Bu yazıda size ‘ıssız’ biri olmanın inceliklerinden bahsedeceğim. Popülaritesini asla kaybetmeyen bu mertebeye öyle hemen ulaşılmıyor. Tüketim kültürünün bir ürünü olarak ıssız adam/kadınlık sığınılan, paravan edilen bir kavram olabiliyor da sahici bir yere nedense oturmuyor. Belki samimiyet derin sularda yüzebilmeyi, içinde neler olup bittiğinden haberdar olmayı gerektirdiğinden... Ve unutmamalı, ‘ıssızlık’ sadece romantik ilişkilere değil tüm ilişki biçimlerine yansıyabiliyor.
Hadi gelin bir bakalım:
- Bu işin en önemli kısmı entelektüel bir görünüme sahip olmak ve bilge olma arzusu! Fakat sanatı, edebiyatı kendi içinize değmemek için bir paravan olarak kullanmayı iyi başarmanız gerekiyor. Çok bilmenin ‘derinlik’ için ön koşul olduğuna kendinizi ve diğerlerini inandırın. İçgörü sahibi olmanın entelektüel savunmalardan ziyade cesaretle ilgili olduğunu es geçin. Entelektüel görünüşe ve düşünme biçimine odaklanmak, içinizde göreceklerinizden kendinizi korumanın bir yöntemi olabilir. Fakat bunu fark edebilmek bile cesaret gerektirir.
- Duvarlarınızı sevgiyle değil bilgiyle örün! Size dokunmak isteyenler öncelikle entelektüel bir sınava tabi olsun. Duygular değil, zihinler, düşünceler, sistematik döngüler konuşsun. Böylelikle gerçek isteklerin ve duyguların ağırlığı ortadan kalkmış olur.
- İçinizde diğerlerine asla yer açmayın. Hayatınıza aldıklarınıza misafir muamelesi yapın. Her an çekip gitmelerini isteyebilirmişsiniz gibi... Eviniz sizin bencilce koruyup kolladığınız ve asla kimsenin girmesine müsaade etmediğiniz hapishaneniz olabilir. Böylece acı çekmekten, bağlanmaktan, terk edilmekten korursunuz kendinizi. İçeri girmek isteyenlerden koşarak uzaklaşırsınız ki derinleşme olasılığı ortadan kalksın. Zarar görmez, yüzeysel ilişkiler kurmaktan çekinmezsiniz.
- Sorumluluk almayı kesinlikle kabul etmeyin. Ortaya çıkan ilk pürüzde uzaklaşın. Herhangi bir sorun sizin için çözülebilir değil kendi içinizde büyütülebilir olsun. İlişkiyi devam ettirmenin imkansızlığına kendinizi inandırın. Bu sırada içsel dünyanızla mesafeyi öyle bir açın ki ne istediğinize dair bir fikriniz de olmasın. İlişkilere ‘yatırım’ yapmayın. Çabalamanın, uğraşmanın ve yol kat etmenin zorluğunu unutmayın.
- Sayısız cinselliği ve tek gecelik ilişkileri ihmal etmeyin. Kimsenin kimseden cinsel haz dışında bir şey beklemediği akşamlar yaşamınızı renklendirsin. Fiziksel ihtiyaçlara odaklanırken ruhsallıkta eksik bıraktıklarınızı görmemeyi tercih edin. Belki fiziksel hazza odaklanmak ‘ruhsal’ hazzı alamamakla ilgilidir ancak bu gerçekliğin ağırlığıyla baş etmek hiç kolay olmayabilir.
- Büyük büyük laflar edin. Kadınları ya da adamları baştan çıkarmanın iddialı cümlelerden geçtiğini unutmayın. Hayata dair, aşka dair, sevgiye dair tespitleriniz olsun. Birinin hayatına girerken incelikler yapın ki ne denli hoyrat olabileceğiniz ne sizin ne de karşınızdakinin aklına gelsin. Ne söylediğinizin bir önemi yok, bunun diğerinde nasıl yankılandığının da… Önemli olan ‘başarılı’ ve ‘yüksek’ bir başlangıç!
- Duygularınızı tanımayın. Arada bir ‘Ben sana aşık oldum.’ deyin mesela. Aşkın ne olduğuna dair bir fikrinizin olması gerekmez, geçmiş dinamiklerinizin bugüne yansıttığı her kıpırdanış sizde aşık olma ‘iddiası’ uyandırabilir. Fakat bunun üstüne düşünmeyi bi zahmet reddedin. Duygularınız değişirken karşı tarafın duygularına ne olduğuna dair de düşünmek, onu kollamak ciddi bir özveriyi gerektirir. Heveslendiğiniz her ne ise bunu anlamayla ilgili isteğe sahip olabilmek, yani önce kendinize özverili olmak, her iki tarafı da hasardan kurtarabilir. Ne istediğini bilmek çoğu zaman hiç kolay değildir.
- Asla yas tutmayın. Bir ilişki bitmeden, en kötü ihtimalle biter bitmez başka bir ilişkiye yelken açın. ‘Ben ne yaşadım, nasıl yaşadım?’ soruları kaygı yaratabilir. Bunlar üzerine düşünmek ya da hissedilenleri anlamlandırmaya çalışmak size kötü hissettirebilir. Lütfen bu topa girmeyin. Gündelik geçiştirmelerle, güzel müziklerle, harika kitaplarla ya da işkoliklikle meseleden kurtulun. Bunlar hem işe yarar, hem başarı getirir hem de sizi ‘içi boş’ biri olmaktan kurtarır.
- Kendinize bile dürüst olamayın ama bunu fark etmeden yapın. Yalnızlığın nasıl da ‘varoluşsal bir gerçeklik’ olduğu savunma alanınızda hep bulunsun. Fakat bunu duyumsamaktan kaçının. Zihniniz bilsin ama duygularınız elbette bihaber olsun. Yalnızlıktan kurtulma savaşını kendinizi hep daha da yalnızlaştıracak eylemlerle besleyin. Neden dürüst olamadığınıza odaklanırsanız belki baş edilemeyecek meseleleriniz çıkacak ortaya, düşünceler dipsiz kuyuya dönüşüp sizi içine çekecek ya da kocaman bir depresyon kucaklayıp bırakmayacak, kim bilebilir?
- İlişkiselliği en çok sevgi gösterenin kazandığı bir yarışma gibi kodlayın. Baktınız ki sizin yüce sevginiz karşınızdakine fazla, derhal terk edin. Ya da en başından ‘uzak’ ilişkileri tercih edin.
- Ve tabii ki tüm bunları allayıp pullayıp diğerlerine bir güzel satın. En görkemli kaybeden siz olun. En çok acı çeken, dünyanın en büyük dertlerini sırtlanıp kimseye eyvallah etmeyen… En büyük kayıplar size ait olsun. Öyle gizemli ve zor bir adam/kadın olun ki ilişkiler size göre olmasın. Ayran gönüllü olun, şıpsevdi olun, isterseniz ‘cool’ olun. Korkularınızı kabul etmekten ziyade ilişki denen bataklığın sırrını çözmüş görünün ve buna inanın ki kimse sizi bu konuda eleştirmeye kalkmasın.
Tüm bu becerilere sahip olmayı başarırsanız siz de ıssız bir adam/kadın olma mertebesine yükselebilirsiniz. Acele etmeyin, öyle hemen olmaz. Önce kendinizi iyice bir tüketmeniz ve içsel meselelerle, geçmişle mesafeyi iyice açmanız, bağları koparmanız gerekecek. Başlangıçta ‘Ya ben çok çabuk soğuyorum, tam aşık oldum sanıyorum uzaklaşasım geliyor.’ dersiniz. Sizi çabucak ‘soğutan’ şeyin hep karşı tarafla ilgili olduğunu sanırsınız. Kendi derinleşememe haliniz hiç gözünüze çarpmaz. ‘Neden hep aynı tarz ilişkiler kuruyorum?’ diye düşündüğünüz aralarda suçluluk da duyarsınız tabii. Ama bu suçlulukla ne yapacağınızı bilmek zordur. Sonra bir yerde denemekten vazgeçersiniz. Tüm kadınlar ve adamlar nasıl olsa aynıdır. Sonra tekrar birileri hoşunuza gider. Ve bir daha yanılırsınız. Bu döngü böyle devam eder. Ne içindesinizdir çemberin ne de dışında… En ‘kültürlü’ halinizle hep en yukarısında… (BK/EA)