Sevag Balıkçı... Bu yıl Paskalya Bayramı'nın da denk geldiği Ermeni katliamının başlangıç tarihi olan 24 Nisan'da askerlik yaptığı Batman'ın Kozluk ilçesinde er Kıvanç Ağaoğlu'nun silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetti.
Sevag'ın annesi Ani Balıkçı'ya olayın kaza mı yoksa ırkçı bir cinayet mi olduğunu sorduğumuzda tek bir cevap alıyoruz: "24 Nisan, Paskalya Bayramı ve Sevag. Ben Kıvanç'ın gözlerine baktığım zaman anladım her şeyi."
Ani Balıkçı, 32 yıl anaokulu öğretmenliği yapmış. "Çocuk veya yetişkin fark etmez, kimin yalan, kimin doğru söylediğini gözlerden anlarım" diyor.
Balıkçı ailesinin Moda'daki evlerine gittiğimde beni Sevag'ın annesiyle birlikte ablası Lerna Özder ve anneannesi karşılıyor. Sevag'ın anneannesi Sevag'ın bir anlamda ikinci annesi; çocukluğunun büyük kısmı onun yanında geçmiş. Sevag'ın ölüm haberinin ardından Alzheimer hastalığına yakalanmış.
Şimdi, "Belki gelir" diyerek, bazı akşamlar Sevag'ın yatağını hazırlıyor; annesi ise Sevag'ın, Hrant'ın yanında olduğunu söyleyerek yatağı geri kaldırıyor.
"Aşırı iyi niyet Sevag'ın arazıydı"
Söze Sevag'ın çocukluğundan başlıyoruz. Sevag, yedi buçuk aylık doğduğu için doğumun ardından 40 gün hastanede kalmış. Bu süre zarfında üç kere kalbi durmuş ama her seferinde hayata tutunmayı başarmış.
Ani Hanım, Sevag ve ablası Lerna'nın aynı zamanda anaokulu öğretmeni olmuş. Sevag'ın her zaman herkese karşı olağanüstü derecede sıcak kanlı olduğunu anlatıyor;
"Herkese öpücükler dağıtırdı. Bunları öldüğü için söylemiyorum, insanlara karşı alışıldığın ötesinde bir sevgisi ve güveni vardı. Kimseden bir kötülük gelebileceğini düşünmezdi; ona göre herkes iyiydi."
Araya ablası Lerna Özder giriyor: "İnsanlara karşı fazla saftı. Her zaman biraz dikkatli olmasını, insanlara bu kadar güvenmemesini söylerdik. Ancak o herkese karşı çok iyiydi ve kimseden kötülük gelebileceğini düşünmüyordu."
Anne Balıkçı, Sevag'ı ölüme bu huyunun götürdüğü görüşünde. Oğlunun evresindeki kötülükleri göremediğini söyleyen anne, Sevag'da erken doğum nedeniyle hep bir araz kalacağından korkmuş;
"Meğer Sevag'da kalan araz, kendisini ölüme kadar götüren aşırı iyi niyet ve saflıkmış."
"Keşke dikkat et deseydim"
Türkiye'de hemen her aile çocuğu askere gideceği zaman endişe yaşar. Ailelerin endişeleri sadece çatışmalarda yaşanan ölümler değil, aynı zamanda çocuğunun askerde başına neler geleceği.
"Disko" adı verilen disiplin koğuşlarında yaşananlar ve şüpheli asker ölümleri, ailelerin bu endişelerini haklı çıkarır boyutta. Bu kaygının gayrimüslüm azınlıklar için biraz daha farklı bir hal aldığı da malum.
Ani Hanım'a oğlunun askere gitme süreci öncesi düşüncelerini ve Batman çıkınca hissettiklerini sordum.
"En büyük hatam, askere gitmesini engellememem oldu" diyor Ani Hanım. Sevag, Yıldız Teknik Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik bölümünde okuyormuş. İki yılı bitince devam etmemiş okula ve sevgilisiyle bir an önce evlenmek için askere gitme kararı almış.
Batman çıkınca çatışmalardan korktuğunu söyleyen Ani Hanım, oğlu Batman'a gidince kendi deyimiyle bir süre "ruh gibi" gezmiş.
Ani Hanım, oğluna "Askerde Hıristiyan olduğunu sakla, Müslümanlardan uzak dur" demediği için pişman olduğunu söylüyor ve hemen ekliyor:
"Diyemedim, çünkü ben öyle bir şey bilmiyorum ki, ona öğreteyim. Keşke deseydim. Ama bu bana çok ters bir şey. Bizim ailemizde dini ayrı insanlar var. Hepimizin de arası çok iyi. Ben nasıl oğluma Müslümanlardan uzak durmasını söyleyebilirdim. Ama keşke dikkat et deseydim."
"Komutan parasını aldı, gitti"
Sevag, askerlik yaptığı 14 ay boyunca ailesine hep iyi olduğunu ve arkadaşlarıyla arasında sorun olmadığını söylemiş. Annesi, Sevag'ın iyi olmasının tek nedeninin karakolda askerlik yaptığı süre boyunca cep telefonu kullanması ve sevgilisiyle rahatça konuşabilmesi olduğunu söylüyor ve ekliyor: "O kadar saf ki anlamadı askerde yaşadığı sorunları; göremedi onları."
Sevag'ın ne gibi sorunlar yaşadığını sordum. Aldığım cevaplar şaşırtıcı...
Sevag, bir gün nöbet tutarken, nöbet yerinde kendisinden önce bulunan askerin cüzdanı kaybolmuş. O asker cüzdanını nöbet yerinde unuttuğunu söyleyince Sevag olaydan sorumlu tutulmuş. Her ne kadar astsubay, Sevag'ın böyle bir şey yapmayacağını söylese de başka bir komutan Sevag'ı dövmüş.
Diğer bir olay da kantinde yaşanmış. Kantin komutanı, 15 gündür kantin sorumlusu olan Sevag'a bir gün gelip kantin hesaplarını incelediğini ve bin lira açık olduğunu, bu parayı ödemezse kendisini cezalandıracağını söylemiş. Sevag, her şeyin 50-60 kuruş olduğu kantinde 15 gün içinde nasıl bin lira açık olabileceğini anlamasa da korkuyla ailesini arayarak para göndermelerini istemiş.
Ancak gerçek sonradan ortaya çıkmış. Meğer hesapta açık olduğunu iddia eden komutanın başka yere tayini çıkmış ve parayı aldıktan birkaç gün sonra karakoldan ayrılmış.
"Arkadaşlarıyla yemek için Paskalya çöreği istemişti"
Ani Balıkçı, oğlunun ölümünden nasıl haberdar olduğunu şu sözlerle anlatıyor:
* Eşim dışarı çıkmıştı. Arkasından biz de kızımla dışarı çıktık. Sonra ben eve dönmek istedim. Geri dönüp annemle çay koymuştuk ki, eşim geldi ve internette bir şey olduğunu duyduğunu ve interneti açmamı söyledi.
* Ben de "Şimdi hangi siteye gireceğim ki?" dedim. O da "Sevag yaz. O zaman çıkıyormuş" dedi. O an aklıma kötü bir şey gelmedi. Herhalde bir ödül aldı diye düşündüm.
* Google'a "Sevag Balıkçı" yazınca bir şey çıkmadı. Bir de "Sevag Balıkçı" "Kozluk" yazayım dedim. Ondan sonrasını hatırlamıyorum. Doktorlar geldi, bize sakinleştirici iğneler yapıldı. O an her şey koptu gitti.
* O gün Paskalya bayramıydı ve Sevag, arkadaşlarıyla yemek için benden çörek istemişti. Karakola tam yedi kilo çörek gönderdim. Ancak oğlum çörekleri yiyemedi.
* Askerler eski evimize gitmişler. O yüzden bizi bulmaları birkaç saat sürdü. Kalabalık şekilde boy boy geldiler ve olayın kaza olduğunu, her türlü yardımı yapmaya hazır olduklarını söylediler.
"Sevag hiç Kıvanç'tan bahsetmedi"
Abla Lerna Özder ise olayın ardından Sevag'ın kendisinin ölümüne yol açan Kıvanç Ağaoğlu ile çok yakın arkadaş olduğunun ileri sürüldüğünü hatırlattı. Kendilerinin 14 ay boyunca başka kişilerin adlarını duymalarına rağmen Kıvanç'ın adını hiç duymadıklarını söyleyen Özder, babalarının da haziranda ziyarete gittiğinde Sevag'ın bazı asker arkadaşlarıyla tanıştığını, birlikte yemek yediklerini ama Kıvanç'ı tanımadığını ifade etti.
Balıkçı ailesi, askerler gelip de "Olay kazadır" dediklerinde ölümle ilgili bir şey bilmedikleri için ilk başta "kaza" demekten de "cinayet" demekten de kaçınmışlar. Ta ki keşif için Kozluk'a karakola gidene kadar...
"Böyle şeyler oluyor, trafik kazası gibi düşünün"
Mayıs başında Sevag'ın annesi, babası, ablası, eniştesi ve Avukat Cem Halavurt, askeri helikopterle olayın yaşandığı Kozluk'ta karakola götürülmüşler. Anne, gidişlerini şöyle özetledi: "Türkiye'de her zaman ikinci, üçüncü sınıf vatandaş olmuşken, oğlumuzun öldürüldüğü yere giderken başbakanların, milletvekillerinin geçtiği yerlerden geçirildik. Bir tek o zaman birinci sınıf vatandaş muamelesi gördük."
Helikopterle karakolun bulunduğu alana vardıklarında tüm askerlerin olayın geçtiği söylenen yerde dizildiğini anlatan abla Lerna Özgen, oradaki gözlemlerini şöyle aktarıyor:
* Komutan olayı anlatacağını söyleyerek bize baklava şeklindeki tel örgüleri işaret etti ve Kıvanç'ın tüfeğini oraya dayadığını, tüfeğin de oradan ateş aldığını söyledi.
* Ben de komutana merminin telden çıkış anında hiç mi aşınma olmadığını, neden barut izi olmadığını sordum. Döndü bana "Sen hiç askerlik yaptın mı?" dedi.
* Eşim araya girdi ve askerlik yaptığını söyleyerek tüfeğin içinden çıkan merminin nereye gittiğini ve çıkış anında nasıl iz ve aşınmaya yol açmadığını sordu. O sırada başka bir komutan geldi ve olayın bu şekilde olduğunu söyleyip kestirip attı.
* Olayın orada olduğu bile belli değil. Bizi götürdüler dağ başına, hiçbir delil yok. Biz nereden bileceğiz olayın orada olduğunu. Ancak en çok komutan, "Maalesef böyle şeyler oluyor; trafik kazası gibi düşünün" deyince sinirlendim.
"Beni oğlunuz yerine koyabilirsiniz"
Karakol komutanının o sırada tutuklu bulunan Kıvanç Ağaoğlunu alıp yanlarına getirdiğini anlatan Ani Balıkçı, Kıvanç'ın gözlerine baktığında, olayın kaza değil cinayet olduğunu anladığını anlatıyor.
Kıvanç'ın kendisine dönüp özür dilediğini, bir kaza olduğunu söylediğini aktaran Ani Hanım, ona kazanın nasıl olduğunu sormuş. Aldığı yanıt ise az önce komutanın anlattıklarından tamamen farklı olmuş:
"Tel örülürken ben nöbetçiydim. Kürtçe konuşmalar duyunca tüfeğin namlusunu yukarı çevirerek kurma kolunu çektim. Tüfeği aşağı indirince tüfek ateş aldı."
Kıvanç bunları anlattıktan sonra Balıkçı ailesine dönerek "Yaşananlardan dolayı üzgünüm, beni oğlunuz yerine koyabilirsiniz" dediğini anlatan Ani Balıkçı o an kendini Kıvanç'a vurmamak için çok zor tuttuğunu söyledi.
"Irkçı bir cinayet olduğunu düşünüyorum"
"Ermeni katliamının başlangıcının yıldönümü 24 Nisan, Paskalya Bayramı ve Sevag... Her ne kadar bu bağlantıyı kurmamaya çalıştıysam da maalesef artık bunun ırkçı bir cinayet olduğunu düşünüyorum" diyen Ani Balıkçı'nın sözlerini Lerna Özder bölüyor:
"Kıvanç'ın Facebook sayfasında da aşırı milliyetçi paylaşımlar vardı. Bu organize bir iş de olabilir. Kolay kolay kimsenin tek başına böyle bir şeye cesaret edebileceğini düşünmüyorum. Hrant'ı öldüren Ogün Samast için bile örgüt değil kişisel cinayet dediler. Her şey olabilir.
Söz Hrant Dink'ten açılınca anne devreye giriyor ve Dink'in çok yakını olduğunu, cemaatle ilgili sıkıntıları hep kendisiyle tartıştığını söyledikten sonra Hrant vurulduğu sırada olay yerindeki bankada olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Silah patlayınca koştum gittim ki, yerde yatan Hrant. Şimdi Sevag da Hrant'ın yanına gitti." (EKN)