiniz izin veriyoruz diyorlar ama siz yüzme bilmiyorsanız, bu hakkı kullanabilecek durumda değilsinizdir. Dolayısıyla kaçak Ermeni çocukların eğitimi devlet tarafından, onlara uygun özel koşullarda verildikten sonra, devredilecekse devredilmelidir" dedi.
Tüm panelistlerin buluştuğu ortak payda, azınlık okullarının statülerinin değiştirilmesi ve "fesat yuvası" bakış açılarının değişmesi gerektiği olarak belirtildi. Kaçak Ermeni çocukların eğitiminin insan hakları temelinde çocuk hakları olarak değerlendirilmesi gerektiği vurgulandı. (HA/HK)